NEDEN AÇLIK GREVİ? NEDEN ÖLÜM ORUCU?

Bölüm 5

Adalet İçin Ölüm Orucu, Adalet İçin Açlık Grevleri;
Dört Bir Yanı Saran Adaletsizliğe Karşı Ölümüne Adalet İsteği!

Bu bölümde, dünya hapishaneler tarihinin en uzun süreli direnişi olarak tarihe geçen 2000 yılında başlayarak tam 7 yıl süren Büyük Direniş’i anlatmaya çalışacağız. Anlatmaya çalışacağız diyoruz; çünkü bu öylesine bir direniştir ki tek bir yazı ile anlatılamaz.
Bu öylesine bir direniştir ki, hem ideolojik, hem siyasal yanıyla kendi içinden onlarca destan yaratabilecek bir güce sahiptir.
Öncelikle direnişe ilişkin kimi bilgileri vererek başlayacağız.

  • Büyük Ölüm Orucu Direnişi, emperyalizmin ve faşizmin ülkemizde devrimci düşünceyi teslim almak, silahlı devrim inancını tamamen yok etmek için başvurduğu tecrit saldırısına karşı 20 Ekim 2000’de başladı ve 22 Ocak 2007’de sona erdi.
  • Direniş; 6 yıl 3 ay 2 gün, 75 ay, 326 hafta 3 gün,
    2286 gün, 25 mevsim sürdü.
  • Direniş süresince, her birinde değişik sayıda direnişçinin yer aldığı 13 Ölüm Orucu Ekibi çıkarıldı. Kesintisiz bir biçimde, her ekip, bir sonrakine devretti direniş bayrağını.
  • Direnişte içeride ve dışarıda 122 kişi şehit düşerken, 400’ü aşkın tutsak bu direnişte sakat kaldı. 122 şehidin 34’ü, dışarıda şehit düştü.
    İçeriyle dışarının bu kadar bütünleştiği bir başka hapishaneler direnişini tarih yazmadı.
    Direniş boyunca Türkiye’nin onlarca şehrinde, kasabasında ve köyünde 122 mezar açıldı… 122 cenaze töreni yapıldı… 122 kez mezarların başında devrim andı içildi…
  • 19 Aralık 2000 yılında, emperyalizmin desteğini alan oligarşi, hapishaneler tarihinin en büyük katliamını gerçekleştirerek F Tipi hapishaneleri açmış oldu. 19 Aralık 2000’de 20 hapishaneye birden saldıran faşizm, 28 devrimci tutsağı işkence ve kurşunlarla katletti.
  • Bayrampaşa Hapishanesinde 6 Cepheli kadın tutsak, faşizmin cellatları tarafından diri diri yakılarak ketledildi.
  • Oligarşi 19 Aralık Katliamının bir benzerini 10’u aşkın ölüm orucu direnişçisine ev sahipliği yapan Küçükarmutlu’ya karşı düzenledi. 5 Kasım 2001’deki katliam saldırısında 4 kişi katledildi. Bu katliamı durdurmak için, tutsaklar da bedenlerini
    ateşe vererek şehit düştüler.
    Daha onlarca ve yüzlerce olay yaşandı direniş içerisinde.

Peki neden bu kadar bedel ödendi?
Faşizme ve burjuvazinin ideolojik etkisi altındaki uzlaşmacı ve tasfiyeci sola göre, 122 şehidin nedeni ‘örgüt baskısı’ydı. Faşizm örgüt baskısı propagandasıyla 19 Aralık’ta yapacağı katliama zemin hazırlamaya çalışırken, tasfiyeci-uzlaşmacı sol da faşizmin bu politikasına alet oldular.
Peki neydi direnişin bu kadar uzun sürmesinin, 122 şehit verilmesinin nedeni?

122 şehidin nedeni

EMPERYALİZMİN NATO KARARGAHLARINDA ALDIĞI “YA TESLİMİYET YA ÖLÜM”

kararının ülkemizde uygulanmaya konmasıydı. Emperyalizm ve oligarşi bu kararı uygulamak için ülkemizde F tipi hapishaneler ve tecrit politikasına başvurdular.
Hücre tipi hapishaneler ülkemizde daha önce de “Eskişehir Tabutluğu” olarak anılan, Eskişehir E Tipi Hapishanesi ile gündeme gelmiş ve direnişlerle kapattırılmıştı. Ancak oligarşinin hücre tipi hapishaneler politikası hiç gündeminden çıkmadı.
Çünkü oligarşi, hücre tipi hapishaneler ile devrimciliği ülkemizde bitirebileceğini düşlüyordu.
Bunun nedeni ise dünyanın değişik ülkelerinde emperyalistlerin uyguladıkları hücre politikaları ve bunların sonuçlarıydı. Fakat diğer yandan şöyle bir
gerçeklik de vardı ki o da;

EMPERYALİZMİN BÜTÜN DÜNYADA AYNI POLİTİKALARI UYGULAMASINA RAĞMEN AYNI SONUÇLARI ALAMAMASIDIR.


