“En temel insan hakları ve tedavi hakkımın tanınması için 19-12-2023 tarihinden itibaren açlık grevindeyim.”

Kanserli prostat rahatsızlığıma açık müdahale edilerek en azından tedavi hakkım için yaptığım başvuruma red kararı aldım.
Böyle bir talebi red etmenin temel insan haklarına o kadar ayrıkı ki heyet bu kararı açıklarken bile bir çok tutarsızlık barındırıyor.

Gerekçede özetle şunlar var:
“Sanık devrimciyim ve devrimciliğe devam edeceğim diyor. Böyle bir insanın serbest bırakılmaması gerekir, bırakılırsa kaçar!
Tehlikeli bir terorist olduğu için, dava sürse de bizim için çok ceza alacağı belli. Ve tutukluluk süresi boyu cezayı karşılamaya yetmiyor. Bu yüzden bırakırsak kaçar.

Tedavisi hapishane koşullarında ne kadar yapılabiliyorsa yapılsın. Sonrasına bakarız.

Daha önceden bazı aksaklıklar yaşanmış olsa da artık olmayacak. Çünkü artık daha dikkatliler.
Tedavisi yapılamazsa da bizim yapacağımız daha fazla bir şey yok.
Özgürlük hakkını tanımaktansa biz tutukluluk hakkının tanınmasına yoğunlaşmalıyız.
Aslında bu konu bu mahkemenin görev alanı da değil. Biz bırakmıyoruz. Biz bırakmayalım geri kalanıyla da hapishane idaresi ilgilensin.

Sanık zaten kendisine devrimci sanatçı olarak ifade etmiş. Yani devrimci faaliyetlere yatkınlığını açıkça dile getirmiş.
Bunun sadeleştirilmiş anlamı, devrimci faaliyetlerine ve devrimci sanat faaliyetleri ağır suçların ifadesidir.”

Bu cümleleri bir karara yazabilen mahkemenin kendisi HUKUK DIŞIDIR.
Çünkü eylemlerin tek tek suç olup olmadığını belirlemeden tümüne yönelik hüküm veriyor.
Çünkü gerçeğe somut kanıt sunmuyor ve kanıt aramıyor bulamıyor.

İçlerinde yemek içmek kadar doğal faaliyetler de terorist faaliyetler olarak kabul edilince yükten de kurtulmuş oluyor.
Üstelik yönelttikleri suçlamaları, alnımızın akı kabullenmiş olmamıza rağmen bir şekilde suç kabul ediliyor.

Bu yöntemler Türkiye faşizminin dahi aklına gelmemişti. Acele edin onlara da öğretin.

Onlar devrimci kimliklerini albümlerinde, açıklamalarında defalarca devrimci kimliklerini açıkça savunmamıza rağmen bu açıklamalarımızda bir suç unsuru bulamadılar. Şimdi sayenizde hatalarını düzeltirler.
Söylenenler arasında en saçma olanı, kaçma tehlikesi.
AĞIR SUÇLAR İŞLEMESİNE SEBEP OLACAKTIR öyle mi?
14 yıldır hep ağır suç işlemişim ama kaçmamışım da…
Beni izleyen, her nefesimi dahi dosyama ekleyen polisler ağır suçlarımı not almışlar ama kaçmamışım… şimdi kaçacakmışım öyle mi?

Birkaç yerde geçen kendisini bekleyen ağır hapis kaçmasına neden olabilir.
Nedir? Kaç yıl ceza? Bu cezanın ne kadarı belli? Mahkeme başlamadan önce belirlemişsiniz herhalde.
Türkiye’de ağır işkencelere maruz kalabileceği hükümde olsa da kaçma tehlikesini ortadan kaldırmıyor.

