KAPİTALİZM BUDUR!


Lenin, “Dünya bir avuç tekeller tarafından paylaşıldı” demiştir. Bu gerçek, bugün bizzat emperyalistlerin kendi kurumları tarafından alenen dile getiriliyor.

Oxfam’ın 2019’da açıkladığı rapor kısaca şöyle diyor: “En zengin 26 kişinin serveti, dünya nüfusu- nun yarısınınkine eşit. Oxfam, Davos’ta yarın başlayacak olan Dünya Ekonomik Forumu öncesinde yıllık raporunu yayımladı. Raporda, dünyanın en zengin 26 milyarderinin, dünya nüfusunun en yok- sul yüzde 50’sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit servete sahip olduğu bildirildi.

Söz konusu raporda, servetin giderek daha az sayıda elde yoğunlaşmasına dikkat çekilerek 2018’de zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul hale geldiği ifade edildi.

Aradaki uçurumun giderek büyümesinin yoksul- luğa karşı mücadeleyi zorlaştırdığını belirten Oxfam, %1 oranındaki bir varlık vergisi ile 418 mil- yar dolar gelir sağlanabileceğini ve bununla, dün- yada okula gitmeyen tüm çocukların eğitim masraf- larının yanı sıra sağlık hizmetlerinin de karşılanabileceğini ve 3 milyon ölümün engellenebileceğini vurguladı.” (BBC Türkçe 21.01.2019)

Servet Yoğunlaşıyor, Açlığımız Artıyor

Rapora göre, dünya çapında 2200 milyarderin serveti 2018 yılında 900 milyar dolar, yani günde 2,5 milyar dolar artış göstermiş.

En zenginlerin serveti yüzde 12 oranında artar- ken, dünya nüfusunun en yoksul yarısının varlığı yüzde 11 azalmış.

Oxfam açıkladığı rapor ile istemeden de olsa kapitalizmin vahşiliğini gözler önüne seriyor. Bu öyle bir vahşettir ki dünyada 26 asalak aile dünya halklarına hayatı cehennem ediyor.

Açlık, yoksulluk, savaşlar, yozlaşma halkların üzerinde Azrail gibi geziyor. Ki bu Azrail işte bu 26 emperyalist tekeldir.

Finans kapitalin sahibi olan bu kişiler, yönetimini ele geçirdikleri, yani işbirlikçileştirdikleri hükümet- ler aracılığıyla dünya halklarına karşı kıran kırana bir savaş yürütüyor. IMF, Dünya Bankası gibi kurumlarla dünyayı kendi üretim merkezi yapıp, tüm dünyayı ‘küreselleşme’ adı altında açık pazar haline getirdiler.

“Dünya globalleşti, köy oldu” diyorlar. Oysa gerçek, sosyalist blokun dağılmasının ardından kapitalizmin vahşice her tarafa saldırmasından başka bir şey değildi. “Artık dünya bir köy” olsun ve köyün efen- disi de bu 26 asalak olsun istiyorlardı.

Marks’ın dediği gibi; “Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır, yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılamayacağı tehlike yoktur.”

2020’de açıklanan Oxfam raporunda ise, sermayenin daha da yoğunlaştığı ve dolar milyarderlerinin sayısının, yıl yıl azaldığı belirtilerek şöyle denilmektedir:

“Dünyanın en zengin 2.153 kişisinin elinde bulunan servet, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla. Dünyanın en zengin kişisi olan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un toplam serveti 116,4 milyar dolar seviyesinde. En zengin ikinci kişi olan Fransız iş adamı Bernard Arnault ise 116 milyar dolarlık servete sahip. Sadece yüzde 0,5’lik vergi artışı dahi eğitim ve sağlık alanlarında 117 milyon yeni istihdam yaratabilir.”