Emperyalistler istedikleri sonucu F tipleri ile alamadılar. Çünkü Özgür Tutsaklar her türlü bedeli göze alarak 122 şehit ile direndiler.
Reformist sol direnişe uzak durdu, oportünizm direnmedi, Kürt milliyetçileri direnenlerden fersah fersah uzaklaşmaya çalıştı. Çünkü bu kesimler emperyalizmin politikalarını görmek istemediler;
hatta „emperyalizmin değiştiğini, demokratlaştığını” dahi söyleyecek
kadar ileri gitmişlerdi.


“Madem ki ortada dünya halklarını sömüren-katleden emperyalizm yoktu,
o halde düşman da düşmana karşı direniş de yoktu”;
evet emperyalizm solu böyle hizaya getirip uzlaştırmıştı.
Solun, direnişten ve devrimcilikten uzaklaşmasının temel nedenlerine
bakılacak olursa;
Bunlardan birincisi; baş çelişkinin emperyalizm ile dünya halkları arasında olduğu ve bunun değişmediği ve sınıflar savaşı gerçeğini yadsımalarıdır.
İkincisi; iktidar iddiaları kalmadığı, sınıf kinlerini yitirdikleri için; devrim ve halk nezdinde devrimcilik misyonlarını da yitirmiş olmaları.
Üçüncüsü; düşmanla gerçek bir savaşı göze alacak ideolojik güce sahip olmamalarıdır.


Bu nedenlerden kaynaklı ülkemiz solu böylesine büyük ve dünya ölçeğinde, uzun yıllar ideolojik etki yaratacak bir direniş gerçekleştirememiştir. Bu nedenle direnişe ve direnenlere düşmanla birlikte aynı cepheden saldırmayı tercih etmiştir. Çünkü ideolojik olarak beslendikleri kaynak burjuvazidir.


Oportünizm ve Kürt milliyetçi hareket, hapishanelerde hep statükolardan yana olmuşlar, varolan kurulu düzenlerinin bozulmasına neden olacak her
türlü direnişten uzak durmuşlardır. Bu politikanın nedeni de bedel ödemeyi göze alamamaktır.Özellikle oportünist sol artık bedel ödemeyi göze alacak ideolojik güce sahip değildir. Bu nedenle statükolar oluşturmaya ve bu statükolarla yaşamaya çalışmaktadırlar.


Bu düşünceler özünde bugünün düşünceleri değildir. Kökleri; 1960’lara, cunta yıllarına ve bugünlere uzanır. Cuntaya karşı da direnmeme yolunu seçen oportünist sol, “daha fazla baskı olur”, “işkenceler artar” düşüncesi ile direnişlerden uzak durmuşlardı.
Uzlaşmacılık ideolojik bir meseledir. Kendisini her dönemdeki politikalarda, çeşitli biçimlerde gösterebilir. Ama öz olarak aynıdır. Belirli statükoları
kabullenir ve bunların değişmesine asla razı olmaz.

Ancak sınıf savaşımında uzun süreli statükolar oluşmaz. Siz isteseniz de istemeseniz de, düşmanın politikaları statükoların değişmesine neden olacak zemini yaratır. İşte bu durumda direnmemek, varolan statükonun da çok daha gerisine, teslimiyete kadar gidilmesine neden olur.

Ölüm orucu direnişini anlamak için öncelikle tecriti anlamak gerekir.
Tecrit tam olarak anlaşılmadan direnişin ve bu denli büyük bir bedeli ödemenin
nedenleri de anlaşılamaz.
Tecritin kelime anlamı sözlüklerde; ayrı bir yerde tutma, ayırma, felsefede ise soyutlama olarak geçmektedir.


Yani kişinin yaşadığı dünyadan soyutlanması. Emperyalizmin ve faşizmin politikasının özü budur. Devrimcilerin yaşadıkları dünyadan, bir birlerinden, ailelerinden, politakadan, yaşamın güncel sorunlarından soyutlanması… Böylece yalnızlık ve hiçlik duygusu yaratılmaya ve bununla birlikte yapılacak olan
fiziki ve psikolojik saldırılarla devrimciler teslimiyete zorlanır.


Tecrit altındaki bir kişiye her türlü işkence yöntemi “gizli kapaklı” uygulanabilir. Gözlerden uzakta, yoldaşlarından uzakta, her gün, her saat, her an düşmanın psikolojik ve fiziki saldırıları ile karşı karşıya kalmak… Bunlarla düşüncede ‘acaba’ diyerek soru işareti yaratmak, küçük bir uzlaşma yaratmak hedeflenir. Sonrasında ise bütün iradesi ve siyasi kimliği teslim alınmaya çalışılır. Bu politika dünyanın çeşitli ülkelerinde bir çok örgütün silahlı mücadeleyi tasfiye etmesine kadar gitmiştir.


