UZUN DİRENİŞLER ÜLKESİ TÜRKİYE 5. BÖLÜM

Nazan Bozkurt: “ 5 bin kişi bir anda, örnek olarak Kızılay meydanında açlık grevine başlamış olsa.. KHK’ları durdurabilirdik.”

“Uzun Direnişler Ülkesi Türkiye” yazı dizimizin 5. bölümüne, Yüksel Direnişçisi Nazan Bozkurt’la devam ediyoruz.
Yüksel direnişi, 1000 günü aşan süresiyle, ama ondan daha fazla, her gün yaşanan gözaltılar ve bu gözaltılar karşısındaki kararlılıkla şimdiden tarihe geçen bir direniş. Nazan Bozkurt, bu direnişi ve bu direnişin insanlar üzerindeki etkilerini, çok çarpıtcı tesbitlerle özetliyor.

GHA: Türkiye’de direnişler neden bu kadar uzun sürüyor:


Nazan Bozkurt : Türkiye’de direnişler çok uzun sürüyor, doğru, çünkü faşist iktidar, topyekün bir faşizme karşı, topyekün saldırılara karşı topyekün bir direnişle karşılaşmıyor. Mesela 5 bin kamu emekçisi Kesk üyesi ihraç edildiğinde, o 5 bin kişi direnişe başlasa, kentlerin meydanlarında çadır kursalar, açlık grevleri yapsalardı, elbette böyle olmayacaktı. Bizim direnişimiz, Yüksel direnişi bugün bininci günlerinde. Evet çok uzayan bir direniş oldu. Bir irade savaşına döndü artık bir noktadan sonra.
En başında faşizme karşı dik bir duruş vardı. “Siz bizi ihraç edemezsiniz, elinizde hiç bir şey yokken, mahkeme kararı yokken… bizi atamazsınız, onca yıllık emeğimizi silip atamazsınız…” diye bir itirazdı.
Daha sonra da gözaltılar başladıktan, anıt kuşatıldıktan sonra, Nuriye ve Semih açlık grevine başladıktan ve gözaltına alındıktan sonra, açlık grevi bittikten sonra da bir irade savaşına döndü.
Direnme işi demokratik kitle örgütlerinindir aslında. Karşımızda 5 bin üyesi ihraç edilmiş bir KESK var mesala. Bir o kadar üyesi ihraç edilmiş TMMOB var. Ne yaptı demokratik kitle örgütleri? Evet tüzüğünde şu yazıyorsa, “fiili militan mücadele” yazıyorsa, bunu uygulamak zorundadır.
Bugün baktığımız zaman KESK in yaptığı şey bundan çok farklı bir şey. Direnmenin D’si bile yok demokratik kitle örgütlerinde, Kesk özelinde söylecek olursak. Aksine direnen üyeleri sendikadan yaka paça dışarı atan, Nuriye Gülmen dahil tekme tokat dışarı atan fakat faşistlerle görüşen
faşistleri eğitim-sen’de ağırlayan, faşist yönetimin bir bakanını güle oynaya ağırlayan bir KESK yönetimi var karşımızda.


“Gezi, Tekel gibi bir olaya sebebiyet verme ihtimalleri…”


Bu direniş halklaştı zaten, bunu herkes biliyor. Nuriye ve Semih açlık grevininin 75. günündeyken tutuklanmıştı. Tutuklanma gerekçelerinde şöyle bir şey vardı. “Gezi, Tekel gibi bir olaya sebebiyet verme ihtimalleri…” Yani bir ihtimal üzerinden Nuriye ve Semih’i tutuklamışlardı. İktidar çok korktu direnişin bu derece halklaşmasını gördüğü zaman. Ve kendince böyle bir önlem aldı. Bir noktadan sonra, özellikle açlık grevi bittikten sonra direnişin ivmesi düştü. Ama bizim kararlılığımız coşkumuz hiç
düşmedi. Hala devam ediyoruz. Kapı kapı dolaşıp bildiri dağıtıyoruz. Direnişimizi anlattığımız bizim kendi çıkardığımız dergimiz var, onu dağıtıyoruz insanlara, direnişimizin devam ettiğini anlatmaya çalışıyoruz elimizden geldiği kadar.

