Yasalarla değil, eline ne geçiyorsa, taşla sopayla…

Bir talan daha gerçekleştiriliyor.

Terör örgütü faşist AKP’nin silahlı gücü polis eşliğinde halkın mülküne saldırıldı yine.

Bugün, İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Göktürk’te yeşil alana çevik kuvvet ekipleri eşliğinde iş makineleri girdi.

Bu yeşil alanı Demirörenler kredi borçlarına karşılık, Ziraat Bankası’na vermişti. Ancak bu alan zaten devlete ait ve bedava bir şekilde Demirörenlere kiraya verilmiş bir araziydi.  Demirörenler içinde CNN’in de bulunduğu bir çok basın kuruluşunu satın almak için Ziraat Bankası’ndan 750 milyon dolar olduğu söylenen bir kredi alıyor. Tabi bu iş,  Erdoğan ve AKP iktidarının borazanlığını yapacağı için çok kolay oluyor.  Çok kısa sürede satın alma işlemlerini gerçekleştiren Demirörenler bu kredinin faizlerini bile ödememişti  Daha sonra gelişen tepkiler üzerine, -daha önce kiraladığı- bu araziyi aldığı krediye karşılık Ziraat Bankası’na fahiş fiyata geri vermişti. Kısacası devlete olan borcunu devletten aldığıyla ödemiş oldu Demirörenler. Bu yaşananların detayları ayrı bir yazı konusu, o yüzden detaylarına girmiyoruz.

Bahsi geçen arazi 225 bin  metrekare. İstanbul’daki Göktürk Mahallesi’nin Kemerköy Sitesi içindeki afet toplanma alanı, Emlak Konut GYO’nun başvurusu üzerine Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından nisan ayında rezerv yapı alanı olarak ilan edildi.

Talan öylesine kör göze parmak yapılmakta ki “ÇED raporu alınmasına gerek yoktur” kararı alınarak olası tüm engeller ortadan kaldırıldı.

Özetle öyle bir talan yapılıyor ki, topraklarımız arazilerimiz, yeşil alanlarımız, derelerimiz yok ediliyor. Kanı ciğeri beş para etmez, tek dertleri servetlerine servet katmak olan ahlaksızlar milyonlarca halkın yaşam alanlarına göz dikmiş ülkeyi yağmalıyorlar. Arkalarına aldıkları Suç örgütü faşist AKP iktidarı da devletin tüm imkanlarını kullanarak bu yağma ve talanın önüne çıkan engelleri kaldırıyor. Şunun da altını çizmekte fayda var ki ;  talan ve yağma özellikle Terör Örgütü AKP mensupları ve elebaşı Erdoğan tarafından yapılıyor.

İş makineleri ile girilen arazide biriken 100 kişilik bir grup bu soyguna engel olmaya çalıştı. 100 kişilik grubun karşısına çıkartılan 500 kişiden oluşan polis tabii ki ilk iş olarak, talana engel olmaya çalışan insanlara saldırdı. Olay yerinde, polisten, mahkemeden çıkacak yürütmeyi iptal kararını beklemelerini istiyordu kitle. Fakat kitlenin gözden kaçırdığı bir şey vardı. O mahkemeler bu talanın gerçekleşmesi için var !

Talan sürmeli.

AKP bunun için var !

AKP’nin mahkemeleri bunun için var. Yürütmeyi durdurma kararı çıksa ne olur ki ? Çıktı da. Ama talan için kılıf uydurmak o kadar basit ki…

Hemen kaymakam yürütmeyi durdurma kararına itiraz etti. Tabi bu arada “atı alan Üsküdar’ı geçti”. Hiç zaman kaybetmeden iş makinaları harekete geçti ve araziye kepçeyi vurdu.

İzleyen herkesin aklına gelen böylesine keyfi, böylesine babalarının çiftiğiymişçesine ülke talan edilirken ne yapılmalı ? Polis her zaman olduğu gibi yağmacıların güvenliği için kanları çekilmişçesine duygusuzca halka saldırıyorken kim bizim malımızı mülkümüzü koruyacak, yaşam alanlarımızın yok edilmesine izin vermeyecek ?

Yaşadığımız birçok örnek bize böylesi talanlar yaşanırken hala polisten, hala mahkemelerden medet ummanın büyük yanılgı olduğunu göstermişti zaten. Polise “yasalara uyun”, “halkın yanında olun” çağrısı yapmak faydasız ve boşunadır.

Talana engel olmanın yolu iş makinalarının karşısına taşlar, sopalar, molotoflar ile çıkmaktır. Yasalar ile değil meşruluk ile direnmekten başka, bu yağmacı soyunun talanına engel olmanın yolu yoktur. Belki bugünkü talana engel olunamaz ama yağmacılar, gözü doymaz güruh, Suç Örgütü Faşist AKP iktidarı bundan sonra iş makinaları ile bir yere saldıracağında karşısında yalvaran değil, taşıyla sopasıyla molotofu aygaz tüpüyle direnen halk bulacağını öğrenmiş olur.

“Bu vatan sizin babanızın malı değil” demenin başka yolu yoktur.  Direnmek koşullar neyi gerektiriyorsa onu yapmakla olur. Böylesine gözü dönmüş bir suç örgütünün yönettiği ülkemizde yaşanan adaletsizlikler bize mahkemelere değil kendi gücümüze güvenmeyi zorunlu kılıyor.

Ve koşullar yalvarmayın  vurun diyor !

Sosyal ağlarda paylaşın