Tecritle amaçlanan devrimcilerin bir birlerinden ve yaşamdan soyutlanarak teslim alınmasıydı.
Böylece devrimciler halka, teslim olmuş, davasına ihanet etmiş, zayıf ve kişiliksiz unsurlar olarak gösterilecektir. Bunu 1980’de Mamak Hapishanesi’nde
yapmayı başarmışlardı. Şimdi de esas olarak Özgür Tutsaklar özelinde bir politika yürütüyorlardı.

Neden Özgür Tutsaklar Hedef Alındı?


Çünkü 1970’lerden günümüze ve esas olarak da 1980 cuntası ile birlikte hapishanelerde direnen ve faşizmin politikalarını boşa çıkaran hep Cephelilerdi. Ezen ile ezilen arasında ara yol aramak yerine; çelişkileri keskinleştiren, halka
siyasi gerçekleri, sömürüyü ve bunun sorumlularını gösteren, adaletsizliklerin hesabını soran yalnızca DHKP-C idi. Bu nedenle oligarşi Cepheli tutsakları hedef aldı.
19 Aralık Katliam operasyonunu yönetenlerden birisi olan Binbaşı Zeki Bingöl yıllar sonra 19 Aralık Hapishaneler Katliamının “DHKP-C’yi bitirmek için yapıldığını” itiraf etmiştir.


Amerikan emperyalizmi ise “7 yıl direniş mi olur, bunlar direndiler… Bir daha M-L bir silahlı örgütün gelişmesine izin vermeyeceğiz…” diyerek amaçlarının DHKP-C’yi bitirmek olduğunu açıklıyorlardı.
Yani F Tipi Hapishaneler ve tecrit politikası tek başına hapishanelere, tutsaklara yönelik bir politika değil, bir bütün olarak ülkemizde

DEVRİMCİLİĞİ BİTİRME, BEYİNLERİ TESLİM ALMA, SİLAHLI MÜCADELEYİ TASFİYE EDEREK DEVRİMLERİ UMUT OLMAKTAN ÇIKARMA 

politikasıydı.
Sorun şu noktada düğümleniyordu:
Emperyalizmin bu politikasını nasıl boşa çıkarabiliriz?
Direniş ile!
Neden direniş?
Çünkü; YIKILMAZ OLAN TEK KALE DİRENİŞTİR. YENİLMEYEN TEK KOMUTAN DİRENİŞTİR.
Emperyalistler ve işbirlikçileri devrimcileri katledebilirler, ülkeleri bombalayabilir yerle bir edebilirler, yüzlerce ve binlerce hapishane inşa edebilirler, yeni yeni silahlar üretebilirler, bu silahlarla katliamlar işkenceler yapabilirler.


Ancak,

HER KOŞUL VE ŞART ALTINDA DİRENMEYE KARARLI, HALKINA VE VATANINA KOŞULSUZ BİR SEVGİYLE BAĞLI, TARİHSEL VE SİYASAL HAKLILIĞIN BİLİNCİNDE OLAN, DİRENEN DEVRİMCİLERİ BİTİREMEZLER!


Bitiremediler.
Ülkemizde emperyalizme karşı bağımsızlık savaşını yok edemediler. Bunun hazımsızlığıyla saldırmaya devam ediyorlar.

Bu saldırılar karşısında da direnişler yaratılmaya devam ediyor. Mustafa Koçak kendisine ve halka karşı uygulanan adaletsizliklere karşı ölüm orucu direnişiyle direniyor. Grup Yorum halkın sanatına yönelik saldırılara karşı ölüm orucu eylemiyle direniyor. Halkın Hukuk Bürosu avukatları ölüm orucu direnişlerinin kabul etmesi ve adaletin halk için halktan yana sağlanması için süresiz açlık grevini 21. gününde sürdürüyorlar.
Direnişler bitirilemeyen adalet mücadelesinin somut örnekleridir. Direnişler devrimci düşüncelerin yok edilemediğinin, NATO karargahlarında alınan emperyalist politikaların devrimci politikayla boşa çıkarıldığının kanıtıdır.

Neden ölüm orucu, neden açlık grevi sorusunun 2000 Büyük Ölüm Orucu Direnişi nezdindeki cevabı;

EMPERYALİZMİN VE OLİGARŞİNİN DEVRİMCİLİĞİ YOK ETME, BEYİNLERİ TESLİM ALMA POLİTİKALARI, NATO KARARGAHLARINDA ALINAN “ YA
TESLİMİYET YA ÖLÜM “ KARARLARIDIR.


Devrimcilik bitirilememiş, beyinlerimiz teslim alınamamıştır. Her ne kadar oportünist ve reformist sol ile Kürt milliyetçi hareket emperyalizmin politikalarının etkisi altına girmişse de, ülkemizde devrimcilik yok edilememiştir.
Marksizm-Leninizm üzerindeki saldırılar 122 şehit ile püskürtülmüş, devrim mücadelesinin tümden tasfiyesinin önüne geçilmiştir.

(Halk Okulu dergisinden alınmıştır.)
(Sürecek)

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.