HAPİSHANELER “YATILACAK” YERLER DEĞİL; DİRENİLECEK YERLERDİR!

HAPİSHANELER TATİL YERİ DEĞİL; FAŞİZMİN TECRİT EDİP YALNIZLAŞTIRMA, TERÖRİZE EDİP İMHA ETME ALANLARIDIR!

FAŞİZME KARŞI DİRENMEK BİR ZORUNLULUKTUR

DİRENMEYENLER, FAŞİZMİ NORMALLEŞTİRENLER SUÇLUDUR!

“Gezi Davası” olarak adlandırılan Osman Kavala, Sosyal Haklar Derneği (SHD) yöneticileri ve Mücella Yapıcı’ya açılan davanın karar duruşması 25 Nisan 2022’de görülmüştü. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi; 4,5 yıldır tutuklu olan Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermişti.

Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi’ye ise 18’er yıl hapis cezası verilerek; duruşmaya gitmediği için Yiğit Ali Ekmekçi hariç diğerleri tutuklanmıştı.

Duruşmaya katılarak faşizmin yargısına güvenlerini gösteren “Gezi Davası” tutsakları, 18 yıl hapis cezası alınca şaşırdılar. Çünkü beklemiyorlardı.

Çiğdem Mater bunu şöyle ifade etmişti: “2020 yılındaki beraatımızın ardından hem siyasi iktidarın tepkilerini, hem de savcının ısrarını düşünürsek bir ceza bekliyordum; ancak tutuklama beklemiyordum. Hele ki yurt dışı çıkış yasağına rağmen Almanya’dan dönmüş ve pasaportumu İstanbul Havalimanı’nda polise teslim etmişken ‘kaçma şüphesi’ ile tutuklanmam hiç mantıklı değil elbette. Cezaevine gittikten sonraki sabah, eşyalarımız gelene kadar yaşadığımız durum pek kolay değildi.” (21 Mayıs 2022, Sözcü)

Faşizme karşı mücadele etmek, solcu olmanın en temel, en önemli değerlerinden biridir. Ve faşizme karşı
mücadele etmenin zorunluluğu ise bedel ödemeyi göze almaktır. Faşizmi tanımadan, ona karşı mücadele etmeden, bedel ödemeyi göze almadan, sol görünmeye çalışan; Çiğdem Mater, Mücella Yapıcı vd. “Gezi Davası” tutukluları faşizmin hapishane politikasını da tecriti de anlamadılar. Daha doğrusu anlamak istemediler.

OSMAN KAVALA

Emperyalizmin beslemesi Osman Kavala da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alınca, SEGBİS’le katıldığı duruşmada, mahkeme kararı okunurken, kollarını birleştirip duvara yaslanarak gülmüş ve “saçmalık”
demişti. Biz de dedik ki “Saçmalık” değil,

FAŞİZM!

Mücella Yapıcı ve Çiğdem Mater, tutuklanmalarının ardından 10 Mayıs 2022’de Sözcü gazetesine verdikleri
röportajda, tutsaklığı neredeyse bir tatil gibi gördüklerini anlatıyorlardı.

Mücella Yapıcı, Haziran Ayaklanması’nda katledilen gençlerin ailelerine verdikleri destekten ötürü teşekkür ederken; tutukluluklarıyla ilgili olarak “Geçcek, geçcek…” yorumunu yapmıştı.

Tutuklanmayı MANTIKSIZ bulanlar, hala KENDİLİĞİNDEN geçmesini bekliyorlar. Sanki sözünü ettikleri basit bir hastalık, gribal bir enfeksiyon… Oysa bunun adı FAŞİZM!

Faşizmin yasal zorbalığı öyle BEKLEYEREK geçmiyor, GEÇCEK diyerek geçmiyor, DİRENMEYEREK hiç geçmiyor.
Faşizm, kendi politikalarının bir milim bile dışına çıkan herkesi, düzeniçi ve sivil toplumcu bile olsa, herkesi dize getirmek için saldırıyor.

Mücella Yapıcı ile Çiğdem Mater sanki tatildelermiş gibi, taytlarıyla fotoğraf çektiriyorlar. Hapishanede yaşamın nasıl geçtiğini şöyle anlatıyor Çiğdem Mater; “Günümüz çoğunlukla avukat görüş alanında avukat ve milletvekili görüşleri ile geçiyor. Günde üç saat havalandırma hakkımız var. 37×7 adımlık bir avluda geçiriyoruz bu zamanı. Cezaevinin fena olmayan bir kütüphanesi var. Kitap sorunumuz yok. Hatta sırada bekleyen çok kitap var. Birinci haftanın sonundan itibaren mektup almaya başladık. Tabii ciddi bir mektup mesaimiz oluyor. Temizlik, yemek derken gün geçiyor. Gündüzleri yakalarsak yemek ve kadın programlarına takılıp dehşete kapılıyoruz.

