TÜM DÜNYA BUNU BÖYLE GÖRSÜN
ADALET İÇİN ADALET BAKANLIĞI ÖNÜNDE
YATIP KALKAN İNSANLAR VAR!

Bu yazı haftalık siyasi dergi Halk Okulu’nun 193. sayısından alınmıştır.

SEVMEK SAVAŞMAKTIR,

BUNUN DOĞRULANDIĞI

BİR GÜN DAHA GÖRDÜ DÜNYA HALKLARI

VE BİZ NASIL SAVAŞILACAĞINI,

NASIL KİN DUYULACAĞINI VE

NASIL SEVİLECEĞİNİ ÖĞRENDİK VE ÖĞRETECEĞİZ!

ANCAK SEVEBİLMEK YETENEĞİNE

SAHİP OLANLAR SAVAŞIRLAR

HALKIMIZI SEVİYORUZ,

YOLDAŞLARIMIZI SEVİYORUZ

ŞİMDİDEN ZAFER BİZİMDİR!

ÇÜNKÜ BİZ ZAFERİN YOLUNU BİLİYORUZ

DİRENİŞTEN ZAFERE… YOL BU…

BU YOLU AVUCUMUZUN İÇİ GİBİ BİLİYORUZ

TARİH SINIF SAVAŞIMLARI TARİHİDİR VE

BU SAVAŞIMA İKİ İDEOLOJİ DAMGASINI VURUR

SAVCI SETON DİYOR Kİ:

“ANADOLU TALK SHOW YAPMAYIN…”

MORALİMİZİ BOZMAK İSTİYORLAR

BAŞKA TÜRLÜ BİZİ YENEMEYECEKLERİNİ BİLİYORLAR

MORAL DOĞRU DÜŞÜNMEKTİR,

TEMEL KURAL; SAVAŞ MORALLE YÜRÜR

MORAL, ZAFERE DUYULAN İNANÇ,

DÜŞMANA DUYULAN KİNDİR

ŞEHİTLERE BAĞLILIK, ÖRGÜTE VE YOLDAŞLARINA GÜVENDİR…

SAVAŞ VE BİZ…

EMPERYALİZM VE BİZ…

FAŞİZM VE BİZ…

ZAFERE KADAR KARŞI KARŞIYA OLACAK…

Eda Deniz Haydaroğlu: Biz açlık grevi direnişçileri olarak kısaca bir açıklama yapmak istiyoruz. Şu an mahkeme iptal edildi. Neden iptal edildi? Biz mahkeme salonunda bir konuşma yapmak istedik. Söz aldık ve konuşmaya başladık. Neden böyle bir şey yaptık? Öncelikle konuşmamızda şunu söylemeye çalıştık; biz 117 gündür adil bir yargılanma için açlık grevindeyiz ve 117 gündür Almanya Adalet Bakanlığı önünde direniyoruz ve o yüzden bu mahkemede söz hakkımız olduğunu düşünüyoruz, diyerek konuşmaya başladık.

Konuşmamızın devamında ise; “Bu yargı bağımsız bir yargı değildir, bu dava siyasi bir davadır. Bunu bugünkü duruşmada savcının söylediklerinde tekrar görmüş olduk çünkü savcı ara verilmeden yapmış olduğu konuşmada şunları söylemişti; ‘Mahkeme heyetinin soruşturmayı geri çekme konusunda hiçbir yetkisi yoktur. Mahkeme heyeti sadece Adalet Bakanlığı’nın verdiği karara uymakla hükümlüdür’ diyerek savcı 129b davasının Almanya’daki yargı bağımsızlığına bir saldırı olduğunu, antidemokratik siyasi bir dava olduğunu, kesinlikle bağımsız bir dava olmadığını göstermiş oldu. Ve şunu bize tekrar ispatlamış oldu: O mahkeme heyeti hakimlerinin, savcılarının hiçbir yetkisi yoktur. Onlar sadece hükümetin birer kuklalarıdır. Adalet Bakanlığı soruşturmayı açıyor, kararı veriyor hakim ve savcıda bu kararı veriyor.” dedik.

Evet, hiçbir yetkileri yoktur. Bizde buna değinmek istedik tekrardan. Neden değinmek istiyoruz? O çok korudukları Almanya’da yargı bağımsızlığına bu şekilde saldırılıyor.

129 yasalarıyla bu şekilde devrimci mücadeleyi ve faşizme karşı mücadeleyi kriminalize etmeye, durdurmaya çalışıyorlar. Demokratik haklarımıza saldırarak durdurmaya çalışıyorlar. Biz bunun için direniyoruz ve bu direnişimizde mahkemede söz hakkımız olduğuna inanıyoruz. Ama direnişimiz mahkeme heyeti karşısında değil; direnişimiz bu direnişin ve mahkemenin muhatapları karşısında sürüyor. Adalet Bakanlığı karşısında sürüyor. Bizim direnişimizin de, tutsaklarımızın da asıl olarak muhatabı Adalet Bakanlığı’dır. O yüzden biz Adalet Bakanlığı önünde yatıp kalkıyoruz ve bu direnişe devam edeceğiz.