Bunlar gerekçeler…

Tedavi konusu ve başka saçmalıklar da ortadan kalkmalıdır.
Gücüm yettiğince faşizme ve emperyalizme karşı mücadele ediyorum.
Faşizm ve emperyalizmin işlediği suçların sebep olduğu şeylerin binlerce onbinlerce örneği var.
Özgürlük temel hakkı bu saçmalıklarla, böylesi gerekçelerle tanınmayarak tutukluluk halinin devamına karar verilemez.
Özgürlük hakkı en baştan itibaren davaya damgasını vuran ve temel talebimizdir.
Ama tahliye talebimizin temeli özgürlük hakkı değildir.
Bu dilekçemizin talebi sağlık hakkıdır. Sağlıklı yaşam hakkıdır.
Somutlayalım:
Kanunlarınızda ölüm cezası olsaydı ve bu cezayı alan birine bunu uygulamak için tutuklunun sağlıklı kalması için uğraşırdınız. Sağlığı biraz da olsa bozuksa düzeltmeden bu kararı uygulamazdınız değil mi?
Yani sağlık hakkı bu denli, idam gibi bir kararda bile önemli değil mi?
Ana talebimizi sağlıkla ilgili olmasına rağmen, bu hakkı tanımak yerine çarpıtıyorsunuz.
Biz kanser diyoruz, tedavi diyoruz siz savcının dayatmalarına el pençe divan durup hukukun temel ilkelerine taklalar attırıp bilerek hukuksuzluk yapıyorsunuz.
“Bir sanığın tutukluluğu, sağlığı bozuldu diye sona erdirilemez, tutukluluğunun ertelenmesi zorunlu değildir” deniyor.
Bu da bir çarpıtma.
Biz tedavisi hapishane koşullarında mümkün olan bir hastalık için tahliye talep etmedik.
BİZ KANSER DİYORUZ
METASTAS DİYORUZ
YAYILMADAN ENGELLEYELİM DİYORUZ!
Hapishane koşullarında tedavisini sağlayamayacaksınız biliyoruz.
Bırakın biz yapalım gereğini.
Hapislerden, yargılamalardan, ceza almaktan korkmadığımızı 100 kez söyledik.

Tutuklu nasıl olursa olsun, tedavisi hapishane koşullarında olmak zorundadır! (buna mı dayanıyorsunuz?)
Türkiye’de hapishane koşullarından kaynaklı olsun, öncesinden yakalanılmış olsun bir çok hasta tutsak var. Ve sayıları binlerle ifade ediliyor. Ve bunların büyük çoğunluğunun tedavisi hapishane koşullarında mümkün değil.

İnfaz politikası ve bürokrasinin çabaları, savcıların bu konuya göre organize olmadığı için ölümler yaşanıyor. Ülkemizde onlar için çok mücadele veriliyor.
Ben de bu mücadeleye destek verdim.

Türkiye’de bu tatsaklarla ilgili kararı Adli Tıp Kurumu veriyor. AKP, Adli Tıp Kurumuna onlarca sahte rapor düzenleterek, mafya, çeteci, soyguncunun serbest bırakmasını sağlamıştır. Bunlar ispatlandı.

Aynı Adli Tıp Kurumu greçek hasta tutsaklara ise hapishane koşullarında tedavisi mümkündür raporu veriyor.

Ama artık ölmesi neredeyse kaçınılmaz olan tutuklular için aynı kurum bu hakkı tanıyor.
Ama tedavi olsun diye değil. Devletin korumasında dağel, evinde ölsün diye. Bu şekilde sorumluluktan kurtulacağını hesaplıyor devlet.
Güler Zere. Bu isme boş zamanınızda bakarsınız. Adalet Bakanlığı’na sorarsınız. Ülkemizde kaç hasta tutsak var. Kaç kişi ölüyor bakarsınız.
Burada kim karar verecek?
Verilen bir rapor var. Ameliyat olması gerek. Ama bu rapora bakılmıyor. Hapishanelerde neden mümkün olmadığını anlatmak istiyorum.

Ne itiyoruz? Prostattaki kanserli hücreleri ameliyatla yok etmek.
Yakın başka organlara bulaşıp bulaşmadığını tespit etmek. En hızlı bir şekilde.
Hapishanede bu koşulların olmadığı, tedavi koşullarının karşılanamadığı çok açık ve net.
Bunun hapishane yetkililerinin kötü davranmasıyla bir ilgisi yok. Hiç bir zaman böyle demedik.
Dedik ki; Hapishaneler sağlık kurumu değil.
İnfaz kurumu.

Bütün hapishanelerde acil müdahalenin dışında tüm vakalar sevk edilir. Hapishane teşhis ve tedavi kurumları değildir. Buna göre organize olmamıştır. Hapishanede tedavim yapılamaz derken bu benim için kişisel bir güvensizlik değil.

Hapishane doktoru utangaçca gecikmelerle ilgili özür dilemiş. Ama bunu da benim konuyla ilgili yazdığım onlarca mektup sağladı.
Tedavi koşullarının olmadığını yazmasını ondan beklemezdim. Onun da mesleki, kariyer gibi kaygıları olabilir. Ama hapishane gerçeği elimizde var.
Bu gerçeği bir kaç örnekle anlatmak istiyorum.

