SİNAN ATEŞ CİNAYETİ VE SOL!

Halk Okulu Dergisi 168. Sayısından Alınmıştır.

SİNAN ATEŞ’İN KATİLLERİNİN PEŞİNE DÜŞEN SOL,NEDEN HASAN FERİT GEDİK’İN KATİLLERİNİN PEŞİNE DÜŞMEDİNİZ?

Faşist AKP iktidarı ve onun emrindeki çeteler 30 Eylül 2013’te Hasan Ferit Gedik’i, uyuşturucu çetelerine karşı yapılan protesto yürüyüşünü tarayarak katlettiler.

Hasan Ferit Gedik bir Cepheliydi. Sol bu katliamı sıradan bir haber gibi geçiştirdi, sıradan bir tepkinin

ötesine geçen bir tavır almadı. Çünkü Hasan Ferit Halk Cepheliydi. Hasan Ferit Gedik’i sahiplenmek, Hasan

Ferit Gedik üzerinden faşist iktidara ve onların faşist mafya ve kontrgerilla çetelerine tavır almak tercihleri değildi.

Hasan Ferit Gedik’i katleden çete üyeleri, şimdi Sinan Ateş’i vurdular. Sinan Ateş kim? Eski Ülkü Ocakları Başkanı. Yani MHP’li bir faşist. Faşist hareketin iç hesaplaşması nedeniyle öldürüldüğü, katillerinin Hasan Ferit Gedik’i katledenlerden “Dodo” lakaplı olduğunu söyledikleri Doğukan Çep’in de içinde olduğu bir faşist ekip olduğu belirtiliyor.

Sinan Ateş’e sıkılan kurşunların tetiğini Eray Özyağcı’nın çektiği, ona Muratcan Çolak ve Aşkın Mert Gelenbey isimli iki polisin eşlik ettikleri, Doğukan Çep’in de bunları Sinan Ateş’i vurmaya gönderdiği söyleniyor. Adres, yine faşist MHP’yi işaret ediyor. Kimsenin kuşkusu yok ki, katillerin örgütlenip Sinan Ateş’in öldürtülmesinde değilse, katillerin korunmasında, bağlantılarının ortaya çıkmasının engellenmesinde AKP işbirliği de açık.

Katliamın bağlantılarının soruşturulması için açıklamalar yapılıyor. Örneğin HDP’li Garo Paylan diyor ki; “Faili meçhul cinayetler ülkesi olmaya doğru tekrar dönebiliriz. Bu açıdan hem TBMM hem de yürütme sorumluluk almalıdır. Mutlaka bir araştırma komisyonu kurulmalıdır.”

Hasan Ferit Gedik’in Katledilmesinde Neden Aynı Duyarlılığı Göstermediniz?

Sinan Ateş’in Katilleri Cezalandırılsın Da, Hasan Ferit’in Katilleri Cezalandırılmasın Mı?

Cephelileri Katledenler Ellerini Kollarını Sallayarak Gezsinler Mi?

Hasan Ferit Gedik, başlarında MHP’li faşist Mehmet Ali Ağca’nın da olduğu çete tarafından katledildi. Hasan Ferit’i katledenlerin polisle ilişkileri basına yansıdı.

Hasan Ferit’i katleden bu faşistler, polis abilerine “Abi, ben sana yalan söylemedim şimdiye kadar, beni biliyorsun” diyordu. Polis abilerine danışmadan bir şey yapmıyorlardı. Hasan Ferit’i katlederken de kuşku yok ki, şu ya da bu “abi”lerinden talimat almışlardı, kendi başlarına hareket eden tasmasız köpek değildi onlar, tasmalıydılar.

Sahiplerinin kim olduğunu da gizlemiyorlardı.

Diyorlardı ki; “Sizin de cezaevlerinde emirlerinizi bekleyen … şehadet şerbetine susamış, bir emriniz ile Afrin’de ve tüm hain yuvalarında savaşmaya hazır olan neferlerinizin olduğunu bilmenizi isteriz. Bir emrinizi bekliyoruz.”

Bu mektupla seslendikleri kişi Recep Tayyip Erdoğan’dı. Hasan Ferit’in katillerinin cezalandırılması için kampanya yürüttük. Bir gün değil, bir ay değil, yıllarca sürdürdüğümüz adalet kampanyamızda bugün Sinan Ateş cinayetinin soruşturulmasını isteyen sol yoktu.

Soruyoruz, neden?