Kendini dünyanın tek hakimi sanan bu emperyalist tekeller için de aynı şey geçerlidir. Yani kanımızı ve terimizi emerek yaşayan asalaklar, daha da büyürken; bizleri de büyüyen açlığa, sefalete, yozlaşmaya, haksız savaşlarla katledilmeye mahkum etmek istiyorlar.

Onlar kapitalistler. Ve kapitalizm, dünya halklarına düşman bir sistemdir. “Özgürlük” adı altında allayıp pulladıkları düzenin arka yüzünde bu 26 kan emicinin; dünya halklarını acıya, kana ve gözyaşına boğduğu gerçeği yatmaktadır.

Bu 26 sömürücünün, işgalcinin, tecavüzcünün suçları saymakla bitmez. Fakat burada kısaca kapitalizmin özelliklerine değinecek olursak;

Kapitalizm, Kriz ve Savaş Demektir!

Kapitalizm sürekli meta üretimi ve aşırı üretimin yarattığı pazar ihtiyacı sorunuyla karşı karşıyadır. Çünkü ihtiyaç için değil kar için, akıldışı biçimde üretir. Gözlerini öylesine bir kar hırsı bürümüştür ki; krizlerini aşmak isteyen emperyalistler arasında iki kez paylaşım savaşı çıkmış, savaşa dünya halklarını da dahil etmişlerdir.

  1. Paylaşım Savaşı’nda 19 milyon kişi ölürken, 2. Paylaşım Savaşı’nda 66 milyon insanın yaşamını yitirdiği belirlenmiştir. Bu savaşların asıl nedeni tekeller arasında sömürü paylaşımıdır.

Adil bir üretim ve paylaşım sistemini inşa eden sosyalist ülkelerde, sosyalizmin halklara kurtuluş umudu yaymasını engelleme savaşıdır.

Hangi ülkenin tekelinin daha fazla kazanacağının kavgasıdır bu. Ve bu savaşlar olurken tekeller, savaş esirlerini fabrikalarında köle gibi çalıştırmış, devletle-re silahlar satarak korkunç gelirler elde etmiş, işgallerle yayılmış ve sömürüyü katmerlemişlerdir.

Bugün ise bu savaşı; işbirlikçi iktidarlar aracılığıyla ve halklar arasında milliyetçilik ve dinle bölerek sürdürüyorlar. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Japonya, İtalya vb… emperyalist devletlerin tamamı bu tekellerin emrindedir.

Çünkü alt yapı, üst yapıyı belirler. Yani ekonomi; siyaseti, hukuku, kültürü, eğitimi, sanatı, modayı, sporu… belirler.

Dünya halklarının hangi müziği dinleyeceğinden ne giyeceğine, hangi ülkenin işgal edileceğinden asgari ücrete, vergilerden yasalara, hapishanelerden eğitim politikalarına kadar her şeye onlar karar verir.

Onlar istedikleri için ülkeler işgal edilir, CIA gibi gizli servisleri aracılığıyla ülkemizde olduğu gibi cuntalar örgütler, savaşlar çıkarırlar. İşkence okulları açar, işkence aletleri üretirler. Ve bu aletleri canlı denekler (yani devrimciler ve yoksul halk) üzerinde denerler.

Bugün dünyanın 40 ayrı bölgesinde savaşlar sürüyor. Suriye, Yemen, Ukrayna, Filistin, Kongo, Afganistan, Pakistan, Hindistan vd. Tüm bu savaşların sorumlusu, işte bu 26 tekeldir.

Burjuva medya onları “başarılı-yardımsever iş insanları” diye dünya halklarına tanıtır, onları “örnek” gösterirler. Oysa her birinin masum ticari işlerinin yanında mutlaka bir bankası-silah fabrikası vardır.

Coca-Cola, Mc Donald’s vb… tekeller en büyük karlarını silah satışından sağlarlar. Onların bu karları elde edebilmeleri için ise savaşlara ihtiyaç vardır. IŞİD gibi çeteler kurup bunlar aracılığıyla halklara karşı savaş açarlar. Ya da Türkiye’de olduğu gibi AKP gibi işbirlikçi faşist iktidarları destekler, onları halka karşı silahlandırırlar.