Örnek 1:

17 Mayıs 2022…

Fransa’da doktorumdan randevu alacaktım. Tutuklandığım için olmadı.
18 Mayıs 2022. Hapishaneye girerken tıp heyetinin biopsi aciliyeti kaydedildi.
7 Eylül 2023.
Biopsi oldum ve kanser teşhisi koyuldu.

Örnek 2:

Tutuklanırken kullandığım ilaçları almak istedim. Sürekli kullandığım ilaçlardı bunlar. (bunları utanarak söylüyorum) Akıntılı ve kaşıntılı hemoroit kremi kullanıyordum. Hapishaneye girerken güvenlik gerekçesiyle el konuldu.
Dilekçe üstüne dilekçe verdim. 3 buçuk ay sonra alabildim. 3 buçuk ay boyunca geceleri uyuyamadım. 3 buçuk ay işkence dolu geçti.

Örnek 3:

Göz bozulur hapishane koşullarında. Kullandığım gözlük yetersizleşti. Kırıldı gördüğünüz gibi.
Bizim için okuma yazma hayati önemi olduğu için dilekçeler verdim. 30 saniyede tespit edilebilen göz bozukluğu tespitini ancak 4. ayda yapabildim. Onu da kendim yaptırdım. Kurum aracılığıyla yapılmasını bekleseydim kim bilir kaç ay belki de yıl sürecekti.

Ama dışarda yapılmış ve hazırlanmış avukatlarımın bana getirdiği bilgi; bunu alabilmek için sizden izin istiyorum vs…

Tekrar ediyorum.
Bunların hiçbiri hapishane yönetiminin görevlerini ihlallerinden kaynaklanmıyor. Kötü niyetlerinden de kaynaklanmıyor. Sistem ve uygulamalar sağlık sorununu bu şekilde ele alıyor.

Önemli bir örnek daha vermek istiyorum.
Hapishanede güvenlik herşeyden önemlidir.
Ama orantısız değildir.

7 Eylül 2023 günü şu anda bulunduğum hapishanenin görevlileri ile birlikte gittim biopsiye. Biopsi yapıldı. Narkoz etkisinden uyandım. Birlikte getirildiğim memurun mesaisi bitti. Telefondan hapishaneyi aradı. Yerine memur geldi. Yeterince dinlendim. Doktorlar söylediklerinden sonra giyindim. İnfaz memuru da bana yardım etti. Onun yardımıyla hapishaneye geri döndüm.
Kuraldır: 4. bölümde tümüyle soyunur sonra, çıkarken giydiğiniz elbiseleri bırakır, çıkarken bıraktığınız elbiseler size iade edilir. Değiştirme bölümünde üzerinde bir şort ve bir tişört vardı. Şortun apış arası biopsi nedeniyle kanlanmıştı. Kanama da vardı. Narkozun etkisi azaldıkça ağrılarım da artıyordu. Ve yorgundum.
Görevli bana bakıyor. Ayakkabımı çıkarmamı bekliyor. -Elektronik aletle baksan olmaz mı? diyorum. Zaman zaman yapabiliyorlar.
-Biliyorum dedi ama mecburum.

Çok zorlanıyorum. Belime vuracak. Yapamıyorum.
Bütün yardımseverliği ve iyiliğiyle yavaş yavaş yap dedi. Acele etme, ben beklerim…
15 dakikada çıkardım.
Ne oldu biliyor musunuz?
Şortu ve tişörtü bana yardımcı olabilmek için eliyle sıktı ve bana geri verdi.
O memur için çok iyi diyorum.
Ameliyat sonrası henüz kanamam varken, tişört ve şortu değiştirdi diyorum. Çünkü işleyiş böyle!

Kaçma tehlikesi paronayaya dönüşmüşçesine dönüp dönüp vurgulanmış.
Ama bunu ortadan kaldıracak bir önlem yerine bu tehlike ve riske sığınıyorsunuz. Yıllarca nefes alışlarımıza kadar kaydedip izliyorsunuz.
Sonra operasyon kararı alıp tüm olanaklarınızı seferber edip harekete geçiyorsunuz. Yargılama için beceriksizce de olsa dijital verilerden yararlanmaya çalışıyorsunuz. Binlerce sayfa dosyalar, onlarca personel… bir seferberlik…

Bir tutuklunun kaçma şuphesini ortadan kaldıracak ve tedavi hakkını sağlayacak bir önlem almıyorsunuz, bir olanak sağlamıyorsunuz.
Ve bu nedenle en adi ve er aşağılık düzenlerde benzer kararlar alan cübbeli cellatların, cübbeli katillerin aldığı kararlarla aynı sonuç yaratan kararlar alıyorsunuz.
Sizleri onlarla aynı kefeye koymamak için bana ne söyleyebilirsiniz?
Şaşkın, bir o konuya, bir bu konuya değinerek tutarsız insiyatifsiz bir karar yazmışsınız.