Soruyoruz ama diğer yandan da biliyoruz ki,reformizm, oportünizm bu sorumuzun doğru cevabını veremeyecek kadar cüretsizdir. Kendi gerçeğini gizlemek isterler, bu nedenle de doğru cevabı bilseler de söyleyemezler.

Biz anlatalım nedeni:

Birincisi, düzen içi siyaset anlayışıdır. Onlar bir Cepheliyi sahiplenip, Cephe ile yan yana faşizmin karşısına çıkamazlar. Onlar, Sinan Ateş’i sahiplenebilirler, Ali Babacan gibi AKP’li birini sahiplenebilirler. Hatta AKP’nin başbakanlığını yapmış, başbakanlığı döneminde tanklarla Kürdistan ilçelerini kuşatmış, Kürt halkının gördüğü en ağır katliamlardan birini yapmış olan Ahmet Davutoğlu’nu sahiplenir, ona sayfalarında, ekranlarında sık sık yer verebilirler.

Ama Cepheli olduğu için Hasan Ferit’i sahiplenemezler.

Cephe ile yan yana görünmek tehlikelidir. Onlar düzene kendilerinin artık tehlikeli ve tehdit olmadıklarını anlatmakla meşguller. Cephe ile yan yana görünmek ise devrimden yana görünmektir.

Kaçtıkları devrimciliktir, devrimdir. Düzenin icazet ve işbirlikçilik sınırlarını kaybetmekten korkuyorlar. Korktuklarının bir yanıda Kürt halkının taleplerini ve mücadelesini düşmanlarına altın tepside teslim ettikleri teslimiyet masasının devrilmesiydi. Eğer Hasan Ferit’in, Berkin Elvan’ın ismini anacaklarsa da bu durumda siyasi kimliğinden soyutlayarak kullanmayı tercih ederler. Bunun nedenlerinden biri de rekabetçiliktir. Hasan Ferit’in katillerinin cezalandırılmasını, arkasındaki güçlerin çıkarılmasını, Hasan Ferit için adalet talebinin Cephe’ye hizmet edeceği korkusunu yaşadıkları için, şehitlerin siyasi kimliklerini yok sayacak, onları kimliksiz, sıradan insanlar gibi gösterecek kadar ilkesiz, çıkarcıdırlar. Bu nedenle de Hasan Ferit için adalet mücadelesine katılmadılar. Tersine Cephe’nin bu çalışmasına halkın, sol güçlerin katılımını engellemek için çalıştılar.

Onlar, Cephe ile ideolojik mücadele yürütebilecek bir ideolojik güce sahip olmadıkları için, Cephe’nin politikalarının karşısına kendi politikalarını çıkarıp, ideolojik mücadele yürütemezlerdi. Yalanla, demagojiyle etkiledikleri kitleleri Cephe’ye düşmanlaştırarak, Cephe’nin karşısında saflaştırmaya çalışmakla meşgullerdi.

Hasan Ferit’in katledildiği, 2013 yılı ve sonraki yıllar Kürt Milliyetçileri ve onların peşine takılmış solun temel politikasını Cephe düşmanlığı şekillendiriyordu.

Sinan Ateş Kim?

Sinan Ateş için Adalet Aramak Size Mi Kaldı?

Sinan Ateş yukarıda da belirttiğimiz gibi faşist MHP’nin yöneticilerinden, ileri gelenlerinden Eski Ülkü Ocakları Başkanı’dır. Ülkü Ocakları’nda, MHP’de yetişmiş, MHP’nin bu süreçteki suçlarının ortaklarından bir faşisttir.

Sinan Ateş üzerine politika yapmak, reformist oportünist solun düzen içi politika yapma anlayışının bir sonucudur. Devrimcilikten uzaklaşma, devrimin gündeminden uzaklaşmayı da, emperyalizmi, faşizmi meşru görürken devrimin devrimciliğin meşruluğundan uzaklaşmayı getirmiştir.

Hasan Ferit Gedik de aynı çete tarafından katledildi, Hasan Ferit Gedik’in katledilmesinin arkasındakiler de aynı MHP, AKP faşist partileri, faşist devletti. Sadece Hasan Ferit Gedik’in değil İnanç Özkeskin’in, Günay Özarslan’ın, Dilek Doğan’ın, Sıla Abalay’ın katilleri, onların katledilmesi kararını verenler de yargılanmadı, cezalandırılmadı.