Tüm bunları yapan örneğin ABD emperyalizminin tek hedefi tekellerin daha fazla kazanması ve bu adaletsiz düzenin devam etmesidir.

Bu nedenle yeni-sömürgecilik politikalarını uygulamaya koydular. Yalnızca ülkeleri değil, artık beyinleri ve yürekleri de işgal ediyorlar.

İşgal ve savaşların amacı;

  • Beyinleri teslim almak,
  • Devrimleri umut olmaktan çıkarmak.

H a k s ı z savaşlarda milyonlarca insan çolukçocuk katledilebilir; yeter ki onlar yüzde üç yüz kar sağlasın. Yeter ki onlar servetlerine servet katsın.

Halkların üzerine düşen her bomba onların kasasına para olarak giriyor. Sıkılan her mermide servetleri daha bir artıyor. Kalkan her copta, yapılan her hapishanede onların sermayesi büyüyor. Onlar servetlerine servet katsınlar diye ülkeler, şehirler yerle bir ediliyor, oluk oluk kanımız akıtılıyor.

Bugün dünyada 80 milyondan fazla insan ülkelerinden göç ettirilerek mülteci konumuna düşürülüyor. Savaş demek daha fazla silah satılması demektir. Bu silahları satanlar ise işte bu emperyalist tekellerdir.

Kapitalizm Adaletsizliktir!

Dünyada 26 asalak, dünya nüfusunun yarısının gelirine eşit. Ve tüm dünyada 2200 milyarderin serveti günde 2,5 milyar dolar artış göstermiş. Yaşanan korkunç bir sömürü, yağma ve talandır. “Küresel İnsani Yardım Raporu 2018” verilerine göre, dünyada 2 milyar kişi yoksulluk, 753 milyon kişi de aşırı yoksulluk içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

“Sermaye kan, ter ve gözyaşıdır,” demiştir Marks. Bu kan, ter ve gözyaşı ise dünyanın emekçi halklarının kanı, teri ve gözyaşıdır. Bu 26 tekel başta olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinden tekeller, dünya gelirinin yarısına el koyarken dünya nüfusunun yarısı yoksulluk içinde yaşamak zorunda bırakılmaktadır.

Dünyada bundan daha büyük adaletsizlik var mı? Dünyada, sömürüden daha büyük bir suç var mı?

Onların dünya halklarını inandırmaya çalıştığı ‘demokrasi’; başta 26 tekel olmak üzere, onların yerli işbirlikçisi konumunda yer alan 2153 kişinin, dünya halklarını azgınca sömürmesi demektir. Onların ‘özgürlük’ demesi bu tekellerin halkları rahatça sömürebilmesidir. Onların ‘insan hakları’ demesi, sözde yardımları ise timsah gözyaşından başka bir şey değildir.

Kapitalizm Açlıktır!

Birleşmiş Milletler’in kendi kaynaklarına göre, dünyada 821 milyon kişi, yani yeryüzünde yaşayan 9 kişiden birisi açlık sıkıntısı çekiyor.

Yeryüzünde açlıktan her 5 ila 10 saniyede bir çocuk ölüyor. Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, dünyada 5 yaş altı 155 milyon çocuk, kronik bir şekilde kötü besleniyor. FAO (Dünya Gıda Örgütü) raporlarına göre, 600 milyon kişi fazla yemekten aşırı şişmanlık sorunu çekerken, “gizli açlık çeken” insan sayısı ise 2 milyar civarında.

“Kronik”, “yetersiz”, “gizli açlık”, “kötü beslenme” diyerek üzerini örtmeye çalıştıkları,düpedüz AÇLIK’tır.

Emperyalist kurumların açıkladığı bu rakamlar dahi (ki bunlar sadece kurumların kayıt altına alabildiklerinden açıkladıkları kadarıdır), başlı başına kapitalizmin halk düşmanı olduğunu göstermeye yeter.