Biz konuşma yaparken hakim ısrarla konuşmamıza izin vermedi. Bastırmaya çalıştı konuşmamızı ve nihayetinde duruşmayı sonlandırdı ve bir sonraki duruşmanın 1 Ağustos’ta görüleceğini söyledi.

1 Ağustos günü tekrar burada olacağız. Tekrar yargılanan değil, yargılayan olacağız. Bir kez daha burada yapılan antidemokratik, faşist uygulamaları herkese, her yerde teşhir edeceğiz.

Bir sonraki mahkeme tarihini tekrar etmek istiyorum: 1 Ağustos Salı. Biz devrimci tutsakların tutuksuz yargılanmasını talep ediyoruz, adil bir yargılama talep ediyoruz. Bağımsız bir heyet karşısında adil ve tutuksuz yargılanmalarını istiyoruz. Asıl olan tutuksuz yargılanmalarıdır ve özellikle Adalet Bakanlığı’ndan soruşturmayı geri çekmeleri talebimizdir.

Direnişimizi ve taleplerimizi, tutsaklarımızı sahiplenmek için bir kez daha 1 Ağustos günü saat 09.30’da burada olalım. Tutsaklarımızı sahiplenelim. Bu dava bizim davamız. Hep birlikte yargılayan pozisyonda tutsaklarımızın yanında olalım.

1 Ağustos’ta tekrar görüşmek umuduyla…

Ilgın Güler: Öncelikle herkese hoş geldiniz diyoruz. Çünkü bugün de burada tutsaklarımızı yalnız bırakmadık. Tutsaklarımızı sahiplenmemizi, onların düşüncelerini sahiplenmemizi bir kez daha gösterdik.

Ve bugün bu mahkeme bir kez daha bizlere bağımsız olmadığını gösterdi. Bağımsız olmadığını nasıl gösterdi?Hakimin duruşmaların başından beri yaptığı tavırların, insani duyguların bir konuşmayla nasıl değişebildiğini gösterdi.

Eda Deniz Haydaroğlu’nun 117 gündür sürdürdüğü süresiz açlık grevi için konuşma yaptı ve mahkemenin hakimi bu konuşmayı kesebilmek için başından sonuna kadar mikrofonla konuştu ve Eda’nın sesinin duyulmasını engelledi. Bu mahkeme bunun için bağımsız değildir. Bu mahkeme politiktir.

Neden politiktir duruşmanın savcısı?Eda’nın da az önce bahsettiği gibi Adalet Bakanlığı’nın karar verdiğini, soruşturmayı açanın Adalet Bakanı olduğunu, mahkeme heyetinin buna uyması gerektiğini söyledi. Dolayısıyla bu bir yanıyla da direnişimizin Adalet Bakalığı’nın önünde neden olmalıyız sorusuna cevaptı bizim için. Evet bizim hedefimiz, bizim sesimizi duyacak yer, bizim taleplerimizi kabul edecek olan yer Adalet Bakanlığı. Ve bunun için biz Adalet Bakanlığı önündeyiz. Adalet Bakanlığı önünde adalet için yatıp kalkıyoruz. Ülkelerindeki adaletsizlikleri o kadar çok ki adalet hakkımızı alabilmek için, adil yargılanma hakkımızı alabilmek için Avrupa Birliği’nin başkenti sayılan Berlin yani Almanya’da Adalet Bakalığı önünde yatıp kalkan insanlar var. Artık bütün dünya bunu böyle görsün, böyle bilsin. Almanya kendisi bilir, kendisi kaybedecek bu direniş karşısında. Çünkü biz taleplerimiz kabul edilene kadar direnişimizi sürdüreceğiz.

Aynı zamanda bu dava bize şunu göstermiştir; sınıf savaşımı devam ediyor.

Sınıfların çarpışması, ideolojilerin çarpışması devam ediyor. Çünkü savcı Seton bir küçük çocuk gibi her şeye laf yetiştiriyor. Her şeye bir cevabı var, her şeye bir cevap vermeye çalışıyor. Savcılığın getirmiş olduğu ağırbaşlılığını dahi bir kenara atmış durumda; çünkü sosyalizm karşısında eziliyor.

Bugün tutsaklarımızın her biri Türkiye’deki faşizme örnek verebilmek için kendi hayatlarından kesitler anlattılar. Ve savcı Seton buna da bir cevap verdi; “Burada siyasi talk show yapılıyor” dedi. Talk show yapılıyor denilen şey insanlarımızın hayatlarıydı. Faşizme karşı ödenen bedellerdi.

