Özgür Derya: “Grup Yorum Ya Da Bir Muhalefet Deneyimi Olarak Müzik”

   İbrahim Gökçek ve Helin Bölek’in anısına saygıyla…

Grup Yorum’un müzik deneyimi, Peleponnes yarımadasında, Anadolu’da, kökleri kadim zamanlarda atılmış, insanı merkeze alan, toplumsal çelişkileri önceleyen felsefi geleneğin ozanları olarak müziği konser salonlarından, kulüplerden, büyük organizasyonlardan, görkemli ve yüksek sahnelerden çıkarıp direniş çadırlarına, fabrika önlerine, gecekondu mahallelerine taşımak oldu


Bugün, insanlığın bu topraklardaki birikimlerine rağmen, kazanımlarına rağmen, dünyaya rağmen, hayata rağmen kendisini var etmeye çalışan dinci, gerici AKP rejimine bakınca gündelik hayatın, siyasetin referansları bazen var olanı açıklamaya yetmiyor. Çünkü çelişkiler o kadar görünür, o kadar açık ki, o kadar toplumun gözüne sokarak yapılıyor ki her şey, bu kötüdür, bu gericiliktir, bu talandır demek yetmiyor. Bu durumlarda toplumlar sanatın referanslarına ihtiyaç duyar. Çünkü sanat, bu çelişkilerin varlığının dramatik, trajik ya da komik sonuçlarını başka bir dilde yeniden üretir, abartır, bazen bozar, karikatürleştirir ve kavranmasını kolaylaştırır. Eski Yunan tanrılarının tabutuna son çiviyi Aristophanes’in komedyaları çakmıştır örneğin, insanlık ortaçağ soylularını Cervantes’in meşhur “Don Quixote”si ile tarihin çöplüğüne yollamıştır. Bunun için bugünün gericiliğinin, faşizminin hedef tahtasındadır sanat ve sanatçılar. Tiyatrocu, müzisyen, ressam, edebiyatçı, açlığın, onursuzluğun, özgüvensizliğin katran çukurunda ehlileştirilmek, diz çöktürülmek istenmektedir. Çünkü sanatın var olanı kavramakta sunduğu alternatif olanakların yanında insanı omuzlarından tutup sarsan, kendine getiren, motive eden bir yanı da vardır.

Türkiye tarihinde ilk defa bir müzik grubunun üyeleri ölüm orucunda yaşamlarını yitirdiler. Bu cümleyi art arda beş defa daha yazmak istiyorum. Sosyal medyada, çeşitli platformlarda olayın bu yönü sanki hep biraz geride kaldı. Uzun zamandır tanık olduğumuz üzere kınama mesajları yayımlandı, “ölümsüzdür” “yalnız değildir” vs. Havalarda uçuştu, ama bu trajedinin bağlamı, asıl parmak basılması gereken, bakılması gereken gerçeklik çok arkalarda kaldı. Bir müzik grubunun üyelerini ölüm orucunda yaşamını yitirdiği koşulları sorgulamamız gerekiyor ki bu koşullarda var olabilmenin, kendimiz olarak var olabilmenin zeminini inşa edebilecek koşulları görünür kılabilelim. Bugünün muhalif müziği, geçmişe oranla çeşitliliğin çok daha fazla olduğu, dünyanın hemen her coğrafyasıyla iletişim halinde, geçmişinin, tarihsel referanslarının farkında, daha derin bir biçimde o tarihselliği sentezleyebilecek, dönüştürebilecek araçlara sahip ama her nasılsa daha çekingen, daha özgüvensiz. Belki de daha sahipsiz. Bugün bu cenahta üretilenleri daha büyük bir iştahla tüketmeye hazır daha büyük kalabalıklar olmasına rağmen böyle. Bu soruları cesaretle sormak gerekiyor ki, bir daha gitar çalan, keman çalan, üstelik bu işi yüzbinlerin karşısında yapan müzisyenler uzak, yalnız bir konduda ölüme yatmasın. İnanın ölüme yatmanın iyi mi kötü mü olduğundan, ölüme güzellemeler yapmaktan ya da insanları çaresizliğine terk edip, grubun başka bir merkez tarafından yönetildiği gibi imalar yapmaktan, üstelik bunu sol taraftan yapmaktan daha insanca ve verimli bir tartışma bu.