Her on saniyede bir çocuk açlıktan ölüyorsa bunun sorumlusu milyar dolarlarına her gün milyarlar ekleyen bu 26 kan emici sürüngenden başkası değildir.

Dünyada 12 milyar insanı doyurmaya yetecek kadar gıda üretimi yapılmaktadır. Oysa resmi rakamların açıkladığına göre 2 milyar insan açlık çekiyor. Ki bu rakam gerçekte çok daha fazladır.

Sadece bir tekelin yıllık gelirinin yüzde biri dahi açlık sorununu çözmeye yeter. Ancak hiçbir kapitalist bunu yapmaz. Onların tek derdi hep daha fazla kazanmaktır. Ve onlar hep daha fazla kar elde etsinler diye uygulanan ekonomik programlar, IMF (Uluslararası Para Fonu), DB (Dünya Bankası) reçeteleri bu açlığın sorumlusudur.

Onların politikaları sonucu sömürge ülkelerde tarım bitirilir. Örneğin Somali, Etiyopya gibi binlerce insanın açlıktan öldüğü ülkelerde kıtlık olduğu söylenir. Sözde onlara insani yardımlar yapılır. Ancak bu ülkelerin verimli tarım arazilerinin %80’ine bu 26 akbabanın tarım şirketleri tarafından el konularak kahve üretimi yapıldığı gerçeği gizlenir.

Ülkemiz ise bundan 20 yıl öncesine kadar dünyada kendi besin ihtiyacını karşılayabilen yedi ülkeden biriyken, bugün samandan buğdaya kadar her şeyi ihraç etmek zorunda bırakılıyoruz.

Çünkü her şeyi üreten ve satan bu 26 soysuza ait şirketlerdir. Ki adına GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) denilen ve bir nevi zehir olan tarım ürünleri ile hem üretimi daha ucuza getirip hem de insanların sağlığını bozuyorlar. Yine bu tekellerin ilaç şirketleri de bu sayede milyarlarca lira para kazanıyor.

Hem halkı aç bırakıyor hem de GDO’lu ürünlerle sağlıklarını bozarak bundan para kazanıyorlar. Bu vahşiliğin ve barbarlığın sahibi olanlar ise burjuva medya tarafından dünyanın en başarılı iş adamı denilerek aklanmaya çalışılıyor.

Kapitalizm Doğaya Düşmandır!

Bu asalak sürüsü daha fazla kar elde etsin diye doğanın dengesi bozuluyor. Onların fabrikalarından çıkan zehirli dumanlar havaya karışıp binlerce insanın kanser gibi hastalıklardan ölmesine neden oluyor. GDO’lu ürünlerle toprağı zehirliyorlar ve artık ot bile bitmez oluyor.

Onların fabrika atıkları suları kirletiyor. Onların fabrikalarından çıkan her şey doğayı yok etmek üzerine kurulmuş. Aksi yeterli önlem almaları demek karlarının bir kısmından feragat ettirmeyi getirir ki bu kapitalistler için asla söz konusu dahi olamaz.

İklim değişikliği, aşırı sıcaklar, kuraklık, seller, fırtınalar yine bu alçaklar güruhu emperyalistlere ait şirketlerin doğanın dengesini bozmasının sonucudur. Dünyanın en ücra köşelerinde içinde tonlarca silah, gıda bulunan özel korunaklı sığınaklar yapıyorlar. Hem bozdukları doğadan hem de acılara boğdukları halkların öfkesinden böyle kurtulacaklarını umuyorlar.

Kapitalizm, Halkı Yozlaştırır! Kapitalizm Demek; Uyuşturucu, Fuhuş, Kumar, ‘Para İçin Her Yol Mübah’ Demektir!

