Söz konusu uyuşturucu satıcısı olunca…

Geçtiğimiz günlerde verilen bir yargıtay kararı ülkemizde yaşanan adaletsizliği tekrar gözler önüne serdi. Yaşanan basit bir gözaltı olayında gözaltına alınan kişinin yasalara aykırı bir şekilde, çıplak aramaya tabi tutulması. Yasadışı yolla elde edilen kanıtın kanıt sayılamayacağı ilkesinin işletilmesi. Yasadışı yolla elde edilen kanıtla tutuklanan bir uyuşturucu satıcısının YARGITAY KARARI İLE SERBEST BIRAKILMASI. (veya serbest bırakılacak olması.)

Yargıtay kararında yazılan ifadelere göre kaçarken yakalanan sanığın üzerinde yapılan aramada külodunun içinde gizli 25 paket eroin ele geçiriliyor.

Daha sonra tutuklanan şahış hakkında yapılan yargıtay incelemesinde sanığa yapılan aramanın PVSK (polis vazife selahiyet kanunu) ya göre ne yapılan kontrolün kontrol olaraka değerlendirilemeyeceği, ne de çıplak aramayla ele geçirilen kanıtların kanıt sayılamayacağı kararı veriyor Yargıtay (özetle).

Aynı yargıtay Mustafa Koçak’ın, tüm dünyaya duyurduğu “adil yargılanmak istiyorum” talebini duymamazlıktan gelmişti. Tüm dünyanın gözleri önünde haksız hukuksuz, işkence ile alınan ifadelere dayandırılarak, alınan ifadelerin dahi yanlış olduğu, çelişkili olduğu ispat edilmesine rağmen, alel acele kurulan mahkeme ile savunmasını yapmasına dahi izin verilmeden 2 kez müebbet hapis cezasına çarptırılmasını “yasalara uygun” bulmuştu. Kaldı ki Mustafa’ya isnat edilen suçun da TCK’de karşılığı en fazla 15 yıl olmasına rağmen verilen 2 müebbet ve 42 yıl hapis cezasında bir hukuk dışılık bulmamıştı yargıtay !

Ülkemiz tüm dünyada adil yargılanma hakkının olmadığı ülkeler sıralamasında üst sıralarda idi ancak bu durum AKP iktidarı sürecinde artık, yargılamadan dahi söz edilemez hale gelmiş durumda.

O kadar çok örnek verilebilir ki :

Hiç bir delil, hiç bir ispat olmaksızın yıllar süren tutukluluklar, bir yalancı itirafçı ile hapishanelere atılan yüzlerce insan… hemen hepsinde itirafçının yalan söylediği ispat edilmesine rağmen verilen cezalar…

ÇHD davasında 10 yıl sonra ortaya çıkan “dijital deliller” –ki bu delilleri mahkemeye sunan sahte delil düzenlemektende suçlanan ve halen hapiste olan polis müdürü Ramazan Akyürek-

Mahkemenin serbest bıraktığı avukatların aynı gece aynı mahkemeye tekrar tutuklama kararı çıkarttığını tüm dünya tanıklık etti. Ancak yargıtay bunların yaşanmasında bir sakınca görmedi.

Ebru Timtik adil yargılanma hakkı için damla damla eriyerek hayatını verdi. Ancak aynı yargıtay Ebru Timtik’in direnişinin son günlerinde tahliyesine gerek yoktur kararı almıştı.

Yargıtay’ın yasal yollarla elde edilen kanıtın kanıt sayılamayacağı ilkesi uyuşturucu satıcıları sözkonusu olunca aklına geliyor. Ve sapık, tecavüzcü, katil, işkenceci söz konusu olduğunda. Ancak hiç bir hukuki gerekçe, kanıt, delil olmaksızın insanların onlarca yıl hapis cezası almasına gözlerini kapatıyor…

Uyuşturucu satıcısı, hırsız, sapık, tecavüzcü, katiller, işkenceciler söz konusu olduğunda akıllarına gelen insan hakları, sanık haklarının zerre kadarı siyasi davalarda işletilmiyor.

Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım, uyuşturucuya karşı mücadele edenlerin değil uyuşturucu satıcılarının, halkı zehirleyenlerin cezalandırılması için ölüm orucundalar. Yaşanan bu olay Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın taleplerinin ne kadar haklı olduğunu tekrar gösteriyor. Değil mi?

Evlatlarımızın, gençlerimizin, halkımızın zehirlenmemesi, beyinlerinin yok edilmemesi için Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım’ın taleplerini hep bir ağızdan haykırmak bugün herkesin görevi…

Sosyal ağlarda paylaşın