SAÇ

2018 1 Mayıs’ta Yüksel Caddesi’nde polis saldırısı yaşanmıştı. Her gün bıkmadan usanmadan işlerini geri istiyor Yüksel direnişçileri. Günde iki kez işkenceye uğruyorlar. Polis teşkilatının tüm işkencecilerinin maharetlerinden faydalandı AKP iktidarı. Teşkilatın tüm işkencecileri büyük bir hırsla gelip Yüksel direnişçilerini bezdireceklerini sandılar..

2018 1 Mayıs’ta yapılan saldırıda Yüksel direnişçilerinden Gülnaz Bozkurt’un saçlarını yolmuştu işkencecinin biri. Tekin Koçak isimli polis öyle bir hırsla saldırıyordu ki kameralar, fotoğraf makinelerinin çekmesi umrunda bile değildi. Kim bilir belki de amirlerinden aferin alacağı için, kameralar bilakis  işine bile geliyordu.

İşkenceci, 1Mayıs 2018 günü basın açıklamasında yerde oturan Gülnaz’ı gözaltına alırken kollarından değil saçlarından çekerek sürüklemeyi tercih etti.

Aynı polis Nazan Bozkurt’un elmacık kemiğini de kırmıştı. Gülnaz Bozkurt’un açtığı işkence davası 5 kasımda görülecek. Tekin Koçak 5 kasımda yargılanacak.

 O gün orada yaşananlar ile ilgili bir deneme yazısını yayımlıyoruz.

SAÇ

Akşam serinliğinde üstüne bir battaniye alarak balkona çıktı. Kiraz ağacının iki dalı balkona kadar uzanmıştı. Beyaz çiçekler o kadar inceydiler ki, rüzgâr vurunca dallardan dökülen çiçekler sokak lambasının ışığında ışıldıyorlardı. Balkona düşenleri eğilip toparladı, küçük bir cam tabağa koydu.

– Bunları başucuma koyarım. Uyurken kokusunu çekerim içime.

Daldaki çiçeklere yüzünü dönderip onlarla konuşmaya başladı. Sağ eliyle dalı incitmeden sevdi.

– Demek sen büyüdün de bana kadar ulaştın, öyle mi? Şimdi dökersin çiçekciklerini. Yarın öbür gün de meyveye durursun.

Konuştuğu daldan iki çiçek yere doğru süzülüp düştü.

Başındaki renkli başörtüsünü beşyüz gündür gittiği sokaktan bir kadın arkadaşı boynuna atmıştı. Ogünden bu yana hep başında saçlarını toplayarak taşır.

Ak saçlarının üstünde ve derin oyuklu yüzünde gözleri kaybolur.

Örtüsünü çıkarınca sol kulağına takılı papatyayı fark etti. Çıkarıp cam tabağa, kiraz çiçeklerinin yanına koydu. Papatya’nın yaprakları eksikti.

Bağörtüsüyle yüzünü sildi. Yanık saç kokusu geldi bir anda burnuna. Bu örtüden gelmiş olamazdı bu koku.

Yüzünü buruşturdu ve örtüsünü yanına bıraktı. Sırtını oturduğu koltuğa yasladı. Derin bir soluk aldı.

– Biz de Devlet Memurluğu yaptık. Bu ne zulüm, bu ne kin? Bir kadının saçı çekilir mi? Bu ne utanmazlık bu? Sizi bir ana, bir kadın, bizim gibi bir can doğurmadı mı? Utanmaz ahlak yoksunu yaratıklar…

Öfkeyle derin nefes aldı. Alın çizgilerinde ter, gözlerinde yaş birikti. Örtüsüne elini uzattı, yüzünü sildi.

– Yalnız oturup öfkelenmek yerine kızların yanına gidim, dedi ve cep telefonununda Gülnaz’ı aradı.

– Teyzem bu saatte çıkma yola. Ben gelirim sana. Yorulma.

Gülnaz böyle dese de,

Peri;

– Yok kızım yok. Ben çıkıp biraz da yürürüm.

Nazan ablası Gülcan’ın saçlarını tarıyordu.

Nazan;

– Acıyo mu abla?

Gülnaz;

– Yarın görsem tükürecem suratına. Ne yaparsa yapsın alçak. Acun ablanın niçin saçlarını kestiğini şimdi iyi anlıyorum.

Nazan;

– Her gün aynı abla. Biz kadınların sıkmadıkları yerlerini bırakmıyorlar. Bizi böyle yıldıracaklarını sanıyorlar.