Akşamları Mücella’nın dışardayken de takip ettiği dizileri mecburen izliyorum, biraz zor tabii :)”

Mücella Yapıcı ise televizyon izleyip izlemedikleri sorusuna, “Ne bulursak izliyoruz. Ancak özellikle haberler konusunda Halk TV ve Fox TV başı çekiyor. Dizilerimiz var. Magazin bile izliyoruz. Çiğdem’in sinemacılığını taciz eden dizilerim bile var… Garibim ne yapsın sesini çıkaramıyor; ancak beni insan hakları örgütlerine şikayet etmekle tehdit ediyor. Bu arada şunu söylemek lazım, cezaevi televizyonunda her kanal çekmiyor.” cevabını veriyor.

Hapishaneleri tatil yeri gibi gören Yapıcı ve Mater, magazin ve dizi izleyip, kitap okuyup, spor yapıp tutukluluk sürelerinin GEÇCEĞİNİ bekliyorlar.

MÜCELLA YAPICI

HAPİSHANELERİ DİRENİLECEK YER DEĞİL;
YATILACAK YER OLARAK GÖRENLER,
FAŞİZM GERÇEĞİNDEN BU KADAR UZAK OLANLAR, EN GENEL ANLAMDA SOLCU DAHİ OLAMAZ!

Söylediklerinde, kendilerini tutuklayan faşizme kin yoktur; çünkü sivil toplumcuların tarih ve sınıf bilinci
yoktur. Bu nedenle hapishanede günlük yaşamlarını ona göre düzenliyorlar. Dizi ve magazin programları izleyip, spor yapıp, sanki kamptaymışçasına ele alıyorlar. Bu faşizmi tanımamaktır, bu direnmemeyi, bedel ödememeyi meşrulaştırmaya çalışmaktır. Faşizm ile halklar arasındaki çelişkiyi yumuşatmaya kalkmaktır.

Tutsaklık sürecinde kitap okuyabilmeyi, sanki etütteymiş, eğitim kampındaymış gibi anlatıyor Mücella Yapıcı: “Bakırköy Kadın Cezaevi’nin bir kütüphanesi var. Dilekçe ile liste istiyorsunuz. Bu arada cezaevi bir
dilekçeler diyarı. Aklınıza gelen her şey için dilekçe yazıyorsunuz. O listeden 14 gün için üç kitap seçebiliyorsunuz. Çok uzun yıllardır alanımla ilgili araştırma, rapor, dava dilekçesi vb. gibi kurmaca olmayan kitaplar okuduğum için ne yazık ki çok fazla roman, öykü vb. kitaplar okuyamıyordum. Şimdi bol bol roman okuyarak bu açığı kapatacağım. Bakalım ne kadar sürer. Zira ilk altı kitapta yine ‘uluslararası cezaevi
standartları’ kitabını istemeden edemedim.”

BU ANLATIMLARDAN HANİ NEREDEYSE, HAPSE GİRİP 18 YIL YATASINIZ GELİYOR!

Tek bir delil olmadan özgürlüğü gasp edilmiş, 9 metrekarelik bir hücreye 2 kişi kapatılmış, kitap hakkı
sınırlandırılarak gasp edilmiş, vitaminleri verilmeyerek sağlık hakkı gasp edilmiş, dilekçe bürokrasisiyle
kuşatılmış; ama öyle ballandıra ballandıra anlatıyorlar ki; magazin programı izlemeyi öyle bir meşrulaştırıyorlar ki; direnmemek normalleştiriliyor.

“Faşizmin zulmü yoksa direniş de yok” anlayışını makul, masum, normal hale getirmek istiyorlar.

Neden?

Çünkü faşizm varsa direnmek bir zorunluluktur. Direnmek ise bedel ödemeyi gerektirir. Bedel ödemek
de öyle kolay olmayınca, başa dönüyorlar ve tanımları değiştiriyorlar. Faşizmi normalleştirmelerine izin vermeyeceğiz.

Faşizmin tecrit gerçeğini Çiğdem Mater şöyle anlatıyor aslında: “Her gün birkaç dilekçe veriyoruz. Ama sağlığım için gerekli vitaminlerimi 2 aydır alabilmiş değilim. İki aydır tek başına kalan Mine ile bir araya
gelme talebimiz karşılanmıyor. Biz de Mücella Hanım ile toplam 9 metrekarelik bir yerdeyiz. Yaşam alanımız 4 metrekare. Sağlık konusundaki dilekçe ve taleplerimize duyarsızlar. Kan testimin sonuçlarını görmek için kaç dilekçe vermek zorunda kaldım. Mine hala göremedi. Sağlığım için gerekli olan düzenli kullandığım destekleyici vitaminleri iki aydır alabilmiş değilim.”

ÇİĞDEM MATER

Hak gasplarını onlar da yaşıyorlar; ama bunu sadece “MANTIKSIZ” buluyorlar, direnmiyorlar… Şaşkınlıkla
ama tatil kampına gider gibi gittikleri hapishanelerin öyle olmadığını anlayınca bu sefer bir telaş aldı onları.

