Didem Akman’ın Hastanede Tedavisi Sürüyor

Helin Bölek, Mustafa Koçak, İbrahim Gökçek ve en son Ebru Timtik’in ölümsüzleştiği ölüm orucu eyleminin ardından kısa bir süre daha taleplerinin karşılanmadığından dolayı direnişine devam eden Didem Akman’ın, kısmen ölüm orucu sürdürürken hastanede yaşadıklarını ve  zafer sonra tedavi aşamasında ne sağlık durumunun ne olduğu merak konusuydu. Çünkü gerçekten ağırlaştırılmış müebbetlik Didem Akman hakkında bilgiye ulaşmak diğer tutsaklar ile ilgili bilgiye ulaşmaktan çok daha zor oluyor.

Ölüm orucunun son evrelerinde Yeşilyurt Devlet Hastanesi’ne kaldırılıyor, Özgür Karakaya ile.  Şakran’dan bu hastaneye getiriliyorlar. Bu yolculuk, Şakran’dan hastaneye kadar getirdikleri yol, tam 2 saatlik yol. İzmir sıcağında.  

Getirildiği hastanede  bir odaya koyuluyor. Daha sonra Didem Akman durumu öğrenmek için doktor çağırıyor. Gelen doktorlar onun muayenesini ve kontrolünü burada yapacaklarını söylüyorlar. Didem bunu kabul etmiyor. “Müdahale veya tedavi istemiyorum” diyor. Doktorlar herhangi bir zorlamada bulunmayacaklarına söz veriyorlar. Orada sağlıkçılarla bir sorun yaşamamış. Ogün bugündür orada tutuluyor.

Kapılarının önündeki tartıda her gün tartıldıkları esnada Özgür Karakaya ile birbirlerini görebiliyor, birbirlerine el sallayabiliyorlar.  Ölüm orucunu sonlandırdığında Didem Akman 30 kg’a kadar düşüyor. Avukatları Didem’in kilo kaybının diğer ölüm orucu yapanların 300-400’lü günlerinde yaşandığını söylüyorlar.

Yani öyle ki; bir iskelet ve iskeletin üzerinde ince bir deri tabakasından ibaret Didem’in vücudu…

Hastaneye getirildiğinde kendi deyimi ile ömrümden 3 ay aldılar bir kaç günde. Bulundukları oda ışık almayan, havasız, yağlı bir ortam ve hiç hijyenik olmadığından durumu daha da kötüleşiyor…

Kan değerleri normal insanda 50-60 olması gerekirken Didem’in kan değerleri 3000’e çıkmış. Ayrıca refakatçi talebinin karşılanması da şikayetlerinin artmasına sebep oluyor

Tedaviye ilk başladığı zamanlar kilo kaybı durmuyor. Kilo artışı için bir süre geçmesi gerekiyor.

Doktorlar daha çok kan değerleri ile ilgileniyorlar. Kilo artışı iyileşmenin tek başına ölçüsü değil.

.

Direnişi bitirdikten sonra yaşadığı sorunları şöyle anlatıyor.

Dilde oluşan yaralar ve bu yaralardan dolayı peltekleşme var. Çok aşırı kilo kaybı. Yine kendi deyimi ile aynadan baktığında görüntüsü ölüm orucu şehitlerinin son hallerine benziyor. Avukatının söylediğine göre Didem’in durumu 200’lü günlerdeki gibi değil sanki 300-400’lü günlerdeki gibi…

Sesindeki değişiklik yüzünden kendisi bile sesini tanıyamıyor. Kulakta çınlamalar var. Daha çok rüzgara benzeyen bir ses.

Gözler iyi görmüyor. Bulanıklaşma ve şekillerin birbirine geçmesi gibi sorunlar yaşıyor. Okuyabilmek için tek gözünü kapatmak zorunda kalıyor.

Yazma işini ise yılların yazma tecrübesi ile görmeden yapıyor.

