Oya Aslan : Dilek Bizim Kızımız

HUKUK POLITIK’in Oya Aslanla yaptigi roportaji paylasiyoruz.

Yazar Ümit Altaş

Adaletin ne olduğu konusunda pek bir deneyime sahip olduğumuz söylenemez, ama adaletsizlik için durum hiç de öyle değil. Bu konuda bir hayli birikimimiz oluştu. Berkin Elvan, Ceylan Önkol, Lokman Birlik, Ali İsmail Korkmaz ve adını anamadığımız daha binlerce kişi bu adaletsizliğin yalnızca yakın zaman mağdurları. Hepsinin failleri bizzat adil görünümlü yargı birimleri tarafından cezasızlık ideolojik zırhında koruma altına alındı. Şimdi, bu adaletsizlik karnesine yeni bir isim eklendi: Dilek Doğan. Sabaha karşı polis kurşunuyla, hala açıklamak için kelime bulunamayan sebepsiz bir nedenle öldürüldü.Yine mahkeme önündeyiz ve Godot’yu bekler gibi yine adalet bekliyoruz. Belki bu sefer olur, ne dersiniz? 17 Şubat Çarşamba günü Çağlayan Adliyesinde görülecek ilk duruşma öncesi mikrofonu Dilek Doğan Davası savunmanı Avukat Oya Aslan’a uzatıyoruz.

Dilek Doğan’ın öldürüldüğü o gün neler yaşandı?

Dilek Doğan, ailesi ile birlikte Küçük Armutlu’da (Armutlu) yaşıyor. Armutlu’da sürekli bir polis baskısı var. Mahallede yaşayanların evleri defalarca keyfi bir şekilde polisler tarafından aranmış. Armutlu’da yaşayıp polis baskısına maruz kalmamış, evi aranmamış neredeyse hiç kimse yok. Olayın gerçekleştiği 17.10.2015 günü, ABD Kosolosluğuna yapılan saldırıda yer aldığı iddia edilen Hatice Ruken Kılıç’ı arama bahanesiyle polis yine Armutlu mahallesine geliyor. Onbeş ayrı eve onüç kişilik timlerle sabaha karşı 04:00 sularında baskınlar yapılıyor. Dilek’in evi de bunlardan biri. O sırada Dilek’in ağabeyi Mehmet dışarıda, evin önünde arkadaşlarıyla birlikte oturuyor. Polis, Mehmet’e arama kararını gösterip evde arama yapacaklarını söylüyor. Mehmet de, ailesinin uyuduğunu, kendisinin onları uyandırıp sonra arama yapmaları gerektiğini ifade ediyor. Eve girip ailesini uyandırıyor ve sonrasında polis içeriye giriyor. Dilek ve ailesinin kimlik tespitleri ve üst aramaları yapılıyor. Sonrasında da detaylı arama işlemine başlıyorlar.

Arama kararı Hatice Ruken Kılıç’ın aranmasına yönelik değil mi? Kimlik tespitleri, üst araması yapıldıktan sonra ve içeride Hatice Ruken Kılıç’ın olmadığı tespit edildikten sonra polisin detaylı aramaya geçmeyip ayrılması gerekmez mi?

Evet, polislerin detaylı aramaya geçmeden oradan ayrılması lazımdı. Arama kararı Hatice Ruken Kılıç’ın bulunmasına ilişkin çıkarılmış. Normalde prosedür; içeriye bakılır, aranan kişi oradaysa ve gözaltı kararı var ise o kişi gözaltına alınır ve sonrasında da yakalandığı evde ayrıntılı aramaya geçilir. Fakat böyle yapılmıyor. Olay arama tutanağında bizzat polisler, “girildi, bakıldı, kontrol edildi ve böyle birisi olmadığı anlaşıldı” diyorlar. Buna rağmen eve girilip detaylı arama yapılıyor. Onbeş eve aynı zamanda çıkarılan arama kararı zaten keyfi ve hukuka aykırı ama aynı zamanda bu keyfi arama kararına bile uyulmayıp evde detaylı arama yapılması hem hukuka hem de keyfi bile olsa çıkarılan arama kararına aykırılık oluşturuyor.

Peki sonrasında ne oluyor?

Polisler yetkileri olmamalarına rağmen evde detaylı aramaya başlıyorlar. Bu hukuka aykırılığa ve keyfiliğe de aile itiraz ediyor. Fakat buna rağmen polisler arama yapmaya devam ediyorlar. Arama esnasında galoş giyilmesi gibi sıradan talepleri bile polisler yerine getirmiyorlar.

