TUZLU SU

Yazan: Tutsak Halkın Avukatı Aytaç Ünsal

“Ölümün gölgesinde mutluluk olmaz. Mutluluk ölümü alt ederken yakalanır”
Hüseyin Çukurluöz

Ne gelir insanın aklına tuzlu su denilince?
Deniz mi? Güneş mi? Bol bol tuzlu su yutulmuş ilk yüzme anları mı? Yoksa bir ilaç
gibi “kullanılan” gargara mı?
Artık tuzlu su halkların zihninde çok farklı bir anlam taşıyor. Haftalardır çok ağır saldırı altında olan Gazze
halkı, tuzlu suyu arıtarak içme suyu yapıyor.
Çamaşırlarını tuzlu suyla yıkıyor. Çünkü haftalardır katledilirken aynı zamanda tecrit ediliyor. Gıdasız,
yakıtsız, ilaçsız, susuz bırakılıyor. Sağında ölüm solunda işgal zorlukları yırta yırta direniyor vatanı için mücadele ediyor.
Gazzeli bir adam mikrofon aracılığıyla dosta düşmana sesleniyor:
“Biz dünyaya tuzlu su içmek için gelmişiz. Biz güçlü insanlarız. Paramparça olsak da Gazze’yi terk etmeyeceğiz.”

Tuzlu su içip kıyafetlerini deniz suyuyla yıkamak zorunda kalmalarını böyle açıklıyor.
Doğrudur egemenlerin bize hazırladığı “kader planı” budur. Bin yıllardır halka en acı zehirleri içirmişlerdir.
Fakat halk denilen bilge Sokrates olmuştur, Spartaküs, Bruno olmuştur ama kan kusup kızılcık şerbeti içtim
demiştir. Şeyh Bedrettin olup padişah fermanlarının, fetvaların bağrına mühürü basmıştır.
Gazzeli adamın anlattığı gerçek budur. O sözlerin altı doludur. Çocuklarını kaybeden, hayatlarını feda
eden bir halkın sözleridir onlar.
Medyanın Filistin haberlerinde bu ropörtajlar çok azdır. Nedensiz değildir bu durum. Çünkü bu cümleleri
bombalar altında ölümün gözünün için bakarken kurabilen insanları halkların tanımasını istemezler.
Bombardıman ve yaralı çocukların görüntüleri duygu sömürüsü haberleriyle verilir. İzleyenler acıya
boğulmak ve düşünemez hale getirilmek istenir.
Çünkü her duygunun bilinçli bir düşünce olmadıkça sıradanlaştığını bilir medya patronları.
Filistin halkı çaresiz gösterilir. Acıdan kıvranan, dünyadan merhamet bekleyen acınacak durumda
insanlardır onlar! Medyaya göre hiç kimse onların yerinde olmak istememelidir.

PEKİ BU MUDUR FİLİSTİN HALKININ GERÇEĞİ?

Gerçek yukarda ki sözlerdedir. Güçlü insanlardır onlar. Bir tarafta biraz daha iyi yiyebilmek ve tatil
yapabilmek için mesleğine ve vatanına karşı sorumluklarına sırtını dönüp vatanımızdan giden doktorlar vardır. Diğer tarafta arkalarında cenazelerle “buradan ayrılmıyoruz” diye şarkılar söyleyerek katillere meydan okuyan Filistinli doktorlar.
O doktorları orada tutan nedir?
Çok para mı? Kariyer mi?
Filistinli bir çocuk vardır, ölmek üzere olan kardeşine şahadet getirmeye çalışan. Çok ama çok acı
bir görüntüdür bu. Oyunlar oynayıp hayatı tanımaları gereken bir yaşta delik deşik edilmiştir çocuklarımız.
Ama acıdan başka bir şey yok mudur o görüntülerde?
Minicik iki yürek dev gibi acılara meydan okurlar.
Kardeşinin şehitliğini kaldırabilen onu ölüme hazırlayan bir çocuk ölümü yenmiş demektir.
Kitlesel olarak ölüm korkusunu ve ölümü yenmiş bilinçli bir halkın gerçeğidir görünen. Anneler yüzlerce
çocuğun katledildiğine tanık olurlar. Kendi çocuklarına bakınca da ilk ölüm gelir akıllarına. Ama kaçmak
akıllarının ucundan geçmez. Gazzeli anneler çocuklarının ölümünü örgütler. Cenazelerini bulmak için kollarına
isimlerini yazarlar. Öyle bir vatana bağlılıktır.
Bu tabloyu gören kimisi “zaten kaçmalarına izin vermiyorlar ki? İstese de gidemezler” diye düşünebilir.
Yanlıştır bu.