Ama tabii ki olanaklarımız sınırlı, gücümüz sınırlı.
Çünkü iki üç hadi bilemedin beş kişi ile ne kadar sesimizi yayabilirsek o kadar sesimizi yaymaya çalışıyoruz. Ne yazık ki sesimiz işkence gördüğümüz zaman, başımıza çok kötü şeyler geldiği zaman duyuluyor, o zaman haber oluyoruz. Benim kemiğimin kırılması, Perihan teyzenin
yüzünün gözünün o hale getirilmesi…böyle şeylerle gündeme geliyoruz. Çok nadiren gündeme geliyoruz..

Direnişin uzun sürmesinin baş nedenlerinden biri, kısaca söylersek, direnme vazifesini yerine getirmeyen demokratik kitle örgütleridir.
“En Başta Dezavantajı.. Kanıksanması”

Gha: Uzun direnişin zorlukları neler sizce?


Nazan Bozkurt : Uzun direnişin zorluklarını şöyle sıralabiliriz. Kanıksanmaya başlanması bizim için üzücü. Nuriye ve Semih’in açlık grevi 300. Güne geldiğinde Nuriye şöyle bir şey söylemişti:
“Açlığımızı kanıksamayın, açlığımıza alışmayın” diye. Yüksel direnişi bugün bininci gününde. Biz de bugün şunu diyoruz, hergün haklarımızın gaspedilmesine, zorla o arabaya bindirilmemize, işte kimi günler ağır işkence yapılıyor kimi günler arabaya atılıp fırlatılıyoruz kimi
günler arabaya konuluyoruz. Ama bu haklarımızın gaspedildiği gerçeğini değiştirmiyor. Valilik kararı olmamasına rağmen, hergün valilik kararı denilerek, hergün anayasal haklarımızın gaspedildiği gerçeğini değiştirmiyor. Uzun direnişin bizim için böyle bir dezavantajı oldu. İnsanlar kanıksadı. Hatta etraftan kötü niyetli insanlar, hiç bir iyi niyetle söylendiğini düşünmüyoruz, şunların söylendiğini duyduk; ‘bunlar danışıklı dövüş yapıyorlar polisle, tiyatro çeviriyorlar”…
Hatta Kesk eğitim-sen’den, 1 no’lu şubenin yöneticisiydi, sanırım Sultan’dı ismi, «He he Çok direniyorsunuz, 15 dakkada bırakılıyorsunuz»…
Oysa zaten 15 dakikada bırakılma meselesine de uzun direnişle geldik. Bu direnişin bir kazanımıdır; çünkü biz ilk zamanlar, sokakta gaza boğuluyorduk ama geri dönüp geliyorduk eylem alanımıza ve bunun böyle olduğunu gören polis, kendince başka çözümler aradı ve ceza kesmeye başladı. Aslında 15 dakikada bırakılmamız bile fazladır, çünkü cezayı yazıp
adreslerimize tebliğ edebilecekken bizi gözaltına almayı tercih ediyor polis. Çünkü böyle bir işlem biçimi yok aslında..
Dediğim gibi en başta dezavantajı bu, insanların kanıksamış olması, rutin bir şeymiş gibi, aslında biz eylemimizi hergün birşeye ithaf ediyoruz, mesala bugün öğlen akşam açıklamasını kaz dağlarına, doğa katliamlarına, AKP’nin faşist iktidarının her karışını yağmaladığına, buna dikkat çektik. Dedik ki ülkemizin her karışını yağmalayanlar bize vatan sevgisinden bahsetmesin! “Dağlarımızı ovalarımızı yaylalarımızı, meralarımızı yağmaladınız, ırmaklarımızı kuruttunuz, utanmadan ırmağının akışına öldüğünüzü söylüyorsunuz, sizin akışına öldüğünüz tek şey paradır.
Siz bu ülkeyi sevmiyorsunuz sevseydiniz satmazdınız” dedik.


