İSVEÇ: NEO-NAZİLERLE NATO KAPISINDA BEKLERKEN

        En son 2018 seçimlerinde yükselişe geçmesiyle gündeme gelen İsveç demokratları partisi(Dp), önümüzdeki seçimlere bünyesinde bulunan 214 neo-nazi

bağlantılı adaylarıyla yeniden tartışma yarattı.2006 yılından bu yana toplamda 1107 neo-nazi bağlantılı adayın 835’i aynı partiden aday gösterilmişti.

       Önümüzdeki seçimlere oluşabilecek sağcı hükümetin önemli bir ortağı olarak görülen partinin yanısıra; sosyal demokrat partiden 22,hristiyan demokrat partiden 20,

muhafazakar partiden 20,sol partiden 5,merkez partiden 4,liberallerden 4 adayın yine neo-nazi veya aşırı sağ bağlantılı olduğu değerlendiriliyor.

        Özellikle 2015’ten itibaren Avrupa’da artan göçmen kaygıları, kıta genelinde neo-nazi ve aşırı sağın beslenmesine neden olmuştu. Seçim

kampanyalarını göçmen karşıtlığı üzerinden örgütlemek ,aşırı sağ partiler ile sınırlı kalmamış, sosyal demokrat partiler gibi sol eğilimli partilerin de ​propaganda araçlarına dönüşmüştü.

         Dp, ülke üzerinde artan etkisini; aşırı sağdan kendi politikalarını merkeze alan “ana akım” partisine dönüştürmek için yoğun çaba sarfetmekte. Sosyal demokrat iktidarı devirmek için sağ muhalefet bloğu ile güçlerini birleştiren parti, suç ve göç konusunda tutumunu daha da sertleştirmekte. Nitekim arka arkaya iki seçim kaybeden dört sağ merkez partiden üçü, 11 Eylül seçimlerinden sonra Dp desteğiyle bir hükümet kurmak için kampanya yürütüyor. Anketlerde sol blok ile başa baş bir yüzdelik yakalayan sağ blok şimdiden ülkenin siyasal karakterini tayin etmiş durumda.

           Geçtiğimiz haftalarda, Dp’nin faşist lideri jimmie Akesson: “Geri dönüş trenine hoş geldiniz.Tek yön biletin var.Bir sonraki durak ‘Kabil” tweeti ile reklam kampanyalarını

eleştirenlerle dalga geçtiğini ve özür dilemiyeceğini açıklamıştı. Ülkedeki kriminal artışları göçmenlerle ilişkilendiren Dp, bu konuda güvenilir siyasal verilere sahip değil. Buna rağmen suç ve göç konusunda yine de en sert yasaları hayata geçirme vaadini sürekli yeniliyor.

           Diğer taraftan Dp, önceleri şüpheyle yaklaştıkları Nato üyeliğine, iktidardaki sosyal demokratlar gibi, komşusu Finlandiya ile birlikte katılmaktan yana olduklarını açıklamışlardı.

           Ülkedeki ekonomik gelişmenin sürmesine ve işsizlik oranındaki düşüklüğe rağmen artan neo-nazi orgutlenmeleri, ırkçılığın mikro duzeyde yerel bir egilimden ote,  makro düzeyde bir Avrupa politikası olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim ortak bir göç politikası belirleyen Avrupa, çıkardığı göçmen yasaları ve niteliksiz göçmen işçilerin ücretlerinin düşürülmesi ile sömürgeci karakterini yeniden dizayn etmektedir.

           Gerek kıta Avrupası ve gerekse de mikro düzeyde yükselişe geçen çıplak faşizm, dünya halkları üzerindeki köktenci netliğini raflardan indirmeye başlamıştır. Avrupada Parlamentarizmi’nin kapı kulu olan faşizm yeniden merkezi bir politika haline gelmektedir. Bu ise tek ülke ile sınırlı olmayan ve medeniyet krizinden öte yapısal bir krizdir.

           Kısaca söylemek gerekirse; kapitalizm işlerliğini yitirdikçe faşizm üzerinden kendini korumaya alır.

Sosyal ağlarda paylaşın