Aylardır yüzyüzeyiz.
Bu salondaki atmosferi birlikte yaşadık.
Ne yazık ki(!) karşınıza korkunç, dengesiz, tehlikeli insanlık dışı vahşiler çıkmadı. Öyle olsaydı bu ve benzeri kararları daha kolay alırdınız.
Konuşmaları, coşkusu, siniri, öfkesi, sevinci, sevgisi ve tüm duygularıyla gerçek, doğru düzgün insanlarla karşılaştınız.
Sağlık sorunu yaşadığımda telefon açıp sordunuz. Gözümdeki sorundan dolayı duruşmayı iptal ettiniz. Eşimi görmemi sağladınız. Serkan’ın çocuğunu 1 yıl sonra da olsa görmesini sağladınız.
Bunlardan hareketle, bilimsel olmasa da hukuku davranacağını düşündüğüm bir heyet olduğunuzu sandım.
Saflık ve iyi niyetimle yanlışa düşmüşüm. Gerçeği savcının saçmalıklarına göre verdiğiniz kararla gördüm. Bu kararla artık gerçeği tüm açıklığıyla görmüş oldum.
Hiç insiyatifiniz yok!
Kabaca kaçma tehlikesinin arkasına sığınarak, savcının öne sürdüklerine teslim oldunuz. Tedavi hakkımı, karşılanması için hiç bir çaba göstermeden engellediniz.

Riski düşük kanser saçmalığıyla 3 ayda bir kontrol ile topu diğer sağlık kuruluşlarına atıyorsunuz. Böylelikle rizki yok etme, ortadan kaldırma çabamıza engel oluyorsunuz. Dua edin ki düşük risk gerçek olmasın.

Sağlık konuları sizin görev alanınızda olmayan bibr konuymuş!!!
Önce engelle, sonra gerisi bu mahkemeyi ilgilendirmez de! Pardon. Sizi gereksiz yere meşgul etmişiz.

Bizleri Alman halkı adına, bence Alman halkına rağmen yargılıyorsunuz. Bazı usul ve yöntemlere uyarak yapıyorsunuz bunu.
“aman bir yanlış yapmayalım” diyerek savcının gözlerinin içine bakıp, savcının söylediklerine uyarak bütün dilekçelerimizi red ettiniz.
Baştan verilmiş kararı bir an önce verip bitirecektiniz. Artık buyurun yapın.
Artık mahkemeye asgari saygı duymamı gerektirecek sebebim kalmadı. Tedavi hakkım için mücadele etmeye devam edeceğim.
Yaşadığım, yaşanan her şeyi kaydedeceğim. Sizi de.
Tarih sizi zaten kaydediyor.
Adil yargılanma hakkı, tedavi hakkı gibi bir çok hakkı kimse bahşetmedi. Bu hakları dünya halkları mücadeleleriyle kazandı. Emperyalistler bu hakları yok sayıyor. Hatta bu hakları halklara karşı kullanıyor.

Terör kavramı, suç kavramı hepsi Türkiye faşizminin tanımlarına göre. Bu yüzden savcı Seton gidip Cumhurbaşkanı ile, Adalet Bakanı ile görüşüyor. Ödüllendiriliyor. Artık siz de ödüllendirilirsiniz.
Ama Anadolu halkları ve Alman halkları sizi unutmayacak.

Duyuruyorum ki; En temel insan hakları ve tedavi hakkımın tanınması için 19-12-2023 tarihinden itibaren açlık grevindeyim.

Belki biliyorsunuz, bir çok nazi generali son ana kadar en az sizin kadar, kibar ve bilgili idi. Hatta insani bile görünüyorlardı. Ama halkları kandıramadılar. Her türlü yönteme başvurdu naziler. Milyonları katlettiler ama ne yaptılarsa, ne ettilerse başaramadılar. Sosyalistler kazandı.
Adaletsizliğin kararttığı, karanlık bir dünya yarattınız. Belki bedelleri çok daha ağır olacak ama yine biz, devrimciler, emekçiler, dünya halkları kazanacak…

BİZ DÜNYANIN UMUTLU YARINLARINI TEMSİL EDİYORUZ…

Şunu biliyorum ve inanıyorum ve ömrümün sonuna kadar inanacağım ki biz kazanacağız. Çünkü biz halkız ve haklıyız!

Sosyal ağlarda paylaşın