Yepyeni bir hayat doğar hiçliğin ortasından

1985’te kurulan Grup Yorum’un günümüze kadar gelen 35 yıllık tarihi, aslında bir yerden bakınca uzun süre varlığını sürdüren her müzik grubunun tarihi gibi ayrılıkların, kendi içinde savrulmaların, anlaşmazlıkların, politik sapmaların, inişlerin ve çıkışların tarihidir. Tıpkı Türkiye’deki devrimci, demokratik mücadelelerin ve bu mücadelelere içkin olan her şeyin tarihi gibi. Ama ne olursa olsun her koşulda kendini yeniden üreterek, müziğini geliştirerek ve dönüştürerek, gitgide daha geniş kitlelerin kabul ve ilgisini, takdirini kazanarak yürünen bir müzikal yolculuğun görkemli tarihidir de. Zaman zaman muhalif devrimci müziğin başka isimlerine, mecralarına sert politik eleştiriler getirseler de günden güne bütün bu mecraları sahiplenen, onları içeren bir müzikal toplama ulaşmıştır Grup Yorum. Bugünden geriye bakınca Ruhi Su’dan Cem Karaca’ya, Dostlar Korosu, Yeni Dünya Korosu gibi devrimci korolardan Zülfü Livaneli, Mahzuni, İhsani, aklınıza kim gelirse sahiplenmiş, bazen doğrudan eser aktarımı, bazen müzikal motifler şeklinde kendi repertuarına aktarmış, müzikal yolculuğu boyunca protest müzik adına uğranmamış durak bırakmamış ve görkemli bir toplama ulaşabilmiştir. Bütün bunları müzikal anlamda virtüöziteden, müzikal yetkinlikten ödün vermeden yapabilmiştir.

1980 darbesini hemen izleyen yıllar devrimci cenahta olan insanların içeride olsun dışarıda olsun kendi trajedisinin ya da herkesin etrafına örülmeye çalışılan hiçliğin yakıcılığında kavrulduğu zamanlardır. Darbe öncesi ile olan bağlar hemen hemen kesilmiştir. Artık ismi Türkiye’nin sınırlarının fersah fersah dışına çıkan Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Abidin Dino vb. aydınların dışında 80 öncesi sol gelenekte neler olduğunun izlerini sürmek neredeyse imkansızdır. Devrimci, toplumcu gerçekçi kültür birikiminin üzeri hâki yeşil bir kaputla kapatılmıştır adeta. Müziğinden tiyatrosuna, edebiyatından sinemasına bir şeylerin izini sürmek imkânsızdır. Konser vermeyi bırakın, üniversitenin bahçesinde bağlama çalmak bile suç unsuru gibi algılanır. İşte böyle bir hiçliğin ortasına doğar Grup Yorum deneyimi. İlk kadro Metin Kahraman, Orhan Emek ve Ali Dağlar’dan oluşur. Sonradan Kemal Sahir Gürel katılır. İlk dönemde Sarıyer Halkevi’nin oynadığı, Aziz Nesin’in öykülerinden oluşan bir oyunun müziklerini yapar. Sonrasında da Deneysel Sahne Oyuncuları’nın oynadığı Murathan Mungan’ın “Taziye” adlı oyununa müzik yaparlar. Grubun uzun yıllar evi olacak Ortaköy Kültür Merkezi (OKM) ile ilişkileri de bu dönemde başlar. İlk dinleti performansı deneyimini de Türk Folklor kurumunda verirler. Vokallerde Ayşegül Yordam ve Gülbahar Uluer’in de katılmasıyla ilk albüm olan “Sıyrılıp Giden” albümüne giden yolculuk başlar.

Grubun OKM ile kurduğu bağlar ve burayı evi olarak benimseyip gelişimine yaptığı katkılar üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. 80 öncesi gençliğin, gençlik hareketlerinin neredeyse her şeyi üniversite idi. Kültür, sanat, siyaset her ne yapılıyorsa üniversite sınırları içinde var ediliyordu. 80 darbesi sonrasında muhalif gençliğin üzerinden, onları her anlamda sarıp sarmalayan bu üniversite şemsiyesi kalktı ve üniversite sınırları içinde var edilmeye çalışılan her türlü devrimci demokrat faaliyet terörize edilmeye başlandı. Bunun üzerine üniversite gençliği bir zorunluluk olarak üniversite dışına açıldı ve kendini, siyasetini, sanatını var edebileceği, terörize edilmeden faaliyetlerini yürütebileceği mekanlar arayışına girdi. İstanbul’da OKM, Evrensel Kültür Merkezi, Ankara’da Ekin Sanat Merkezi, Yapı Sanatevi vs. Bu bağımsız kültür merkezleri ve kitle örgütleri, yok edilen bir politika zemininin inşasında uzun yıllar önemli roller oynadılar. Bu kültür merkezleri o zamana kadar hiç olmadık bir biçimde bir kolektivizm ve disiplinler arası iletişim, geçişlilik yaratıp muhalif sanatın sınırlarının genişlemesine katkıda bulundu. Müzisyenler tiyatro oyunlarına müzik yapar, tiyatrocular müzik dinletilerinde şiir okur, resim yeteneği olanlar afiş hazırlar vs. Mekanın temizliği, çayı, kahvesi yine bir kolektivizm içinde yapılır, etkinliklerde herkes her türlü angaryayı üstlenir, afiş asar, bilet satar, sandalye taşır vs. İşte böyle bir kolektivizm içinde kendini var eder Grup Yorum ve 35 yıllık tarihinin merkezine bu kolektivizmi yerleştirir. Sol, sosyalist, devrimci hareketlerin dinamiğinde şüphesiz vardır bu kolektivizm. Ama sanat alanında neredeyse bir ilktir. Yalnızca bir yapının kendi içindeki bileşenlerinin kolektivizminden bahsetmiyoruz burada. Farklı kültür sanat merkezlerinin birbiri ile dayanışması da söz konusudur. Örneğin ilk albüm olan “Sıyrılıp Gelen”in stüdyo aşamasında o yıllarda benzer tarzda bir müzik formunun, muhalif sanatın izlerini süren Grup Merhaba’nın önemli katkıları olur.