Yürüme zorluğu çekiyor. Yataktan kapıya kadar duvara tutuna tutuna yürüyor. Bu yürümelerin birinde düşme tehlikesi yaşıyor. Başını çarpıyor. Bunun üzerine her ne kadara bir şeyim yok dese de alıp tomografiye gönderiyorlar. Tabii ki bu da işkenceye dönüşüyor. Dinlenmeye ihtiyacı varken, gece 3’e kadar sürüyor film vs… Ertesi gün de sonuçları için yine saatlerce süren eziyet. Hastane, film gibi yerlere götürmek için tekerlekli sandalyeye oturtuyorlar. Tabi tahtadan yapılmış. Ne sırtta ne oturduğu yerde minder yok. 30 kg bedeni ile yatakta dahi yatarken derinin kemiğe battığı düşünüldüğünde hastanede tekerlekli sandalyede nasıl işkence çektiği daha iyi anlaşılır.

Uzanması gerekiyor ancak zayıflığından dolayı kemik batıyor o yüzden uzun süre uzanamıyor.

Yatağın üzerine yumuşatmak için, elyaf yorgan, minderler koyulmasına rağmen kemiklerin batmasına engel olamıyorlar.

Kas erimesine karşı yürümesi ve küçük egzersizler yapması gerekiyor ancak kilo kaybı çok olduğu için vücut sporu kaldıracak durumda değil.  Spor yapmadan kilo alması vücudunda şişmelere sebep oluyor. Çok yoğun ödem sorunu yaşıyor.

Ellerdeki ve ayaklardaki yaralara iyileşme aşamasında. Eller kabuk bağlamıştı. Halen rahat hareket ettirememekte, esnekliğine kavuşmuş değil.

Refakatçiler de tutsaklar ile aynı koşullarda yaşıyor, aynı disipline tabi tutuluyor. Yani dışarı çıkmalar, telefon görüşmeleri, yemek vs…

Didem’e verilen yemekleri hemen yemesi mümkün değil. Zaten verdikleri mama türü besinleri hemen tüketme diyorlar. 5 6 saate yay deniyor. Tabi bu da –buzdolabı olmamasından dolayı- bozulmalara sebep olabiliyor. İdare ile dışardan portatif buzdolabı getirtmek için tartışıyorlar ama sonuç vermiyor. Bunun üzerine işçilerin kullandığı mavi büyük termoslardan getirtmek istiyorlar ama ona da izin verilmiyor.

Direniş boyunca en mahrum kaldığı şey uyumak. Hala gündüz uyuyamıyor. Geceleri yavaş yavaş normale dönüyor.   

Halen vücudunda ödem var yoğun olarak. 

Geçtiğimiz hafta hapishaneye götürülmek isteniyor. Ailesinin ve avukatlarının itirazları sonucunda doktor kontrolü sonrasında hapishaneye götürülmüyor. 2 hafta erteleniyor.

Özgür Karakaya’nın durumu Didem Akman kadar ağır olmadığından tedavisi uzun sürmüyor. Normal gıda alımına geçtiği biliniyor Özgür’ün.  Hapishaneye götürülmüş geçtiğimiz haftalarda. Ancak Didem’in hapishaneye götürülmesi henüz mümkün görünmüyor. Hapishane idaresine kalsa daha ilk haftalarda hapishaneye götüreceklermiş.

En son ailesinin bildirdiğine göre bazı rahatsızlıkları sürmekte. Bunların en önemlisi; kalp zarında su birikmesi var. Tabii ki bu tehlikeli bir durum. 23 kasım günü bu konuyla ilgili bazı testlere tabi tutulacaktı. Ayrıca çok aşırı tüylenme yaşıyor. Onunla ilgili de tedavisi sürmekte.

Aytaç Ünsal’ın ve Özgür Karakaya’nın da yaşadığı sinir ucu iltihabı rahatsızlığını Didem daha yoğun yaşıyor.

Ayrıca Didem Akman halen yürümekte zorlanıyor. Ödem sorunu devam ediyor.