Sizin katliamlara tavır almanız için, her birinizin sıraya girip açıklamalar yapmanız için katledilenin bir Cepheli olmaması, bir faşist mi olması gerekir? Sinan Ateş cinayeti, bize faşizmin teşhirini yapmakiçin bir malzeme verir. Faşizmin cinayetlerinin kendi içini bile hedef aldığını teşhir etmeye hizmet edebilir.

Fakat, faşizmin katliamlarının asıl hedefi kendi içindeki diğer faşistler değil, asıl hedefi halktır, devrimcilerdir.

Tavır alınması gereken, mücadele konusu yapılması gereken de, eğer kendinizi halk saflarında görüyor ve sol saflarda tanımlıyorsanız, faşizmin halka ve devrimcilere yönelik katliamlarıdır.

Her birlikte faşizmin karşısına çıkmalıyız ki, Hasan Ferit Gedikleri katletmeye cüret edemesinler. Hep birlikte faşizmin katliamlarını teşhir etmeli ve tetikçinin arkasındaki güçlerle birlikte yargılanmasını ve cezalandırılmasını sağlamalıyız ki, yeni katliamlara cüret edemesinler. Bu yapıyı teşhir edebilmeliyiz ki, halk faşist devlet örgütlenmesini ve bunların halka karşı savaşını görebilsin, bilinçlensin.

Sol Sinan Ateş cinayeti üzerine “adalet” diye ortaya çıkarken ne anlatıyor halka?

Bu ülkede “adalet” sorunu yaşayanlar, Sinan Ateşler mi?

Sayısız gerillanın cenazesi halen devletin gömdüğü toplu mezarlarda duruyor. Roboski’de, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de katledilenlerin hesabı halen sorulmuş değil, tersine onların katilleri Davutoğlu gibileri ekran ekran dolaştırıp, propagandalarını yapıyorsunuz.

Sinan Ateş Mağdur Değil, Suçludur.

Dünyanın En Büyük Suçu Olan Faşizmin, Ülkemizdeki Kadrolarından Biridir

Faşizm, Dimitrov’un tanımıyla; “Faşizm, finans kapitalin, en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının, açık terörcü diktatörlüğüdür”. Faşizm, dünya tarihine katliamlarıyla girmiş bir ideolojidir. Mussolini İtalyası’nda ve Hitler Almanyası’nda iktidara gelmiş, İkinci Paylaşım Savaşı’nı başlatmış, 60 milyon insanın en vahşi yöntemleri kullanarak katledilmesinden sorumlu olmuştur.Bundan sonrasında da yeni sömürge ülkelerin yönetim biçimi olarak varlığını ve emperyalist tekellere hizmetini sürdürmüş, dünyanın dört bir yanında, açık ya da gizli uygulamalarıyla, milyonların katledilmesinden, işkencelerden geçirilmesinden, tutsak edilmesinden, baskı ve zulümden sorumludur.

Yeni sömürge ülkelerde halkların çektikleri büyük acıların sorumlusu da faşizmdir.

Sinan Ateş’in de kadrosu olduğu faşist hareket MHP faşizmin ülkemizdeki temsilcisi partilerdendir. MHP, başta ABD emperyalizmi olmak üzere, Almanya da dahil, emperyalist güçlerin, emperyalist tekellerin Türkiye’yi yeni sömürgeleştirmesinde, Türkiye halkının bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini bastırmak için kullandığı güçlerden biri olmuştur. Türkiye’de halka karşı savaşta faşist MHP’nin rolü bilinir. Biz faşist MHP’nin suçlarını bu yazımız kapsamında tek tek anlatmayacağız.

Fakat, 1980öncesinde silah elde devrimci öğrenciler ve genel olarak halk üzerinde terör estiren, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını örgütleyen ve gerçekleştiren, Alevi ve devrimcilerin bulunduğu kahvehaneleri tarayan, yurtlarda, okullarda başta devrimciler ve ilericiler olmak üzere ama genel olarak öğrenci kitlesine karşı silahlı saldırılar yapan bir faşist harekettir MHP. Bu saldırılarının temel amacı, emperyalizmin işbirlikçisi bir Türkiye’dir. Buna karşı gelişen mücadeleyi bastırmaktır. Yani emperyalizme hizmettir. Bunun için örgütlenmiş eli kanlı bir harekettir.

1980 sonrasında da MHP’nin bu rolü değişmemiştir. MHP ağırlıkla kontrgerilla örgütlenmesi ve mafya çeteleri olarak halka ve devrimcilere karşı katliamlarda,saldırılarda kullanılan bir hareket olmaya, bu işbirlikçi rolünün gereğini ideolojik, siyasi, askeri alanlardayerine getirmeye devam etmiştir. 1980 sonrası MHP’den şu ya da bu nedenle kopan çeşitli isimler altında örgütlenen partiler olmuştur.