Dilek Doğan’ın vurulma anı?

Sanık polis Yüksel Moğultay’ın bu ana ilişkin farklı beyanları var. Bir beyanında, “Arama yapılırken aramanın yapıldığı odaya girmek istediler. Ben onları salonda tuttum. Durmadılar, itiraz ettiler, ben onları engellemeye çalışırken birden silah ateşlendi” diyor.

Bir saniye…Aramanın yapıldığı evin sahibinin zaten aramanın yapıldığı yerde bulunması gerekmiyor mu? Bu kişiler hakkında herhangi bir yakalama kararı da yok. Olsa bile yine de arama mahallinde olması nasıl engelenebilir ki?

Engellenmemesi gerekir ama dava sanığı bu engelleme çabasını haklı bir gerekçe olarak ileri sürüyor. Bunu gerçekten anlayabilmek mümkün değil. Arama yapılırken arama yapılan evin sahibi zaten arama mahallinde bulunmak zorunda. Onu neden engelliyorsun? Engelleyemezsin. Hadi diyelim engelledin. İçeride herhangi bir güvenliğe aykırı durum olmadığını zaten tutanakta da tespit ettiğini söylemişsin, hala niye elin tetikte? Silah neden ateş edilecek pozisyonda duruyor? Silahın güvenlik kilidi niye kapalı?

Aile bu vurulma anını nasıl anlatıyor?

Aile sabahın dördünde yapılan bu keyfi aramaya, aranan kişinin orada olmadığının tespit edilmiş olmasına rağmen aramaya devam edilmesine tepkilerini dile getiriyor. Dilek’in ağabeyi Mehmet, Ankara katliamında bile bu kadar güvenlik önlemi alınmadığını ifade ediyor. Bu esnada Yüksel Moğultay dışarıdan içeriye giriyor, “Ben sana ne dedim? Sus demedim mi?” şeklinde bağırıyor. O esnada kamera görüntülerde olmayan o vurulma anı yaşanıyor. Yüksel Moğultay birden içeri girip insanlar ne olduklarını anlamadan silahını ateşliyor.

dilek doğan vurulma anı ile ilgili görsel sonucu

Sanırım hemen sonrasında da, izlediğimiz, ailenin tepkisini içeren o yürek bukan görüntüler yaşanıyor.

Evet. Tepkiler üzerine polis olay yerinden ayrılıyor, mahallenin yukarısında bulunan polis karakoluna gidiyor. Aile Dilek’i hastaneye götürürken – saat 04:30 suları – onlar da yeniden eve gelip arama işlemine devam ediyor. Olay yeri inceleme ve arama işlemi bittikten sonra sabah saat 06:30 gibi evden çekilip karakolda tutanaklarını tutuyorlar.

Davada yargılanan sanık Yüksel Moğultay hangi birimde görevli?

Özel Harekat Grubunun amiri.

Bu tip aramalarda Özel Harekat Timi genelde bulunur mu?

“İç Güvenlik Paketi” sonrası aramalara katılmaya başladılar, öncesinde rastlamıyorduk. Geliş sebeplerinin güvenliği sağlamak amaçlı olduğunu belirtiyorlar.

Peki güvenlik endişesinin olduğu bir yerde, ambulans ve acil durumlar için müdahale edebilecek bir sağlık ekibinin de olması gerekmez mi?

Bugüne kadar olduğuna rastlamadık. Dilek’in vurulduğu gün de yoktu. Hadi ambulans ve sağlık ekibi düşünülmedi, diyelim. Dilek’in vurulduğu anda polisin yapması gereken derhal 112’yi aramak, ambulans istemek. Peki polis ne yapıyor? Babayı yere yatırıp kelepçelemeye çalışıyor.

Dilek nasıl hastaneye götürülüyor?

Ağabeyinin arkadaşı 112’yi arıyor, ama ambulans beklenmeden akrabalarının arabası ile götürülüyor. Yolda ambulans ile karşılaşılıyor.Dilek ambulansa konuyor, ambulans şoförü en yakın hastanenin Baltalimanı olduğunu söyleyip oraya götürüyor. Orada müdahale edilememesi üzerine bu kez Okmeydanı Hastanesine getiriliyor. Bu süre çok uzun, daha erken müdahale edilmeliydi. Belki o zaman yaşama şansı da olabilirdi. Güvenlik için Özel Harekat’ta görevli polisleri aramalara katan zihniyet, yaşamı korumak, acil müdahalelerde bulunmak için ambulans ve sağlık ekibi bulundurmayı akıl edemiyor mu? Bu kadar mı basiretsiz? Elbette değil. Bu, hukuka, adalete ve vatandaşına verdiği değerle ilgili ideolojik bir yaklaşımın sonucu yalnızca.