Birleşmiş Milletler’e (BM) göre uyuşturucu kullanımı nedeniyle dünya genelinde her yıl 200 bin kişi hayatını kaybediyor. Uyuşturucudan ölümlerde de başı ABD ve Rusya çekiyor.

Dünyada uyuşturucu kullanan insan sayısı ise 250 milyon civarında. Türkiye’de de uyuşturucuyla mücadele çalışmalarının toplandığı rapora göre, 2007’den bu yana 2 bin 148 kişi uyuşturucu madde kullanımı nedeniyle öldü. Son 3 yılda 680 bin kişi tedavi gördü ve bunlar için

2.5 yılda 147 milyon lira harcandı. 300 milyon kumar bağımlısı bulunuyor. Dünyada 15 yaş üstü 2.3 milyar kişi alkol tüketiyor.

Dünyada 283 milyon da alkolik var. 1.1 milyar kişi sigara içiyor. 300 milyon oyun bağımlısı bulunduğu tahmin ediliyor. ABD’de yaklaşık 500 bin, İspanya’da 400 bin, İngiltere’de 100 bin, Almanya’da 70 ile 400 bin, Fransa’da 40 bin, İsveç’te bin kadın fuhuş yapıyor.

Türkiye’de ise resmi rakamlara göre 100 bin kadın fuhuş yapıyor.

Bu rakamlar yine emperyalist kurumların açıkladığı resmi raporlardandır. Uyuşturucu kullanan, kumar bağımlısı olan, fuhuşa sürüklenen kadın sayısının, gerçekte bu rakamların çok çok üzerinde olduğu bilinmektedir.

Tüm bu suçların sorumlusu ise işte dünya halklarına başarılı iş adamı diye pazarlanan bu 26 sömürgenden başkası değildir.

Uyuşturucudan ölen her insanın, fuhuş yapmak zorunda kalan her kadının, sahip olduğu her şeyi kumarda kaybeden her insanın sorumlusu direk olarak bunlardır. Bu başarılı “iş adamlarının” en büyük geliri uyuşturucudur, kumardır, fuhuştur. Bu işten hem çok büyük kar elde ederler hem de dünya halklarını yozlaştırarak vahşi kapitalizmin devamını sağlarlar.

Türkiye’de 65 Milyonun Yoksulluğunun Sebebi, 40, Dolar Milyarderidir!

Türkiye’de 40 tane dolar milyarderi var. Bunların başını Sabancılar, Koçlar, Zorlular, çekiyor. Her sene yayınlanan listede aşağı yukarı aynı isimleri görürüz. Ve bunlar ülkemizde yaşanan açlığın, yoksulluğun sorumlusu olmakla kalmıyor, emperyalizmin işbirlikçileri olarak kardeş dünya halklarının da kanına giriyorlar.

Onların daha fazla kazanabilmesinin yolu; halka yönelik baskı ve terörün sınırsız bir şekilde sürmesidir. Yeni yeni karakollar, hapishaneler inşa edip işkenceyi, katliamı bir devlet politikası olarak sürdürürler.

Hapishanelerin kan gölüne dönmesinin de, Türkiye tarihinin en fazla tutuklu sayısına ulaşılmasının da sorumlusu bu işbirlikçi tekeller, TÜSİAD ve onların iktidarı AKP’dir.

Yapılan her şey onların servetlerine ve iktidarlarına bir zarar gelmemesi içindir. Bu sömürü ve soygun düzenini rahatça sürdürmeleri içindir. Türkiye’nin tüm politikalarını da işte bu kan emiciler belirliyor. Onlar işbirlikçiliğini yaptıkları 26 soysuz adına kararlar alıp ülkemizde uyguluyorlar.

Sonuç Olarak;

1- Böyle akıl dışı, adaletsiz bir sömürü düzeninin kabul edilebilir bir yanı yoktur.

Bir yanda elinde milyar dolar geçen 26 tekeli içinde bulunduran 2.153 kişi; diğer yanda her şeyi üreten ama eline açlıktan, yoksulluktan başka bir şey geçmeyen milyarlar… Bu düzen bu nedenle yıkılmaya mahkumdur.