Çünkü kendi canını ve malını kurtarmak için kaçmak isteyenin önünde durabilecek hiçbir engel yoktur. Afganistan’dan kaçabilmek için ABD uçak tekerleri altında ezilerek ölen işbirlikçiler akıllardadır
hala. Gazze halkının tercihidir bu. Vatan sevgisidir.
Yenilmez bir duygudur. Yıllardır direnen zorlukları yenen, vatanı için savaşan bir halktır söz konusu olan.
Yaşam ve ölümle ilgili temelde iki farklı bakış vardır.
Burjuvazi, zenginler, patronlar çıkarcıdır. Bireycidir.
Ölümü bir yok oluş olarak düşünürler. Çünkü daha fazla sömüremeyeceklerdir. Artık tüketemeyeceklerdir.
O yüzden ölmemek için dünyaları yakabilirler. En ağır işkenceleri uygulayabilirler. Yaşamları değersiz olduğu
gibi ölümleride öyledir. Bu burjuvazinin ölüme bakışıdır.
Halk ise yaşamda değer yarattığı gibi ölümü de anlamlandırmıştır. Hayata iz bırakan, değerler yaratan
insanlar öldüklerinde gelenekleri taşırlar. Haklı bir neden için ölmeyi göze alanlar değer yaratır. Gelenek
halkın kendini tarihe nakşetmesidir. Dünle kurulan bağdır. Gelenekleri kuşaktan kuşağa aktaran şehitlerdir.
Manevi değerlerdir. Bu yüzden halk, vatan için ölenlere değer verir. Halkın ölüme bakış açısı böyledir.
Bilimseldir, somuttur.
Egemenler bu bakış açısına “ilkel, geri” diyerek aşağılar. Halkın bakışını bozmaya çalışır, küçümserler.
Kendileri bir değer uğruna ölmeyi enayilik olarak görür.
Halkın da böyle bakmasını isterler. Bireycilik zehrini, mikrobunu halkın beynine bulaştırmaya çalışırlar.
Oysa girişteki sözler gerçektir.
Ölümün gölgesinde mutluluk olmaz. Gölge korkudur. Korkunun yönlendirdiği gözler gerçeği
göremez. Dünyayı ve kendini tanıyamaz. Bir ömrü korkusunu bastırmaya çalışarak geçirir. Bugün bireycilik zehriyle bu korkuyu hakim kılmak ve halkın değerlerini öldürmek istiyorlar.
Her yerde benzer cümleleri duyabiliriz:
“Benim ceza almamam lazım”,
“benim tahliye olmam lazım”,
“benim işimden atılmamam lazım”.
Kendini kurtarma kültürüdür bu.
Tek bir tokat yememek için her türlü rezilliği göze aldırarak rezilleştirir insanı. Düşünceden ödün verme, ihanet ve alçaklığın özünde bu yok oluş korkusu yatar. Acınası durumda olan vatanı için şehit düşen Filistinliler değil
bu kültürün kendisidir. Egemenlerdir. Filistin halkı bugün yarattığı değerlerle aynı zamanda bu kültürle savaşıyor.
Filistin halkı vahşice katlediliyor. Ama aynı zamanda direniyor. Ölürken bile halkın değerlerini yaşatıyor.
Çünkü ya sen ölürsün hayat kazanır ya da yaşarsın ama yaşam biter. Ortada nefes almaktan ibaret bir yaşam kalır.
Filistin halkı dünya halklarına canıyla kanıyla pek çok şey öğretiyor. Sevgi bağlılıktır. Vatanına ölesiye
bağlılığıyla onu ne kadar sevdiğini ortaya koyuyor.
Hayatını bağımsızlık ve kurtuluşa adayarak ölümü zalongo halaylarıyla, tilililerle karşılayan halkların
değerlerini yaşatıyor. Emekleri mutlaka karşılığını yaratacaktır.
Bu yüzden tüm kuşatmaya rağmen güçlü olan Filistinlilerdir. Onurlu bir halkın katledilmesini durdurmak için her şeyi yapacağız. Halkın avukatları olarak 2014 yılında Gazze’ye canlı kalkan olmak için gitmiştik. Bugün yine yüreğimiz Gazze halkıyla. Nerede olursak olalım sonuna kadar savunacağız.
Bir kez tarihe yazılmıştır. Kaç yıl sürerse sürsün slogan gerçek olacaktır.
Filistin Nehir’den Deniz’e özgür olacak,
tatlı su tuzlu suyla buluşacaktır!

Filistin Halkı Yalnız Değildir!

(Halk Okulu dergisinin 10 Aralık 2023 tarihli 213. Sayısından Alınmıştır.)

Sosyal ağlarda paylaşın