Dilek yedi gün hastanede tutuldu? Bu süre içerisinde neler yaşandı?

Ölüm haberini internetten öğrendik. Ne bize ne de ailesine hastanede herhangi bir bilgi verildi. Biz ölüm haberini öğrendiğimizde Dilek çoktan otopsi için Adli Tıpa götürülmüştü. Böylece bizim otopsiye katılmamız da engellenmiş oldu. Bir anlamda Dilek’in naaşı bizden ve ailesinden kaçırıldı.

Dilek’in hastanede tutulduğu esnada size ve ailesine yönelik bir tehdit, baskı yaşandı mı?

Hastaneye götürüldüğü andan itibaren hastane içi ve dışı polislerle doldu, çembere alındı. Doktorlarla görüşmemiz engellendi. Hastane içerisinde her şeye müdahale ettiler. “Burada ne işiniz var?” diye sorduğumuzda Dilek’in hakkında soruşturma olduğunu söylediler. Tüm ısrarlarımıza rağmen soruşturmaya ilişkin yazılı bir talimat gösteremediler. Hayali soruşturmayı bir anlamda hastanede bulunmak için bir bahane olarak kullandılar. Dilek’in ölümünden hemen sonra ailesi hakkında da “görevi yaptırmamak için direnme ve kolluk kuvvetlerini yaralama” suçlamaları ile haklarında soruşturma başlatıldığını öğrendik.

Yaralamak mı? Görüntülerden izlediğimiz kadarıyla fırlatılan terlikler ve plastik sandalyeler var?

Evet, ama buna rağmen bu suçlama ile aile hakkında soruşturma başlatılabiliyor.

Rapor alan polis var mı?

Evet. Davanın tek sanığı olan Yüksel Moğultay, elinde ve kolunda çizik olduğu iddiası ile rapor almış.

Bu soruşturmayı hangi savcılık yapıyor?

Terörle mücadele savcıları.

Görevi yaptırmamak için direnme, kolda çizik oluşturan yaralama iddialarının terörle mücadele savcıları tarafından soruşturulması ne demek?

Ben de bilmiyorum. Dosyada kısıtlama kararı var. Dosyaya ilişkin bilgi de edinemiyoruz. Bu suçlamalar ile nasıl bir terör bağlantısı kurulabiliyor, bunu anlamak gerçekten mümkün değil.

Peki Yüksel Moğultay’ın sanık olarak yargılandığı davaya ilişkin soruşturma?

Soruşturmanın ilk başlarında şüpheli, Dilek’in ağabeyi Mehmet olarak kurgulanmıştı. Savcının verdiği ilk talimatta Mehmet şüpheli, polisler ise tanık sıfatı ile çağrıldı. İzlediğiniz görüntülerin dosyaya girmesi ve çözülmesi ile birlikte Memur Suçları Savcılığı tarafından Yüksel Moğultay hakkında soruşturma açıldı. Bu soruşturmada da ilk yapılan, kısıtlama ve gizlilik kararı verilmesi oldu.

Kısıtlama kararı sanık ve müdafi için değil miydi?

Evet, savcının talebi öyleydi. Fakat Sulh Ceza Hakimliği bu talebi genişletti ve Ceza Usul Kanunu’nda (CMK) olmayan bir tanımlama ile “tüm sujeler” için kısıtlama getirdi. Böyle bir tanım yok. Savcı da soruşturmada bir suje. Bu durumda savcıya da kısıtlama getirilmiş oluyor, öyle değil mi? (Gülüyor)

Bu soruşturmada ailenin ifadesi alındı mı?

Savcılık tarafından doğrudan bir çağrı yapılmadı. Bizim talebimiz üzerine savcı, ” getirin o zaman dinleyelim” dedi. İfade verdikleri sırada dosyadaki gizlilik kararından ve dosyadaki görüntülerden ailenin haberi yoktu. İddianamenin açıklanması ile birlikte görüntülerden haberdar olduk.

Savcı, davanın sanığı polis hakkında tutuklama talebinde bulunmadı mı?

“Tutuklama veya adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi” şeklinde ikili talepte bulundu. Böyle bir şey olmaz. Biz bugüne kadar böyle bir şey görmedik. Adli kontrol hükümlerinin uygulanmasını yeterli görüyorsan, o zaman neden tutuklama istiyorsun? Sen tutuklama talep edersin, hakimlik ne uygulayacağına kendi karar verir. Anlayacağınız tutuklama sadece şekli ve göstermelik olarak istenmiş.