18 yıl böyle geçer mi? Kitap oku oku nereye kadar?

Magazin izle dizi izle ama nereye kadar?

Kafalarına bir taş düşmüş gibi 100 gün sonra anlamaya başladılar gerçekleri.

3 Ağustos 2022’de tutsaklıklarının 100. günüydü. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın tutukluluklarının 100. günü doldu. 100 gündür tutsaklar. 100. gün nedeniyle eylemler yapıldı ve “ADALET BİR GÜN HERKESE GEREKECEK” diyerek açıklamalar yapıldı.

Can Atalay’ın babası Mustafa Atalay, 3 Ağustos 2022 tarihinde tutukluluğun 100. günü nedeniyle yapılan eylemde bir konuşma yaparak “İstibdadı yeneceğiz…” dedi…

Faşizme faşizm, zulüm düzeni diyemiyorlar. İSTİBDAD(*) deyince zulüm, zulüm olmaktan çıkıyor sanki!

Neden kelimeleri çarpıtıyorlar? Çünkü adına faşizm deseler, mücadele etmeleri de gerekecek. Çünkü
faşizme karşı mücadele etmek zorunluluktur ve tek yol direnmekten geçer. Onların yolu ise dizi izlemekten, tatil gibi ele almaktan geçiyor.

Adalet bir gün herkese gerekecek tespiti yanlıştır; adalet zaten en temel haktır. Adaletin olabilmesi için adaletsizliği yaratan sınıflı sömürüye dayalı düzenin yıkılması gerekir. Adalet mücadelesi öyle hapishanelere elini kolunu sallayarak, tatile gider gibi giderek verilmez. Adalet öyle bir haktır ki, ekmeğimizde tuz, kitabımızda söz, ocağımızda ateş gibidir. Bir gün değil her gün gereklidir ADALET!

Geçcek diyerek gelmez… Adaleti almayı bilmek gerekir. Dolarların emrindeki adalet değil bizim istediğimiz, halkın adaletidir…

Faşizmle yönetilen bir ülke olduğumuz gerçeğini görmeyen “Gezi” davası tutukluları için daha bir yıl dolmadan, 100 gündür tutuklu oldukları için eylem örgütlendi.

Faşizmi daha yeni yeni tanıyorlar. Daha doğrusu faşizm gerçeğiyle daha yeni tanışıyorlar; ama onu kavramaları ve çözümlemeleri mümkün değildir…

“TATİL KAMPINDA” 100 GÜN GEÇİRİNCE
“TATİL” DE SIKIYOR TABİİ ARTIK.
FAŞİZM GERÇEĞİ ELLERİNDE PATLIYOR.

Faşizmi SAÇMALIK, hapishaneyi tatil kampı; bedel ödemeyi kendilerinden uzak görüyorlar.

Bedeli kim öder?
Devrimciler öder, halk öder… Sivil Toplumcular faşizme karşı değil ki; düzenin değişmesini istemiyorlar ki, o zaman bedel ödemek bizden uzak diye düşünüyorlar.

Gökhan Yıldırım’a 46 yıl 10 ay hapis cezası verildi. Tek bir delil yok!
Bir tecavüzcü ve bir katilin yalan ifadeleriyle verildi bu ceza… Gökhan bu yasal zorbalık karşısında bedeniyle direniyor. Sibel Balaç’a, sık seyahat ettiği, demokratik eylemlere katıldığı için 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi.

Yasal zorbalığa karşı direnmek zorunluluktur. Sivil toplumculuğun özünde, mantığında direniş değil uzlaşma vardır. Bu nedenle de hapishaneleri direnilecek yerler değil; yatılacak yerler olarak görürler.

TUTSAKLIK DİZİ İZLEYEREK,
KİTAP OKUYARAK,
MAGAZİN İZLEYEREK GEÇMEZ.
TUTSAKLIK FAŞİZME KARŞI MÜCADELE İLE
DİRENEREK, ÜRETEREK GEÇİRİLMELİDİR.
AKSİ TAKDİRDE ÖĞÜTÜLÜRSÜN!
FAŞİZME KARŞI DİRENMEMEK SUÇTUR,
FAŞİZMİN HAPİSHANELERİNİ
MAKUL HALE GETİRMEK,
“TATİL KAMPI GİBİ” GÖSTERMEK
FAŞİZME HİZMET ETMEK DEMEKTİR!
FAŞİZMİN SUÇUNA ORTAK OLMAYIN,
FAŞİZME KARŞI DİRENİN!
HAPİSHANELER YATILACAK YERLER DEĞİL;
DİRENİLECEK YERLERDİR!

  • İstibdad: Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi. *
    Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak. Allah’ı ve adaletini unutarak dinsizdarane bir zulümle hüküm ve idare etmek.

HALK OKULU DERGİSİ – Sayı: 145 21 Ağuıstos 2022

Sosyal ağlarda paylaşın