Grup Yorum’un müzik deneyimi, Peleponnes yarımadasında, Anadolu’da, kökleri kadim zamanlarda atılmış, insanı merkeze alan, toplumsal çelişkileri önceleyen felsefi geleneğin ozanları olarak müziği konser salonlarından, kulüplerden, büyük organizasyonlardan, görkemli ve yüksek sahnelerden çıkarıp direniş çadırlarına, fabrika önlerine, gecekondu mahallelerine taşımak oldu. Bu deneyim, mekansal anlamda müziğin üretim/tüketim pratiklerini farklı bir yerde kurgularken, müziği toplumsal çelişkiler her nerede ise tam da oranın merkezine taşırken, “Müzisyen” figürünün uzak, ulaşılmaz, nerede ise bir yarı tanrı imgesine de bir itiraz niteliği taşıyordu. Grubu oluşturan isimler bilinçli olarak anonim kalıyor, “Grup Yorum” ismi ön plana çıkarılıyordu. Grubun afişlerinde bile grup elemanları bir siluet olarak görünüyordu. Örneğin grup, 1988 yılında cezaevlerindeki tek tip elbise dayatmasını ve içeride olan grup üyesi Efkan Şeşen’in tutukluluğunu protesto etmek için Sağmalcılar Cezaevi önünde bir konser verir. Devamında TAYAD’lı ailelerin açlık grevine destek vermek için Okmeydanı’nda küçük bir dinleti yaparlar, Eminönü Migros işçilerinin grevini ziyaret edip destek verirler, tabii ki sazlı sözlü. Dayanışma geceleri, üniversite şenlikleri, konserler vs. sahne performanslarının yanında Grup Yorum sürekli direnişleri, grevleri, eylemleri ziyaret eder ve bugüne kadar hiç kesintiye uğramadan devam eder bu durum. Grup Yorum ismini öne çıkarma eğilimi, egemen zihniyetin sistematik olarak grubu yok etme girişimlerinde de hareket alanı yaratır. Bir değil üç dört beş Grup Yorum vardır. Aynı gün içinde “Grup Yorum Mersin’de tutuklandı”, “Grup Yorum Eskişehir’de konser verdi”, “Grup Yorum Beyazıt’ta üniversite öğrencilerinin basın açıklamasındaydı” gibi haberler düşer basın bültenlerine. Grup Yorum bir müzik grubunun çok ötesinde bir kitle örgütüdür artık. Müzik deneyimi, şarkı üretme, konser verme, albüm yapma pratiklerinin çok ötesine geçer.

İbrahim ve Helin’i kaybettiğimiz ölüm orucunun Grup Yorum’un ilk açlık grevi eylemi olmadığını da küçük bir not olarak ekleyelim. Grup üyeleri destek amaçlı 1- 2 günlük sürelerle açlık grevlerine katılım gösterirler. Ancak Kemal Sahir Gürel İleri albümünün hazırlanması aşamasında 1993- 94 yıllarında 15 günlük bir açlık grevi yapar. Talebi kendisine bir gitar ve bağlama sağlanmasıdır. Gürel’in açlık grevi amacına ulaşır ve kendisine bir gitar ve bir bağlama temin edilir. Hatta ilerleyen zamanda bir bilgisayar ve klavye de temin edilir. Tesadüf eseri, yanında yatan Trakyalı bir mahkum da ona ritimlerde eşlik eder. Albümün altyapılarını, düzenlemelerini Kemal Sahir Gürel büyük oranda cezaevinde yapar. İleri albümünün hazırlanış aşaması, İstanbul, Almanya ve Çorlu cezaevi üçgeninde gelişen, dünyada eşine benzerine az rastlanır bir süreçtir. Detaylara burada girmeyeceğim. Bütün bunlara ek olarak yalnızca grup üyeleri ve destekçileri değil, sürecin içinde aktif yer almayan yapımcıları, stüdyo emekçilerini, organizatörleri bile süreç içinde kapsayan bir deneyim haline gelmiştir Grup Yorum’un müzik deneyimi. Örneğin Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, kendisi ile yapılan bir söyleşide Cemo albümünü yapmak için annesinin bileziklerini sattığını anlatır. Grubun şarkılarının, kliplerinin radyolarda, TV’lerde çalınması için en az grubun ve destekçilerinin konser yasaklarını delmek için verdiği mücadeleler kadar yoğun mücadeleler verilir.