İhsan Cibelik’in 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı sonucunda zorla müdahaleden kaynaklı Wernicke Korsakoff hastası olmasıydı talk show dediği şey. Hayır bunlar talk show değil, hayatın kendisiydi. Biz buradan bunları teşhir edeceğiz.

Seton bizimle böyle konuşmamayı, bizi kaale almayı, böyle ciddiyetsiz olmamayı öğrenecek. Biz buradan direnişimizle öğreteceğiz diyor ve yine herkese geldiği için teşekkür ediyoruz.

Sevil Sevimli Güler: Ben sadece şunu eklemek istiyorum; bu mahkemenin ilk duruşmasından beri hakimler böyle çok demokratlarmış, bağımsızlarmış gibi ortada bulunduklarını bize ispat etmeye çalışıyorlar. İyi niyetlerini ispat etmeye çalışıyorlar. Ama biz şunu çok iyi biliyoruz bu kişisel bir dava değil ve bu onların kişisel karakterlerini ilgilendiren bir şey değil, kişilere bakmıyor bu dava.

Bu dava tamamen siyasi bir dava ve Almanya’nın emperyalist bir ülke olduğunu çok iyi biliyoruz. Almanya’nın suçlarını çok iyi biliyoruz. 1200 tane toplama kampı açmış 52 milyon insanı katletmiş bir ülkeden bahsediyoruz.

Hanau’da dokuz kişi katledilirken iki yıl önce çok iyi biliyoruz ki oraya polisler bu kadar hızlı gelmemiştir. Ama sosyalistlere gelince koşa koşa geliyorlar. Sosyalistlere gelince söz hakkı tanımıyor, Nazilere gelince kucak açıyorlar. 2500 tane Nazi’nin katliam yapabileceğini öne sürüyor Almanya istihbaratı. İki yıl önce bunun açıklamasını yaptılar gazeteye. Ama o 2500 kişi şu an sokaklarda içimizde dolaşıyor. Yani Almanya’da 2500 kişi bizi katledebilir. Ama onları tutuklamıyor; konser yapanları, çocuklara müzik öğretenleri, ana dilini, değerlerini öğretenleri tutukluyorlar.

Neden; biz Almanya’nın ana okullarında olduğu gibi bencilliği öğretmiyoruz okullarımızda. İşte buradalar çocuklarımız, direniş içerisinde büyüyorlar, paylaşmayı öğrenerek büyüyorlar. Faşizmin gerçek yüzünü göre göre büyüyorlar. Çünkü gerçek dünya bu ve biz onlara bunları öğretmeye devam edeceğiz.

Ve bugün de Eda konuşmasını yaptığı sırada hakimler gerçek yüzlerini çok net gösterdiler aslında. Pervasızca bağırarak onun konuşmasını bastırmaya çalıştılar. Gardiyanları üzerimize sürdüler, polisler yığın halinde geldi buraya, bizi bekledi. Gözaltı yapmaya hazırlandılar. Yapmadılar ama bu onların yüzünü çok iyi gösterdi. Hayır onlar bağımsız değil… Bugün Serkan Küpeli konuşmasını yapınca şuna vurgu yaptı: “Beni 14 günlük çocuğumun önünde gözaltına aldılar, tutukladılar. Ve dört yıl beklediler tutuklamak için ve dört yıl sonra tutukladılar. Çocuğumun gözü önünde tutukladılar.” Serkan tutuklu olduğundan beri yani tam bir yıldır hapishanede tecrit altında tutuluyor ve çocuğunu cam arkasından görebiliyor.

Sadece çocuğuna doğum gününde dokunabildi. Ondan sonra bize “Evet sizin durumunuza üzülüyoruz, o yüzden size çok ceza vermeyeceğiz” diyorlar.

Geçin bunları, biz sizin insanlığınıza da inanmıyoruz,

o duygularınıza da inanmıyoruz.

Biz faşizmle karşı karşıya olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Almanya emperyalizminin Türkiye faşizmi ile işbirliği içinde olduğunu çok iyi biliyoruz.

Ve bugün tutsaklarımız buradaysa bunun karşılığında da Almanya’nın Türkiye ile anlaşmalar yaptığını, belli şeyler döndüğünü çok iyi biliyoruz.

O yüzden biz teslim olmayacağız bu saldırılara… Bu mahkemeler çok önemli, duruşmalar çok önemli, kalabalık olmaya devam etmek zorundayız.

Neden? Çünkü biz bu saldırılar karşısında barikat olmak zorundayız. Çünkü bugün tutsaklarımızı sahiplenmezsek yarın sıra hepimize gelecektir.

Yalnız bize değil, sadece sosyalistlere değil… Evet önce bize saldırıyorlar ama sonra herkese teker teker saldıracaktır.

O yüzden 1 Ağustos’ta burada kalabalık olalım.

Sosyal ağlarda paylaşın