UMUT DENİZİNDE BİR DAMLA OLMAK İÇİN
FEDA SAVAŞÇISININ FEDAKÂR ANASI

Ölüm orucu direnişçisi olmak isteyen bir devrimci tutsak anasına şöyle dedi:

Anne, gönüllü ölüm orucuna başlıyorum bilgin olsun.
Ana ise oğluna şöyle cevap verdi: Direnişe başlıyorsun oğlum, iyi düşündün mü? Sonuna kadar sürdüreceksen, bana hain anası dedirtmeyeceksen, başım dik yürüyeceksem, yolun açık olsun oğlum!

Ben, bu sözlerin sahibi olan anayı ve oğlu tanıdım.

Ölüm orucu direnişçisi olan ve feda eylemi sonrası şehit düşen o oğulun adı Serdar Demirel’di.

Oğulun anası da Mesude Ana’ydı. Yetmiş yaşındaydı ana. 2004 yılında bir bayram açık görüşünde tanıdım Mesude Ana’yı.

Görüş yeri çok kalabalık olduğu için, itiş-kakıştan yere düşmüş ve kolu kırılmıştı. O kırık koluyla görüşünü
yapıp çıktı. Biz görüş saatimizi beklerken Mesude Ana görüşten kolunu tutarak çıkmıştı. Ne olduğunu sorduk. “Düştüm, galiba kırık” dedi. Anne yine de evlatlarını düşünüyor, birazdan görüşe girecek olan bizlere, oğullarına selam söylememizi tembih ediyordu. Sanki az önce oradan kendisi çıkmamış gibi. “Ben iyiyim, hastaneye gideceğim. Merak etmesinler, hiç acım yok” diyordu ana, kolu çok şişmişti.

Evlat sevgisi, acısından daha baskındı, gözleri ışıl ışıldı.

Oğlunu ve oğlunun yoldaşlarını, ne kadar çok sevdiğini gözlerinden anladım. Yoksa o kırık kol acımaz mı?

Kolu acıyordu, emindim. Ama o gözünü bile buruşturmuyordu. O yaşta dimdik duran ananın, oğluna duyduğu sevgiden öte bir şeydi.

Nasıl bir şeydi?

Bitmeyen bir aşktı oğluna duyduğu. Fedakârlıktı, sabırdı. Ne kadar emek verdiğini o gözlerden okuyabiliyordum. Oğlu doğruydu. Oğluna gelecek her şey kendisine gelsin istiyordu. Oğlunun sevdasını da oğlundan çok seviyordu. O yüzden işte Mesude Ana, sadece kendi oğlunu değil, onun gibi düşünen, savaşan diğer anaların oğullarını da seviyordu.

Analar yorulmaz mı devrimci evlatlarının peşlerinde?

Beynin yorulmayınca bedenin de yorulmaz. Açlık, yaşlılık, hastalık, uykusuzluk nedir düşünmezsin. Bunlardan daha üstün bir şey var; görüşte evladınla geçireceğin 1 saat…İşte o bir saat için her şeye değer.

O saatte tek kaygısı olur ananın: Acaba oğlunu görebilecek midir?

Bir saldırı, bir keyfilik, bir hastalık durumu var mıdır?

İşte bu yüzden Mesude Ana da, kolunun acısını hissetmiyordu. O, oradaki bütün devrimcilerin anasıydı.

Çocuklarının sevgisiyle dolup çıkmıştı görüş kabininden.

Serdar Demirel, 2005’de ölüm orucuna başladığında Mesude Ana’yı daha sık gördüm, daha yakından tanıdım. Tecrite son verilmesi talebiyle oturma eyleminin sürdüğü Ankara Abdi İpekçi Parkı’ndaki “Elin Altı”na gelip hem hapishanedeki devrimcilerin selamını getirir, hem yanımızda otururdu.

Zaman geçiyor, iktidar devrimcilerin taleplerini duymazdan geliyor, diğer direnişçiler gibi Serdar’ın
durumu da ağırlaşıyordu. Bu durum nedeniyle her gün birlikteydik artık Mesude Ana’yla.
Mesela kimi akşamlar radyodan, oğlunun sevdiği türküleri istiyorduk. “Gönlüm Dağlarda” ve
“Onurumsun” türkülerini isterdi Mesude Ana; “Başta oğlum Serdar olmak üzere tüm devrimcilere” derdi.
Görüşe gideceği günler öyle heyecanlanırdı ki, o gece uyku tutmazdı anayı. Görüşten sonra da gözlerini
kapatırdı, oğlu gitmesin diye gözlerinin önünden. Kimi zaman da yemek yerken dalıp gider, uyarmasak elinde kaşık olduğunu unuturdu. Serdar Demirel’in durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Anasının gözleri önünde eriyordu oğlu.

Ama Ana dikti her zaman. Oğlunun onurlu yolculuğunda neler yapacağını düşünürdü. Oğlu açtı, ölüm orucundaydı. Ama o, oğlunun yoldaşlarına mantılar, dolmalar yapıp yedirirdi. “Fedakârlığa başka bir örnek var mıdır?” diye düşünmüşümdür hep.

19 Aralık 2005 günü, ölüm orucunda olan oğlunun feda eylemi yaptığını öğrendik. Anlatılmaz bir duyguydu. Halkı için kendini yakmak, feda etmek. Deli gibi bağırmak istiyorsun. Onların artık çıkmayan sesine ses olmak istiyorsun. “Onlar sizin için kendini feda ettiler, böyle yiğit evlatlara sahip bir halkı kim teslim alabilir?” diye haykırmak istiyorsun.

Serdar Demirel, ağır yanıklarla hastaneye kaldırıldı. Yine Mesude Ana’nın yanındaydım. Serdar’a zorla müdahale etmişlerdi. Bilinci gidip geliyordu. Feda savaşçısı oğulla, onun üstünü giydirmeye çalışan ana
arasında şöyle bir konuşma geçti:

Anne, yanımdakilere süt ve bisküvi veriyorlar, bana vermiyorlar. Senin ilaç alman lazım, sen ölüm orucu yaptın diyorlar.

Ana!

Evet oğlum, yeme sakın. Sen ölüm orucu direnişçisin. Sen DHKP-C davasından tutsaksın. Önderimizin adı Dursun Karataş. Feda eylemi yaptın, anladın mı?
Aklında tut, unutma oğlum!
Savaşçı oğul yattığı hastanede 7 Ocak 2006’da şehit düştü. Mesude Ana bir kahraman anasıdır artık.

Adli Tıp’a da birlikte gittik, oğlunun naaşını almak için. Kalabalık bir grup halinde, anayı büyük bir heyecanla, coşkuyla bekliyorduk. Adli Tıp Kurumu önünde çevremizi de emperyalizmin ülkemizdeki bekçiliğini yapan polis ekibi kuşatmıştı. Yol uzundu, bize doğru geliyordu kahraman oğulun anası. Bir kolunda başka bir şehit anası, diğer kolu havada, oğluna layık olmanın onuruyla, zafer işareti yapa yapa geliyordu. Dilinden ise, her andığımda içimi titreten şu sözcükler dökülüyordu.

“Oğlum istediği gibi yaşadı,bistediği gibi öldü. Düşmanlarım çatlasın.”

Serdar Demirel, emperyalizmin bayrağına bir dinamit gibi düştü.

Anayla oğlunun emperyalizme karşı birleşen sevgi ve yüreğine tanık olmak ise bizlere…

Halk Okulu Dergisi – Sayı: 146 28 Ağuıstos 2022

Sosyal ağlarda paylaşın