“Bir Çok Şey İçin Grev Kararı Alan Kesk, İhraçlar İçin Bir Kere Bile Grev Kararı Almadı.”
Direnişimiz uzadı. Bir irade savaşına döndü, bu yüzden bu kadar uzadı. Direnme işini demokratik kitle örgütleri biraz üzerlerine alsaydı, Kesk, Disk, Tmmob, odalar biraz üzerine alsaydı gerçekten bu kadar çok uzamayacaktı. Biz öyle tahmin ediyoruz. 4 bin kişi, 5 bin kişi bir anda,
örnek olarak Kızılay meydanında açlık grevine başlamış olsa, çadır kurmuş olsa, dişe diş dövüşmüş olsa, en fazla ne kadar işkence yapabilirdi, kaç gün bize işkence yapabilirdi iktidar?

Bu KHK’ları durdurabilirdik. KHK’ları iptal ettirebilirdik. Şu an KHK’ları yasalaştırdı iktidar.
Bunun bile önünde durmadı KESK. Hatta KESK şunun da önünde durmadı; Sendikaların denetlenmesi doğrudan cumhurbaşkanına, bir kişiye Tayyip Erdoğan’a bağlandı. İstediği zaman kapatabilir, istediği zaman kayyum atayabilir. Kesk buna da direnmedi. Hatta bir çok şey için
grev kararı alan Kesk, ihraçlar için bir kere bile grev kararı almadı. Yani o kadar üyesi ihraç edildi, böyle bir saldırıyla karşı karşıyayız ve bunun için grev kararı almadı. Böyle bir durum sözkonusu.


“Hiçbirimiz direnişe başlamadan önce ya da ihraç edilmeden önceki bizler değiliz.”

GHA : Uzun direnişin kazanımları neler?
Nazan Bozkurt: Uzun direnişin kazanımları aslında zorluklarından çok daha fazla, bize insan olduğumuzu öğretti. Yeni insan’ı yaratma yolunda bize adımlar attırdı. Yani hiçbirimiz direnişe başlamadan önce ya da ihraç edilmeden önceki bizler değiliz. Gerçekten çok değiştik başka insanlar olduk.
Daha sabırlı insanlar olduk herşeyden önce. Kızdığımız zaman birine kişisel olarak kızmamayı, bir şeyin direnişe hizmet edip etmediğini ona göre tavır takınmak gerektiğini, bunları öğrendik mesala. Bu anlamda daha sabırlı olmayı öğrendik.

Zorlukları yok mu? Var.
Yüksel direnişi açısından söylüyorum, kolay bir şey değil. Reformistlerin küçümsemeye çalıştığı gibi, iki üç kişiyle bir eylemi sürdürmek, hem öğlen hem akşam açıklamaya çıkıp aynı insanların gözaltından çıkıp geri gelmesi, tekrar açıklamaya çıkması….
Sadece bunlar değil, direnişimizi sürdürmek için bir çok şey yapıyoruz, sadece eylem değil yani.
Bir televizyon kurduk mesela. Madem burjuva basın, sol basın bizi haber yapmıyor, bizi görmüyor, diye biz de kendi kanalımızı kurduk. Yüksel TV’yi kurduk. Kendi haberimizi kendimiz yaparız dedik. Gerçekten bir eylemi iki üç kişiyle yürütüyoruz fiili olarak. Ama yalnız olmadığımızın farkındayız, arkamızda çok büyük bir destek olduğunu biliyoruz. Fiziki olarak az
kişiyle bir eylemi yürütmek zor, ama şu anlamıyla da güzel bir şey, sizi daha donanımlı yapıyor, daha dayanıklı yapıyor. Her şeye canını sıkan insanlar olmuyorsunuz bir noktadan sonra, herşeye hemen morali bozulmayan insanlar oluyorsunuz. Hemen çözüm üreten insanlar
oluyorsunuz. Bu anlamda iyi bir şey.


“Zorlukları var çok fazla var, bence avantajları daha fazla.”


Zorlukları var çok fazla var, bence avantajları daha fazla. Hergün yeni bir şey öğrenmek demektir. 1002. Günündeyiz bugün, evet bu biniki günün her günü benim için hergün yeni bir şey öğrendiğim bir gün olmuştur. Çok değerlidir. (Sürecek)
Yarın: Mahir Kılıç… “Bana güç veren bu uğurda düşünmeden canlarını ortaya koyan insanların tarihi ve iradeleridir”…

Sosyal ağlarda paylaşın

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.