Ekim sonundaki durumundan çok fazla bir değişiklik gözlenmiyor. Şunları dile getirmiş Didem Akman:

“Nem- yağmurdan önceki sıkışmışlık hali bunaltıyor beni. Şu anda da öyle. İnsanlar artık üşümeye başladı. Bende durum tam tersi, hararet basıyor, yanıyorum. Kalbimde bir sorun var. Onun etkisi mi dedim doktora, yok dedi, metabolizman hızlandı ondandır. Ama tek başına ondan değil bence. Ayaklarımda da yanmalar çok fazla. Aytaç- Özgür’de de vardı bu. Bende ek olarak ödem de olduğu için anlayamadılar nedenini. Bu hafta sanırım EMG’ye gideceğim, varis çorabı vs kullanıyorum, ödemi geçici olarak dizginliyor. Geçici diyorum, çünkü kronik venöz yetmezliği varmış. Toplardamarlar yeterince yukarı çekmiyormuş kanı. Gerçi lenf-ödem de olabilir dediler. Çok anlam veremediler aslında nedenine. Beslenme düzene girdikçe düzelecek ümidindeler. Bakacağız artık. Kalbimde de kalp çeperinin etrafındaki sıvı fazlaydı. Artma olmamış ama pıhtılaşma gibi bir durum olabilirmiş. Bu ara bir ilaç daha verdiler. İlaçlarım azalmıştı, bu ara tekrar arttı. Günde 1 kez aldığım 5 ilaç var. Onun dışında bir 5’er tane de sabah-akşam aldığım var. Yarısı vitamin bunların. Hayatımda bu kadar çok ilaç kullanmadım. Umarım sonsuza kadar kullanmak zorunda kalmam.

Tedavimin bir kısmı bu ilaçlar, bir kısmı yemek oluyor. Ana öğün, ara öğün derken günün yarısı da yemeklerle geçiyor. Mutfakla uğraşmayı seviyorum. Bir şeyleri karıştırıp dönüştürmeyi, yeni şeyler yaratmayı… O sayede çeşidi arttırıyorum. Normal yemekler veriliyor ama. Yani kahvaltıda mesela yumurta –haşlama-, peynir, zeytin, ekmek, domates. Öğlen sebze yemeği, pilav/makarna/erişteden bir şey ve yoğurt. Öğlenle akşam menüsü aynı oluyor. Birinde tavuk veriliyorsa diğerinde et veriyorlar köfte yada haşlama olarak. Bu, albümin seviyesini artırmak için gerekliymiş. Ara öğünlerde de meyve, haşlama patates, bisküvi veriyorlar. Her şeyi yiyebiliyorum aslında. O yüzden sabahları ekmek yerine gevrek verin diyoruz. (İzmir’de gevrek simit oluyor) aslında diyet açısından bir mahzuru yok diyor diyetisyen ama hastane idaresi dışarıdan bir şeylerin alınmasını yasaklamış. O nedenle almıyorlar. Öyle bir sorun var. Bitki çayları yasak, kahve- normal çay içebiliyorum ama, değişik değil mi? Biraz kan değerlerine göre değişiyor durumlar aslında. Mesela şekerden tamamen uzak durulması gerektiğini sanıyordum ben bir süre. Ama benim şeker miktarı düşük olduğu için, yapmıyorlar. Kendileri veriyorlar bisküvi- meyve suyu gibi şeyleri. Yada Özgür hep tuzsuz yedi örneğin, benim tansiyon düşük olduğundan fazla fazla attırdılar. Yani değerler yakından takip edilip ona göre günlük menüde değişebiliyor. Her gün kan alıyorlardı bir dönem. Şu ara 2 günde bir alıyorlar.”

(Bu satırlar ekim sonunda yazılmış)

Müebbet koşullarının düzeltilmesi, havalandırma, açık görüş, ziyaret hakkı gibi yasal ve meşru hakları için bedenini ölüme yatırmak zorunda kalan Didem Akman, taleplerinin karşılanacağına dair söz alınmasının üzerine direnişine ara vermişti. Özgür Karakaya’nın da adil yargılanma talebi ile başlattığı ölüm orucu direnişine aynı gün başlamışlardı. Didem Akman direnişini 11 eylül 2020’de sonlandırdı. Didem Akman halen Yeşilyurt devlet hastanesinde mahkum kısmında tutuluyor.

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.