Meral Gökoğlu: Adaletsizlik, Bu Ülkenin Kaderi Olmamalı!

Çağdaş Hukukçular Derneğine üç yıl önce yapılan operasyonda, ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da aralarında bulunduğu, Halkın Hukuk Bürosu’nda görev yapan 18 avukata yönelik operasyonda gözaltına alınıp tutuklanan Avukat Engin Gökoğlu’nun eşi Meral Gökoğlu, yargılama sürecini ve yaşadıklarını Davul’a anlattığı yazıyı paylaşıyoruz.

Sorgu aşamasında iken gördüğü işkence nedeniyle kolunun kırıldığı açıklanan Engin Gökoğlu, KHK mağduru Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatlığını yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı. Yargılama dosyasında daha sonra Gökoğlu ile yargılan avukatlar, Soma’daki maden kazasında yakınlarını kaybedenler adına yaptığı avukatlık faaliyetleri, Ermenek maden katliam davası, Dilek Doğan davası, Berkin Elvan davası gibi toplumsal davalara baktıkları için de suçlandı.


“BİZ EVDE DEĞİLKEN KAPIYI KIRIP, ARAMA YAPMIŞLAR”

Gökoğlu’nun eşi Meral Gökoğlu, polislerin gözaltı ve arama işlemi için geldikleri kararın gerekçesinde Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatı olmasına dair iddialarla da suçlandığını belirterek, şunları anlattı:

“Polisler eve arama yapmak için geldiğinde biz evde yoktuk. Kapıyı kırıp içeri girmişler. Engin’i yolda gözaltına aldılar. Polisler arama devam ederken beni eve almamaya çalıştılar. Bu operasyonla ‘Halkın çocuklarının davasına bakmayın’ mesajı verilmek istendi. Bu sembolik olarak Halkın Hukuk Bürosu’na, Selçuk Kozağaçlı’nın başkanlığını yaptığı Çağdaş Hukukçular Derneği’ne yapılsa da esasen operasyon ve tutuklama, onların nezdinde tüm avukatlara bir gözdağıydı.

“EŞİMDEN SONRA BEN DE TUTUKLANDIM…”

İlk duruşma tutuklandıktan bir yıl sonra yapıldı. Bu arada ben de İdil Kültür Merkezi’ne gitmem gerekçe gösterilerek tutuklandım. Grup Yorum üyesi olmak suç değil, ben Grup Yorum üyesi de değildim. Beş ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldım. Bunun geri planında Engin’in eşi olmamın da tutuklamada etkili olduğunu düşünüyorum.

“ENGİN TAHLİYE EDİLDİ, 10 SAAT SONRA YENİDEN TUTUKLANDI”

Engin tutuklandıktan bir yıl sonra yargılama başladı. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada tüm avukatlar serbest bırakıldı. Ancak 10 saat içerisinde bu karar adeta tepeden gelen bir baskıyla yeniden tutuklama kararı verilerek hükümsüz kaldı. Tahliyeyi veren heyetin başkanı karar sonrasında tenzili rütbe ile ticaret Mahkemesi’ne sürüldü.

Onun yerine Selahattin Demirtaş, Barış Akademisyenleri, Canan Kaftancıoğlu kararlarında imzası olan Akın Gürlek getirildi. Toplamda üç duruşma yapıldı ve dosya hemen karara bağlandı. Davada avukatlara ve Engin’e yapılan suçlamaların tamamı avukatlık faaliyetleri ile ilgiliydi. Mesela Engin’e yöneltilen suçlamalar arasında müvekillerinin ‘susma haklarının olduğunu’ hatırlatması dosyaya suç gibi konulmuştu. Kaç kez gözaltı takibi yaptıkları, hapishanede müvekillerini kaç kez ziyaret ettikleri suçmuş gibi dosyaya delil diye konmuştu.

