Kızıldere Nedir?..

BÖLÜM 1..

YENİLMEZLİKTİR..

1990’ların başında burjuva teorisyenler, “tarih bitti” diye fetva vermişti. “Tarih bitti” dedikleri, sınıflar mücadelesinin bitmesi idi.

Çünkü, MarksistLeninistler, “tarih, sınıflar mücadelesi tarihidir” diyordu.

Tarih bitmedi. 1990 başından bu yana geçen 30 yıl, bunun kanıtıdır.  

Kızıldere’de evet, PartiCephe’nin önder kadroları katledilmişti. Örgütsel bir imha sözkonusu idi. Fakat yenen kimdi, yenilen kim?

Tarihin soruları ortadaydı:

Yenilgi nedir, yenilmezlik nedir?

Yenilgi, fiziken yok olmak mıdır?

Böyle olduğunu düşünenler de vardır. Nitekim Mahirler’in Kızıldere’de katledilmesini, sonraki yıllarda yüzlerce devrimcinin çatışmalarda katledilmesine “yenilgi” diyenler oldu.

Bu düşüncenin, bu söylemin asıl sahibi, oligarşidir. 

Kızıldere’den bu yana faşizm, devrimcilere yönelik her büyük operasyondan, her katliamdan sonra “köklerini kazıdık”, “bitirdik”, “beyinlerini dağıttık” iddiasında bulunmuşlardır. Bu iddiaden en çok etkilenenlerin başında da yine refomist sol gelmiştir.

Farklı bir cepheden ama oligarşiyle aynı ağızdan onlar da “bir daha bellerini doğrultamazlar” diye neden “yenildiğimizin” ideolojik, politik tahlillerini yapmışlardır.

“Kendinizi öldürtüyorsunuz” demişlerdir. En “iyi niyetli”leri “bir devrimci kolay mı yetişiyor, ölmeseniz, devrim için daha çok yararlı olmaz mısınız?” demişlerdir.

Oysa sorunun cevabı basittir.

“Ölerek zafer mi kazanılır?” derler, beynini burjuvaziye teslim edip, direnişten ve savaştan yana olmayanlar. 

Kızıldere’de “sağ kalan”lar ölmüş,

ölenler, yaşamıştır.

Kızıldere’de sağ kalanlar, tarihin dışına düşmüş, ölenler, tarih yazmışlardır.

ÖLÜM VE ZAFER?

Evet, ölerek de zafer kazanılır. Her ölüm zafere atılan bir adımdır. Burada zafer “ölüm”ün kendisi değildir. Bir dava için ölümün göze alınmasıdır.

Kızıldere’yi yenilmez yapan da, budur.

Yenilmezlik, devrim için, sosyalizm için, inanılan değerler için ölümün göze alınmasındadır.

Sıradan bir “kahramanlık” olayı değildir Kızıldere. Kızıldere’ye giden her adım, sosyalizme, devrime olan inançla atılmış bir adımdır.

Kızıldere bir tesadüf değildir. Ülkemizdeki devrimci savaş gerçeğinin ta kendisidir. 50 yıllık revizyonizme, kavga kaçkınlığına büyük bir darbedir.

“Karşı devrimin saldırılarına Türkiye’de silahlı direniş hiç olmamıştır” diyor Mahir ve ekliyor: “Bunu biz başlatmalı, bir direniş geleneği yaratmalıyız. Bu direnişte çoğumuz, belki de hepimiz ölebiliriz, ama gelecek kuşaklara bir direniş geleneği bırakırız.

Böyle de olmuştur.

“DÖNMEYE DEĞİL, ÖLMEYE GELDİK”İN ANLAMI NEDİR

Mahir Çayan, “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” derken, ne için direndiklerini ve ne için öldüklerini çok iyi bilmektedir. Onlar ölümlerinde fiziken kendi yok oluşlarını değil, direnişleriyle Türkiye devrimi için yaratacakları değerleri, gelenekleri ve geleceği hesaplamışlardır.

Bu sözde, her türlü teslimiyetin, uzlaşmanın reddi vardır.

Bu sözde, reformizmin, pasifizmin, düzen solculuğunun reddi vardır. 

Onun içindir ki, Kızıldere, sadece oligarşiye karşı kazanılmış bir zafer değildir, reformizme, revizyonizme, oportünizme karşı da bir zaferdir.

ÖLMEK, YENİLMEK DEĞİLDİR. YENİLMEK, TESLİM OLMAKTIR.

Tarih, defalarca kanıtlamıştır: Teslim olmayanlar asla yenilmezler!

Yüzlerce polisi, askeri, özel eğitilmiş ölüm mangaları, bir köy evinde çembere aldıkları 10 devrimciyi teslim alamamışlardır. Kızıldere’de ancak Mahirler’in cesetlerini teslim almışlardır.

Bunun için Kızıldere bir yenilgi değil, yenilmezliktir. Mahir’in öngördüğü gibi Kızıldere’de samanlık kaçkını korkak dışında hepsi de ölmüştür. Ve fakat, Mahir’in sözünü ettiği direniş geleneği de yaratılmıştır.

Dahası, ödenen büyük bedelle, Kızıldere’de Türkiye devriminin manifestosu yazılmıştır.

Kızıldere’de Türkiye devrimine öncülük yapan bir parti fiziken yok edildi. Ancak Kızıldere’yle devrim mücadelesi adına hiçbir şey bitmedi.

Tersine, Kızıldere ideolojik, politik olarak tam bir zaferdi.

Genç devrimciler Kızıldere’nin yolunda yürüdü. Kızıldere, binlere, on binlere, yüz binlere umut oldu. “Yolumuz Çayanların Yoludur” diyenlerin izinden büyüdü umut.

YENİLMEZLİK, İDEOLOJİK YENİLMEZLİKTİR

Yenilmezlik, sürekliliktir!

Kızıldere’nin mirasını yarım asırdır taşıyanlar, sürdürenler var. Bu bile, tek başına yenilmezliğin kanıtıdır.

Kızıldere’de vücut bulan teori ve strateji, o günden bu yana Türkiye devriminin gündemini belirleyen durumundadır. Bu da, tek başına yenilmezliğin kanıtıdır. 

Türkiye’de sayısız direnişte, Kızıldere benzetmesi yapılmıştır. Bu benzerliğin kurulmasının nedeni, Kızıldere’nin hem bir direniş geleneği olarak, hem Türkiye devriminin manifestosu olarak bu direnişlere kaynaklık etmesidir.

Kızıldere’de yaratılan gelenek, 12 Temmuz’da, 16-17 Nisan’da, Çaytaşı’nda, Balkıca’da, Bağcılar’da, Bahçelievler’de, Küçükesat’ta, 19 Aralık’ta, ölüm oruçlarında kendini tekrar tekrar göstermiştir. Yenilmezliğe bir başka kanıt budur.

Sözün özü şudur ki; yüzbinlerin, milyonların umudun meydanlarında toplanması, “yolumuz çayanların yoludur” diye kavgayı sürdürmesi, tarihsel, siyasal, örgütsel, ideolojik, her anlamda ve her açıdan yenilmezliği haykırıyor dünyaya.

Kızıldere zaferdi, yeni zaferler yaratmaya devam ediyor.

Sosyal ağlarda paylaşın