Peri sokağın başına geldiğinde mahalle marketi dışarıdaki meyve-sebzeleri içeri alıyordu.

– Kapatıyor musun Hasan usta?

– Peri anne bu saatte telefon etseydin getirirdim sana. Niye yoruldun buraya kadar?

– Hasan usta kızlara uğrayacağım. Biraz da hava alim dedim. Şu Can Eriklerden biraz koysan…

– Hemen anne. Bunlar yeni çıktılar. Şunlarda benden anne bizim kızlara. Selam söyle.

– Sağol Hasan usta. Söylerim.

İki sokak geçti Peri. Kapı önlerinde oturulan günleri düşündü. Yıllardır aynı yerde yaşıyordu ve şu dükkanların sahipleri ile arkadaştı. Hasan usta o zamanlardan kalma bir esnaftır.

Sokağın bütün ağaçlarını Peri bilirdi. Sokağa asfalt döşediklerinde, “ağaçlardan uzak durun çocuklar” dediği anlar geldi düşüncesine. Belediye İşçileri bu sokaklarda Perihan Teyzelerini tanırlardı. “Peri teyzem nedir bu senin ağaç sevdan?” diyene, cebindeki kalemi gösterirdi. “Bu. Bu meret bu. Cebinde kalem taşırsan ağacı da, kuşu da sever oluyorsun. Ben onları dikenleri de tanırım. Kimi göçtü, kimi …” eliyle uzakları göstererek, “kimi de ….”.

Uzattığı el Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı arkasındaki ağaca değdi. Bütün görüntüler silindi o an. Gecenin kendi karanlığı ve rüzgârın yapraklardaki sesi şimdiki zamana aitti.

Karanlıkta ayın ışıttığı bir şeyler gözünü alıyordu. İki adım kadar uzağındaydı. Erik poşetini Çınar ağacının dibine bırakarak iki adımda ay’ın ışıttığı noktaya gitti. Göğüs kafesi derin kalkıp iniyordu. İki adım o an Peri’ye uzun bir yol gibi geldi. Eğildi ışığa. Damar damar ellerini uzattı. Avuçlarına aldı ışıldayanı. Soluğu kesilecek oldu. Avucunu yüzüne öyle yaklaştırdı ki, göz çukurlarında biriken iki damla yüzündeki yarıklardan hızla akarak düştüler. Yüzü o kadar kuruydu ki, bu iki damlayı içine çekecek, emecek kuruluktaydı.

– Kızımın saçları bunlar.

İki elini bağrına bastı. Başka da gözlerinden akan damla olmadı.

Çınar ağacının dibindeki erik poşetini almak için döndü. Bir tutam saçı ceketinin cebine koydu. Çattı alnını. Yumruğunu fazla sıkamadı. Gücü neydi ki? Yetmişini geçmişti Peri. “Çocuklarım” dediği, her gün burada sarıldığı insanlar bir kazansa, tek dileği bu idi.

Cebindeki elini çıkarıp erik poşetine eğildi. O sırada tırnaklarına takılan bir tutam saç da cebinden çıkarak rüzgârın da etkisiyle Çınar ağacının köküne dolandılar.

– Gelmek üzere Peri teyze Nazan. Ben aşağı inip yolda karşılayacağım.

– Tamam abla. Ben de yemeği ısıtıyorum.

Gülcan’ın saçlarını kardeşi Nazan tek belik olarak örmüştü.

Gülcan, Peri teyzesini yolda karşıladı. Elindeki poşeti alıp eve çıktılar. Saçlarını okşadı. Öptü. Gülcan sıkı sıkıya sarıldı….

Konur sokağı esnafı sabahın ilk saatleriyle dükkanlarını açıp, kapı önlerini temizlediler. Karanfil sokak ve Yüksel caddesi de aynı sokak temizliğini yapıyordu.

Anıtın oradaki kalabalığı fark eden esnaf süpürgelerini bırakıp anıta doğru adımladılar. İki esnaf aralarında konuşuyorlardı;

– Yahu bu saatte bizimkiler gelmezler. Bu bu başka bir iş.

– He ya. Saat bir buçukta açıklama yaparlar. 500 gündür böyle. Hayırdır.

Kalabalık çınar ağacının dalına bakıyordu.

– Kim ola bu sallanan?

– Saç ile asmışlar.

– Kimin saçı ola bu?

Şan olsun Peri

Düşman perişan.

Haydar Doğan

19 Nisan 2018

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.