Bunlardan biri de İyi Parti’dir. Fakat bu partilerin de ideolojileri, politikaları MHP’den temelde farklı değildir. Aynı katliamcı tarihin mirasçıları olarak varlıklarını sürdürmüş, aynı misyonun farklı parti isimleri altında sürdürücüleri olmuşlardır. Gazeteci Murat Çakır bu gerçeği şöyle ifade etmiş:

“Bilindiği gibi, faşist MHP ve oradan kopan tüm oluşumlar Alparslan Türkeş’i ‘Başbuğ’ olarak görmekte ve ‘aynı davaya’ bağlı olduklarını söylemektedirler. ‘Davadan’ kastedilen ‘9 Işık Doktrini’ olarak bilinen ‘milliyetçi-toplumcu’, Almancasıyla ‘Nasyonal sosyalist’ programdır. …

Rayh Güvenlik Polisi’nin Alman dışişlerine gönderdiği ‘çok gizli’ ibareli bir mektupta, Alparslan Türkeş, Tekin Arıburun ve Sadi Koçaş ile ilişkilerin derinleştirilmesi ve ‘bu şahısların Almanya için kullanılmaları’ istenmekteydi. Bu ‘şahısların’ zamanla Türkiye siyasetinde nerelere geldiklerini artık siz araştırın. Türk faşistleri savaş sonrasında da Alman emperyalizminin desteğini aldılar. Örneğin AFC’nde resmen faaliyet gösterilmesine izin verilen tek parti MHP’dir. 1969’da küçük kurultayını gerçekleştiren MHP, 1973’te Kempten’de ‘Yurtdışı Örgütünü’ tescil ettirmiş ve Türkeş’in 28 Temmuz 1977 tarihli ‘emirnamesi’ gereğince Neonazi NPD ile sıkı işbirliğine girmişti.”

Murat Çakır’ın da belirttiği gibi, Sinan Ateş’iyle, İyi Parti’nin içindeki MHP’liler, Meral Akşenerleriyle faşist hareketin ideolojisinde bir değişiklik yoktur. 6’lı masayı “umut” gibi halka sunanlar, CHP bir yana aynı zamanda İyi Parti gibi faşist partileri, Davutoğluları, Babacanları da halka umut diye sunuyorlar.

Murat Çakır diyor ki; “Akşener’in geçmişi bilinmesine rağmen, devamla HDP’den altılı masanın adayını önkoşulsuz desteklemesini isteyen ‘Türk demokratlarına’ bu vesile ile bazı gerçekleri hatırlatalım.”  Kürt Milliyetçiliğinin gerçeği çarpıtma alışkanlığı burada da kendini gösteriyor. Yok Murat Çakır, sen önce Kürt Milliyetçileri olarak kendinize hatırlat bu gerçeği, sonra peşinize taktığınız reformistlere de bu gerçeği hatırlat elbette. Ama, bu gerçeği asıl olarak bilince  çıkarmak gerekir. Önkoşulsuz desteklemeyeceksiniz de İyi Parti’yi onlarla pazarlık yapıp, Kürt sorununa ilişkin bir kısım “söz” aldığınızda, HDP’nin masanın bir kıyısına kabul edilmesini kabul ettirdiğinizde İyi Parti yine de aynı tarihin ve ideolojinin savunucusu olmaya devam edecektir. Nasıl ki, Kürt Milliyetçiliği ile “çözüm masasına” oturdu diye AKP, AKP olmaktan  uzaklaşmadıysa, AKP’nin faşist karakteri nasıl aynı kaldıysa, “önkoşullar” kabul edilse de İyi Parti değişmez.

Faşizme önkoşulsuz tavır almak ve faşizme karşı önkoşulsuz savaşmak gerekir. Antiemperyalist ve antifaşist olmak önkoşulsuz sol olmanın temel ilkeleridir.

Sonuç olarak, Sinan Ateş olayı bize ülkemizdeki Kürt Milliyetçiliği ve solun, halktan ve devrimden uzaklaşarak, giderek faşizme, faşist düzene daha fazla yedeklendiğini, onların parçası haline geldiğini gösteren bir örnek olmuştur. Bu vesileyle hatırlatmak isteriz ki, faşizmdenuzaklaşın, devrimci saflara gelin.

Sosyal ağlarda paylaşın