Bir Grup Yorum tarihçesi yapmak değil amacım. Zaten bu tarihçe böyle bir yazının sınırlarını çok aşar. Tarihçe yapmak değil ama tarihselleştirmek, bir deneyimi, bir pratiği anlamak açısından, bir deneyimi işlevselleştirmek açısından insana geniş olanaklar sunar. Grup Yorum’un kendisi de, bugün geniş kitleler tarafından kabul gören bütün müzisyenler/gruplar gibi Türkiye’deki devrimci müziğe bakmış, dünya müziğine bakmış, onu kendince tarihselleştirmiş ve bu gün geniş toplum kesimleri tarafından ilgi gören müziğini, müzikal toplamını oluşturmuştur. Egemen güçlerin sürekli ve sistematik olarak devrimci, muhalif çevrelerin kendilerini var etme mücadelesi verdikleri zemini yok etme çabalarına karşın, o zemini başka başka pratiklerle yeniden inşa etmiş, koşullar ne olursa olsun devamlılığını sağlamıştır. Önceden belirttiğim gibi, Grup Yorum’un müziğini, politikasını eleştirebilir insanlar, eleştirmelidir de. Ben Grup Yorum gibi müzik yapmak istiyorum diyerek kendisini devrimci muhalif müziğin bu şekline motive eden, bu yolda kendisini geliştiren insanlar, gruplar olduğu gibi, ben Grup Yorum gibi müzik yapmak istemiyorum, müziğimi ve muhalefetimi başka yerden kurmak istiyorum diyen insanlar/gruplar da çıkacaktır, çıkmalıdır da. Ancak sorun nasıl bir devrimci- muhalif müzik sorusuna cevap vermeden önce bu muhalefetin kendi pratiklerini var edebileceği, buradan topluma sözünü söyleyeceği zemini inşa etmektir. Devrimciler, sosyalistler vardır ve buradadır. Yoksul, çaresiz bıraktığınız insanların eli, ayağı, gözü, kulağı olmaya devam edeceklerdir ve buradan alacaklardır sözü dediğimiz yer neresidir? Bunun cevabını yalnızca müzik yapan, sinema yapan, tiyatro yapan, okuyan, yazan insanlar değil politik yapılar, muhalefet partileri, sendikalar, odalar, kitle örgütleri de aramalıdır. Muhalif müzik dediğimiz olgu yalnızca muhalif bir retorik içeren sözler, göndermeler, melodiler toplamı değildir. Kendisini karşısına konumlandırdığı egemen siyasetin pratiklerine alternatif pratikler üretmek durumundadır. Piyasacılığın karşısına gönüllülüğü, kibirin, popülarite arayışlarının karşısına tevazuyu, bireyselliğin karşısına dayanışmayı koymalı, referanslarını buradan almalıdır. Her türlü faşizmi, gericiliği, insana düşman olan ne varsa, koşullar ne olursa olsun reddetmeli, karşısında durmalıdır.

NOT: Yazımda kullandığım, Grup Yorum’un tarihine dair meta bilgileri Orhan Kahyaoğlu’nun “And Dağlarından Anadolu’ya ‘Devrimci Müzik’ geleneği ve ‘Sıyrılıp Gelen’ Grup Yorum” adlı kitabın, neKitaplar yayınevince yayımlanmış 2003 tarihli basımından aldım. Kitapta, Grup Yorum’un kapsamlı bir tarihçesinin yanında Türkiye’deki muhalif müziğin oldukça kapsamlı, detaylı bir tarihçesi de mevcuttur. Bunun yanında Anglo Saxon müzik geleneğinden, Latin Amerika’daki Nueva Cancion geleneğine, Yunanistan ve Avrupa’daki muhalif/devrimci müzik akımlarına kadar dünyadaki muhalif müzik deneyimi de kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Müzik tarihini merak eden insanlar için önemli bir kaynakça niteliği taşımaktadır.

Özgür Derya

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.