2- 26 emperyalist tekel, karına kar katsın diye halklar köle haline getiriliyor. Onların istekleri anında yerine getirilirken emekçilerin, halkın talepleri ya gözardı ediliyor ya da devletin terörü ile karşılık buluyor. Bu nedenle ülkemizde de kriz milli ve süreklidir. Krizi yönetebilmesinin tek yolu, yönetim biçimi olarak faşizm uygulamasıdır.

3- Kapitalizm bir avuç tekelin çıkarlarını korumak için vardır. Ona alternatif tek düzen ise sosyalizmdir. Kar odaklı akıldışı kapitalizmin tek alternatifi, insan odaklı sosyalizmdir. Ancak sosyalizmde emeğin gerçek karşılığı elde edilebilir.

4- Gerek ülkemizde gerekse dünyada yaşanan tüm açlığın, yoksulluğun, haksız savaşların, yozlaşmanın sorumlusu 2153 kişiden oluşan bu emperyalistlerdir.

Onların Sabancılar, ülkemizdeki işbirlikçileri olan Koçlar, Şahenkler, Boynerler,

Kavalalar, Taralar, Eczacıbaşılar, Ülkerler, Cinerler, Ilıcaklar, Boydaklar, Ağaoğlular, Alatonlar vd.dir.

Emperyalistler sadece “iş insanı” değil, dünyayı yöneten kan emici soysuzlardır. Onlar çekirdekten, okullarda yetiştirilirler. Gerek emperyalist ülkelerin gerekse bizdeki gibi yeni-sömürge ülkelerin iktidarlarında görev almış kişilere bakın; hepsi seçme yetiştirilmişlerdir.

Büyük çoğunluğu, ya emperyalist tekellerin şirketlerinde çalışanlar, karar merciinde bulunanlar ya da onların okullarında-burslarıyla okuyanlardır. Celal Bayar ve Bülent Ecevit’in Robert Koleji mezunu olması, Avrupa’da okuyan Nihat Erim, Abdullah Gül, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller gibi…

Yani ülkemizde de iktidar onların iktidarıdır. Onların seçtikleri kişiler tarafından yönetiliyor. Onların çıkarlarına zarar vermek bir yana tam tersine halkı daha fazla açlığa, yoksulluğa sürüklemek pahasına efendilerinin ekonomik politikalarını uygularlar.

Onların şirketleri en az vergi veren ve hep en fazla kazanandır. Dünyada kazanılacak bir şey varsa onu da bu 26 emperyalist tekel, aralarında paylaşırlar. Ödenecek şeyler ise her zaman ezdikleri halkların omuzlarına biner.

5- Bu düzen halka bir şey veremez. Bu düzen dünyayı talan eden bu 26 tekelin düzenidir.

6- Halkların tek kurtuluşu devrimdir. Ancak sınıfların ortadan kalktığı, sömürünün olmadığı, halkların kendi kendini yönettiği bir düzen dünyayı ve halkları kurtarabilir.

7- Bizim savaşımız bu 26 soysuzun kapitalizm adını verdikleri düzenine karşıdır. Bizim savaşımız açlığa, yoksulla, savaşlara, yozlaşmaya son verme savaşıdır.

O nedenle diyoruz ki; dünya halklarının devrime dünden daha çok ihtiyacı var. Emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi, kapitalizme karşı sosyalizm; bu 26 soysuz kan emici tekelin yok edilmesine bağlıdır.

Bir avuç emperyaliste karşı, milyarlarca halkın iktidarını kurma savaşı haklı ve meşrudur, kazanacağı ise kesindir!

O nedenle diyoruz ki; YAŞASIN DEVRİM, YAŞASIN SOSYALİZM!

Bu yazı Halk Okulu 12. sayısından alınmıştır

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.