Şu ana kadar anlattığın adliye sürecinden sonra Sulh Ceza Hakimliği tutuklamaya karar vermiş mi diye sormanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Elbette tutuklamaya değil adli kontrol hükümlerinin uygulanmasına karar verdi.

Uygulanıyor mu peki?

Bilemiyoruz, buna ilişkin bilgi alamadık.

Dava sanığı polis, görevine devam ediyor mu?

Etmediğine ilişkin bugüne kadar herhangi bir bilgiye ulaşamadık.

Peki sanık polis, Sulh Ceza Hakimliğindeki sorgusunda neler söylemiş?

“Gittik, bize saldırdılar. Biz arama yaparken aramanın yapıldığı yere, içeriye girmek istediler. Ben engelledim. Ağabey Mehmet namlunun kabzasından tuttu, ben silahı namlu ve dipçik kısmından tutuyordum. O sırada Mehmet silahı ateşledi” şeklinde ifade veriyor. Aramada yer alan diğer oniki polis de, aile tarafından polise mukavemet olduğunu, bunun karşısında olayın gerçekleştiğine dair tutanak tutuyor. Bu tutanakta dava sanığı polisin de imzası var.

Ama vurulma anına ilişkin, bildiğim kadarıyla dosyada görüntü yok. Polislerden vurulma anını gördüğünü ifade eden kimse de yok. Nasıl oluyor da hepsi mukavemete tanık oluyor?

Bu polislerin ilk verdikleri ifadelerde yalnızca sicil bilgileri var, kimlik bilgileri yok. Savcılıkta verdikleri ifadelerde ise sicil bilgileri yok, yalnızca kimlik bilgileri var. Dolayısıyla ifadelerini karşılaştırmamız ve aralarındaki çelişkileri tespit edebilmemiz pek mümkün olmadı. Görüntülerde de vurulma anı yok. Kamera kaydı yapan polis, ifadesinde, vurulma anı öncesinde olayın olduğu alanı çekmeyi gerektirecek bir bağrışma olmadığını söylüyor. Herhangi bir itiş ve kalkış olsaydı, emin olun kamera o tarafa yönelirdi. Terörle Mücadele Şubesinde görevli polisler bu tip durumları kaçırmazlar, çünkü ileride o kişi hakkındaki suçlamalar için bu görüntüler delil oluşturabilir. İddia edilen mukavemeti kanıtlayacak hiçbir görüntü ve delil yok.

Karartıldığını düşündüğün deliller var mı?

Dilek’i vuran silahın sanık polise ait olduğu kesinleşti. Evde boş bir kovan bulmuştuk, onu savcılığa teslim ettik. Onun da sanık polisin silahına ait olduğu ortaya çıktı. Fakat el svabına ilişkin delillerin karartıldığından şüpheleniyoruz. Sanık polisin el svabının temiz çıktığına dair rapor tutulmuş.

El svabını bilmeyenler için kısaca anlatır mısın?

El svabı ateşli silahlarda ateş sonrasında elde barut izinin kalmasını ve bunun tespit edilmesi anlamına gelir. Bu iz, her halükarda, silah ateşlendikten sonra çıkmayacak şekilde kalıcı olduğu anlamını taşımaz. Yıkama ile elden çıkabilir. Bunun için hemen olay sonrasında alınması gerekir. Sanık polisin de bu konuyu bilmemesi düşünülemez. Bu doğrultuda kasıtlı olarak bu delilin karartıldığını düşünüyoruz.

Dilek’in ağabeyi Mehmet için en başından kurgulanmış olduğunu söylediğin bir iddia var: Dilek’i ağabeyi Mehmet’in vurduğu. Bu durumda soruşturmanın en başında şüpheli olarak yer alan ağabeyinin el svabı alınmış mı?

Polisler ağabey Mehmet’e ulaşamadıklarını, bu nedenle de el svabını alamadıklarını söylüyorlar. Yalan. Mehmet, Dilek’in vurulduğu ilk andan itibaren kardeşinin yanında, hastanedeydi.

Otopsi raporunda ne deniyor?

Kesin rapor henüz gelmedi.

Sanık polis ne ile suçlanıyor? İddianamede hangi suçlamayla mahkemeye sevk edilmiş?

İhmali davranışla kasten adam öldürme.

İhmal?