Dosyada bunun dışında gizli tanık ifadeleri ve SD kart aleyhteki deliller olarak gösteriliyordu. Gizli tanıklardan biri psikolojik sorunları olduğunu, ilaç kullandığını belirtmesine rağmen ifadesi geçerli sayıldı. SD kartdan bir takım konuşma içeriklerine ulaşıldığı söylendi. Kartın incelenmek üzere getirtilmesi talep edildi ancak getirilmedi.

“BOŞ SALONA MAHKUMİYET KARARI OKUNDU”

Lehte delil toplanmadı, savunma alınmadı. Ayrıca Başkan Akın Gürlek, mahkemede görevlendirildikten kısa süre sonra duruşma savcısına sürekli üst yazı yazarak davaya ilişkin mütalaasını yazmasını istedi. Savcı yazmayınca değiştirildi. Yerine gelen savcı 47 klasörlük dava dosyasına 10 gün içerisinde mütalaa verdi. Üçüncü duruşmada mahkeme heyeti, avukatlara son söz haklarını tanınmadan, hukuken talepleri karşılanmadan kararı açıklamak istedi. Sanık durumundaki eşim ve diğer avukatlar ‘adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini’ belirtti. Bunun üzerine salondan çıkarıldılar. Avukatları da bu duruma tepki gösterip salonu terk etti. Haklarında verilen mahkumiyet kararı boş salona okundu. Karar yüzlerine okunmadı. Salonda ne sanıklar ne de avukatları vardı. Daha öncesinde de duruşmayı video konferans ile (SEGBİS) yapmak istedikleri için açlık grevi yapılmış, duruşma salonuna götürülmeleri de bu grev sonrasında kabul edilmişti. Yargılanan avukatlara toplamda 159 yıl ceza verildi. Engin de 10 yıl 6 ay hapis cezası aldı.

“CEZA JET HIZIYLA ONANDI”

İstinaf Mahkemesi, İstanbul 37.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararı jet hızıyla onadı. Yargılama süreci başından sonuna sanki aynı baskıyla yönlendirildi. Bu yargılamada bağımsızlıktan bahsetmek söz konusu olamaz. Dosya Yargıtay’a gönderildi ve yine Yargıtay savcısı da kararın onanması yönünde görüş bildirdi. Sadece kendi adıma demiyorum, yargılanan avukatların aileleri olarak Yargıtay’ın dosyayı karara adil bir şekilde verip veremeyeceğinden endişeliyiz. Sadece hafta sonları rahat ediyoruz çünkü o günlerde kararın çıkmayacağını biliyoruz.

“SEMBOL BİR DAVA, AMAÇ GÖZ KORKUTMAK”

Eşim üç yıl boyunca insanlık dışı muameleye maruz bırakıldı. Ben Ankara’da oturuyorum, yargılama İstanbul da yapılıyor, ancak Engin Tekirdağ Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Yani cezaevi süreci de adeta bir yıldırma ve işkenceye dönüştü. 20 Eylül’den bu yana yapılanların tamamı avukatlara gözdağı vermek adınaydı. Sembol bir dava gibi, göz korkutma davasıydı.

Kaldı ki şunu da içtenlikle söyleyebilirim, Türkiye’de 15 Temmuz sonrasında yaşananlar ile başlayan korku iklimi ortadan kalkmadı. Herkes korkuyor. Gerçekleri yazacak gazetecileri tutukluyorlar başkaları yazmasın diye, konuşup gündeme getirecek siyasetçileri tutukluyorlar bunlar politik gündeme girmesin, sümen altı edilsin diye. Ses çıkaran akademisyenleri tutukluyorlar bilim insanları ürksün diye, sanatçıları tutukluyorlar ses vermesinler diye ve avukatları tutukluyorlar, savunma olmasın diye. Bu korku iklimi her yerde var. Çünkü tutuklama için gerekçe bulmakta zorlanmıyorlar. Twitt atandan, sokakta ağzını açana kadar herkes cezaevi ve tutuklanma riski taşıyor.

