DDK Açıklaması: „Gücümüz meşruluğumuzdan, meşruluğumuz haklılığımızdan gelir…“

Direnişlerle dayanışma komitesi bir son yaşanan süreçle ilgili bir açıklama yayınladı. Gücümüz meşruluğumuzdan,

meşruluğumuz haklılığımızdan gelir… başlığı ile yayımladığı açıklamada devam eden ölüm orucu direnişleri ve Avrupa’da hayata geçirilen kısıtlamalar ve yasaklamaların haklı ve meşru temelli eylemleri engellememesi gerektiğine değinildi. Açıklamada şöyle denildi:

Gücümüz meşruluğumuzdan,

meşruluğumuz haklılığımızdan gelir…

Çok özel bir süreçten geçiyoruz.

Ülkemizde devam eden direnişler var.

Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Mustafa Koçak’ın ölüm orucu artık çok ciddi aşamaya ulaştı. Her an şehitlik haberleri gelebilir.

Halkın avukatlarının açlık grevleri de artık 80’inci gününde; iki özgür tutsak, Didem Akman ve Özgür Karakaya ölüm orucuna başlayalı 40 güne yaklaştı.

Direnişlerimizin gündemde kalması, direnişçilerimizin ölüm orucundaki insan üstü kararlığıyla, yakınlarının ve yoldaşlarının ısrarlı çaba emekleriyle, her alanda, her türlü bedeli göze alarak yapılan eylemler ile sağlanıyor.

AKP İktidarı her gelişmeyi, direnişi bastırmak, gündemden düşürmek için kullanıyor. İdlib’deki asker ölümleri gibi, korona virüsü gibi her gelişmede, direnişin önüne sansürden, milliyetçilikten ve şimdi de korkudan bir duvar örüyor.

Bugün Avrupa’nın tamamında da eylemler yasaklanmaya çalışılıyor

Açıklamanın devamında ise tüm yasaklamalara ve kısıtlamalara rağmen nelerin yapılabileceğini ve neden yapılması gerektiğinin altının çizildiği açıklamada şöyle dendi:

Bu durumda bizler ne yapmalıyız?

Ölüm oruçları sürerken, bulunduğumuz ülkelerdeki eylem yasaklarına karşı politikamız ne olmalı?

Emperyalizm gerçekten halklara karşı kullanacağı hiç bir fırsatı kaçırmaz. Bu konuda hiç bir ahlaki ölçüye sahip değildir.

Binlercemiz ölürken tek düşündüğü karlarına kar katmaktır.

Halklara karşı yürüttüğü savaşta gücünü arttırmak için her şeyi, her fırsatı değerlendirir.

Korona virüsü  ile tüm emperyalist ülkelerde bir korku iklimi hakim kılındı. Önce korku hakim kılındı sonra da yasaklar devreye girdi. Çok açık ki emperyalist devletler korona salgınını halklara karşı bir silaha dönüştürüyor.

Salgına karşı alınması gereken tedbirlerin yetersizliği açıktır. 

Gösteri, yürüyüş, grev gibi eylemlerin yasaklanmasına sıra gelmeden yapılacak birçok şey yapılmamış, önlem alınmamıştır.

Mesela büyük fabrikalar, kapitalist üretim için kilit sektörler, hala çalışmaya devam etmektedir.

Buna rağmen demokratik haklarımızın yasaklanmasının ne anlama geldiğini iyi anlamalıyız.

Hiçbir kısıtlama veya eylem yasağı meşru değildir.

Hangi eylemi yapıyorsak,  haklılığımıza, meşruluğumuza sırtımızı vererek yapıyoruz.

Eylemlerimizi hiçbir yerde emperyalizmin ve faşizmin belirlediği sınırların içine hapsetmedik.

Emperyalist ülkelerde hak gasplarına karşı mücadele ederken yaptığımız eylemlerimizi yasaların sınırlarına hapsetmedik. 

Yaptığımız her şeye damgasını vuran meşruluk ve haklılıktır.

Bugün korona virüsünü bahane ederek getirilen yasakları kafalarda meşru hale getirmeye çalışıyorlar.

Eylemlerimizi hayata geçirirken kafamızdaki meşruluğun önüne korona virüsü yasaklarının meşruluğunu(!) getirmek istiyorlar.

Hayır!

Yoldaşlarımız, canlarımız, en değerlilerimiz orada adım adım ölüme giderken hiçbir kısıtlama veya eylem yasağı meşru değildir.

Avrupa devletleri “eylem yapmak … tarihine kadar yasak, izin yok” diyerek açıkça şunu demek istiyor: Bırakın ölsünler. Onlar damla damla ölürken siz evde oturun. Yoldaşlarınızı o karanlık hücrelerde, 30-35 kilo kalmış bedenlerini

AKP faşizmi karşısında yalnız bırakın. Seslerini kimseye duyurmayın.

Bu dayatma kabul edilemez. Kabul edemeyiz.

Korona virüsü salgınına karşı alabileceğimiz tüm önlemleri alarak da onların sesi olabiliriz.

Her türlü imkan ve olanaklarımız ile onların sesini duyurabileceğimiz eylemlilikler hayata geçirmeliyiz. Kitlesel eylemlerin yapılması fiilen mümkün değildir. O halde ne yapacağız?

Hiç kimsenin eylem yapmadığı, sokağa dahi çıkmadığı bugünlerde olanaklarımızı zorlayarak ve yaratıcılığımızı kullanarak yaptığımız her eylem eskiye oranla daha fazla ses getirecektir.

Bu koşullarda yapacağımız eylemlerle, Avrupa’da herkese şu soruyu sordurmuş olacağız: Nasıl bir sorun bu insanları her şeyi göze alarak, koronaya rağmen sokağa çıkartıyor, eylem yaptırıyor? Bu insanların derdi ne?

Evet.

Bizim derdimiz büyük.

Yoldaşlarımızın ölmesini istemiyoruz.

Yoldaşlarımızın yaşamasını istiyoruz.

Açtığımız her döviz, posta kutularına bıraktığımız her bildiri, bir yerde yaptığımız tek kişilik bir eylem, herkesin göreceği pullamalar, astığımız pankartlar, yazdığımız her duvar yazısı…Yaptığımız her şey yoldaşlarımızın yaşaması içindir.

Yüreği direnişten yana atan herkes, tüm halkımız, devrimciler, vatanseverler!

Bilmeliyiz ki, onların yaşaması bizlerin elinde. Hepimizin yapabileceği bir şey vardır. Evdeyken bile bir şiir okuyarak, bir türkü söyleyerek, slogan atarak video hazırlayıp sosyal medya hesaplarında paylaşmamızın önünde hiç bir engel yoktur.

Bir döviz alıp merkezi bir yerde oturmak; kendimizi ve çevremizi korona virüsünden koruyarak pekala mümkün… örnekler çoğaltılabilir. Yeter ki yapmadığımız her şey onların ölmelerine, şehit düşmelerine yol açacaktır diye düşünelim. Gerisi gelecektir. Herkes kendi biçimini, yöntemini geliştirecektir.

Unutmayalım:

Gücümüz haklılığımızdan ve meşruluğumuzdan gelir.

Açıklama Belçika Direnişlerle Dayanışma Komitesi imzasıyla bitirildi.  Direnişlerle Dayanışma Komitesi özellikle ölüm oruçları sürecinde  direnişlerin Avrupa’da da sahiplenilmesi için  eylemlilikler hayata geçiriyor.

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.