Evet. Kasten adam öldürme olduğu bize göre açıkken savcı bir ihmal sonucu öldürme olduğunu belirtiyor. Fakat savcının iddianamede ihmalin ne olduğuna ilişkin bir değerlendirmesi söz konusu değil. Silahın emniyet kilidinin açık olmasını ihmal olarak değerlendirmiş olabilir ama dediğim gibi bu yalnızca bizim tahminimiz. Güvenlik açısından bir tehlikenin olmadığı, aranan kişinin o evde olmadığı bizzat polisler tarafından tespit edilmiş ve tutanağa geçirilmişken, nasıl olup da silahı güvenlik kilidi açık, ateş edecek pozisyonda tutmak ihlal olarak değerlendirebiliyor, anlamış değiliz. Olayda silah kullanılacak hiçbir durum yok, ihmal olması mümkün değil.

Ama bu sevk maddesinin ikinci fıkrasında, sanığa ceza verilebilmesi için ihmalin icrai davranışla eşdeğer olması gerektiği belirtiliyor. Bu durumda duruşmada ihlalin ağırlığı tartışma konusu yapılarak ve davayı bu çembere sıkıştırarak sanık polisin ceza almama durumu olabilir mi?

Evet, bu bir ihtimal ama mahkeme savcının sevk maddesi ile bağlı değil. Bu konuya ilişkin tüm itirazlarımızı yapacağız, olayın kasten adam öldürme olduğunu ve sanığın bu suçtan ceza alması gerektiğini talep edeceğiz. Yine ikinci ihtimal de, sanık polisin taksirle adam öldürmekten yargılanması. Bu durumda da çok az bir ceza alır. Fakat biz yine de, başından beri var olan tüm hukuksuzluklara rağmen mahkemenin açık delilleri göz önünde tutarak kasten adam öldürmekten ceza vereceğini umuyoruz.

Duruşma ne zaman?

17 Şubat Çarşamba günü, saat 10:00, Çağlayan Adliyesinde.

Büyük salonda mı?

Talepte bulunduk, fakat talebimize ilişkin henüz olumlu bir cevap alamadık. Bekliyoruz.

Davaya nasıl hazırlandınız?

Bu tür dosyalarda kolektif çalışıyoruz. Meslektaşlarımız deneyimlerini birbirleriyle paylaşıyorlar. Bu dosyada da çalışmaya başlamadan önce avukat arkadaşlarımıza bir duyuru yaptık. Bu duyurunun sonucunda oniki kişilik bir avukat grubu oluştu ve birlikte çalışmaya başladık. Dosyayı inceledik, hukuku aykırılıkları tespit ettik ve yapılması gerekenlerin listesini çıkardık. Olayın geçtiği mahalin canlandırılması için krokiler hazırladık. İlk duruşmaya yetişitirebilirsek olayı anlatan bir de animasyon hazırlığımız var.

Sanık mahkemeye getirilecek mi?

Bilemiyoruz. SEGBİS yoluyla dinleme durumu olursa buna elbette itiraz edeceğiz. Sanığın tutuklanması talebimizi yineleyeceğiz. Son sekiz yılda 138 insan polis tarafından katledildi. Bu sayı, bu kişilerin tutuksuz yargılanmaları ve ceza almamaları nedeniyle her geçen gün artıyor. Bu nedenle mahkemenin, tutuklanma ve diğer taleplerimizi bu korkunç tabloyu dikkate alarak değerlendirmesi gerektiğini bir kez daha mahkemede vurgulayacağız. Mahkeme adil bir şekilde yargılama yapacağını, yargı zihniyetine hakim olan devlet görevlilerini cezalandırmama ideolojik kıskacına hapsolmayacağını bize ispat etmeli. Şüphe için yeterli nedenimiz var. Bu konuda ispat yükü mahkemenin.

Neden bu dava önemli?

İnsanlar kendi güvenliklerinin, yaşamlarının, bizzat devlet gücünü kullanan kişiler tarafından tehdit edilmemesi ve ortadan kaldırılmaması için bu ve benzeri davalara sahip çıkmalıdırlar. Devlet görevlilerinin sebep olduğu hak ihlalleri nedeniyle cezalandırılıyor olması, bu tip eylemlerde bulunmaya teşebbüs edeceklerin bir kez daha düşünmesini ve hak ihlallerinin kısmi de olsa engellenmesini sağlayacaktır. Bu belki ufak bir adımdır. Yargı mücadelenin yalnızca bir ayağıdır. Fakat buradan çıkaracağımız ceza, tek bir kızımızın hayatını bile kurtarsa bu büyük ve de önemli değil midir?

Son sözler…

Dilek hepimizin kızıdır ve o gün orada devlet kurşunuyla hepimiz öldürüldük. Daha fazla öldürülmemek için bu davalara sahip çıkalım.

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.