Diğer yandan ezilenlerin hakkını savunmak sanki bir terör faaliyeti gibi gösteriliyor. Kolay bir algı yönetimi ile insanlar hedefe konuyor. Halkın Hukuk Bürosu avukatları, adil olmayan yargılamalara ses çıkarılmazsa yarın bunun herkesi bulacağını biliyor. Engin de arkadaşları da şunu diyor; Herkes susarsa karanlıklar aydınlığa nasıl ulaşacak? Adaletsizlik nasıl bitecek?

“ADİL YARGILAMA HAKKI İSTİYORUZ”

Bizim davada mevcut yürürlükteki kanunlara uyulmadı. Ebru ve Aytaç, aylardır ölüm orucunda sadece ‘adil yargılanma hakkının tanınmasını ve koydukları yasalara yargılayanların bizzat kendilerinin uymasını istedikleri’ için bu direnişi başlattılar.

Biz aileler olarak üç duruşmada verilen hapis cezası kararına giden süreci başından itibaren bizzat yaşadık, salondaki her ana tanıklık ettik. Akın Gürlek’in sesi sadece benim değil, yargılanan avukatların ailelerinin kulaklarından günlerce gitmedi. Gizli tanıklara ‘beyefendi’ diye hitap ederken, Selçuk Kozağaçlı’ya ‘Selçuk’ diyordu. Sözlerini kesiyor, dinlemiyordu. Kararı önceden belliydi. Kaç kez bu yüzden reddi hakim talebinde bulunuldu ama o talepler hep sonuçsuz kaldı.

BARO BAŞKANLARININ YÜRÜYÜŞÜ…

Baro başkanlarının yürüyüşüne baktığımızda, başkanlar Ankara girişinde karşılaştıkları polis şiddetine direnmese geri gideceklerdi. Direndikleri için sesleri duyulabildi. Başkan Metin Fevzioğlu, Halkın Hukuk Bürosu Avukatları tutuklandıktan sonra aleyhte açıklamalarda bulundu olayı ‘terörize etmeye’ çalıştı. Masumiyet karinesini en başta Türkiye Barolar Birliği Başkanı unvanını taşıyan Fevzioğlu ihlal etti.

Savunma, yani avukatlık, hepimiz adaletli bir şekilde yaşayalım diye var. Savunma susarsa herkes susar. Birimiz adaletsizliği kabul edersek hepimiz adaletsizliğe uğrarız. Yargıtay’ın dosyadaki bunca hukuksuzluğu dikkate alarak vereceği bir bozma kararı sadece bize değil, topluma da ‘hakimler var’ dedirtecek.

“ENGİN’İN TÜM AİLESİ KORONA OLDU…

Adaletsizlik son bulsun istiyoruz. İnsanların haksız yere ömürlerinden çalınıyor. Şimdi bir de salgın var. 3,5 aydır görüş yapmadık. Salgın var, tamam dedik. İçeride maske dağıtmıyorlar, talepler tam karşılanmıyor; biz onların sağlığından onlar da dışarıdakilerin sağlığından endişe ediyor. Engin’in tüm ailesi korona oldu. Köyde karantinaya alındılar, sonrasında atlattılar. Ama cezaevindeki bir insan için hepsi ağır şeyler.

“HAKSIZLIĞA KARŞI HUKUKÇU OLMAYI TERCİH ETMİŞTİ”

Engin’in amcaları o daha çocukken gözaltına alınıyor. Tanık olduğu bu adaletsizliklere karşı bu mesleği seçme kararı alıyor. Bu ülkenin kaderine dönüşmemeli adaletsizlik! Yargıtay kararı onarsa, avukatlık meslekleri de ellerinden alınacak! Avukatlık yapamayacaklar. Bu ne demek, insanların mesleklerini de ellerinden alacaklar.
Bize yapılanlarla başlayan bu süreç ve geçen hafta baro başkanlarının yürüyüşünün ardından baro sisteminin değiştirilmesi gündeme geldi. Engin ve Halkın Hukuk Bürosu’nun tüm avukatları ile başlayan bu haksızlıklar silsilesinde bugün gelinen noktada açıkça görüyoruz ki; Hak arama mücadelesinin önünü tamamen kesmeye çalışacaklar.”

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.