HALKI ADALETSİZLİKLE, İŞKENCELERLE SİNDİRMENİZE İZİN VERMEYECEĞİZ FAŞİZMİN YARGISINA TESLİM OLMAYACAĞIZ!

HALKI ADALETSİZLİKLE, İŞKENCELERLE SİNDİRMENİZE İZİN VERMEYECEĞİZ
FAŞİZMİN YARGISINA TESLİM OLMAYACAĞIZ!
AYTEN ÖZTÜRK, AYTAÇ ÜNSAL, ALİ OSMAN KÖSE’YE ÖZGÜRLÜK!

Bir ülkenin niteliğini, nasıl yönetildiğinin
en temel göstergelerinden biri hukuk sistemidir. Çünkü hukuk sınıfsaldır. İktidar kimin elindeyse, doğal olarak yargı sistemi ve adalet mekanızması da o sınıfı korur.

Sürekli faşizmle yönetilen ülkemizde; halkımız gözaltına alınma şeklinden, karakol-emniyet-savcılık ve hapishanede geçirdiği yıllara kadar hiçbir aşamada adaletin işlediğini görmez. Halkı cezalandırmak, yıldırmak, korkuyla teslim almak için kurulmuş bir mekanizmadır bu.
Basında, cumhurbaşkanından diğer burjuva siyasetçilerine kadar hepsi “yargı bağımsızlığı”ndan, “tarafsız/bağımsız/adil mahkeme karar- ları”ndan bahseder. Ancak bu, koca bir yalandır. Bunu tamamlayan diğer bir yalan da “güçler ayrılığı”ndan söz edilmesidir. Yani ‘yasama ve yürütme, yargının işine karışmaz-karışamaz; çünkü Türkiye demokratik bir hukuk devleti’dir derler.
Gerçek ise; sürekli faşizmle yönetilen yenisömürge bir ülkede demokrasi olamayacağıdır. Kültürden sanata, spordan hak ve özgürlüklere, çevre sorunundan yargı sistemine, ekmeğin fiya- tından asgari ücrete kadar her şeye emperyalizm karar verir. Elbette böyle bir düzende, basınından ordusuna, müziğinden üniversite yönetimlerine kadar HER ŞEY HALKA KARŞIDIR!
İşte böyle bir ülke tablosunda en temel talep ADALET’tir. Yaşamın her alanında, halkın her kesimi adaletsizliğe uğruyor. Haksız yere işten atılıyor, açlığa mahkum ediliyor, aşağılanıyor, mahkemelerde süründürülüyor, katledilen çocukları için adalet isterken hakkında davalar açılıyor, faşizme koltuk değnekliği yapmayan herkes “düşman-terörist” ilan ediliyor.
Böyle bir ülkede demokrasi mücadelesi, haklar ve özgürlükler mücadelesi yürütmek çok bedel ister. Bu nedenle bizim ülkemizde demokrasi mücadelesini de devrimciler vermek zorundadır. Faşiz- me karşı her koşulda direnen sadece devrimcilerdir ve en ağır haksızlıklara, işkencelere, baskınlara, adaletsizliklere uğrayan biziz.

Bu adaletsizlikleri yazdığımız, siyasi gerçekleri açıkladığımız için, 70. sayımızı hazırladığımız şu sıralarda dergimiz faşist AKP’nin
katil polisleri tarafından basılıyor.
Ama bir an olsun gerçekleri halka açıklamaktan, faşizme karşı mücadeleyi örgütlemekten vazgeçmeyeceğiz! Her an halkımızın içinde olacak ve demokratik halk iktidarı programından milim sapmayacağız! Basılan bürolarımız, işkenceye alınan arkadaşlarımız için adalet istemekten, adalet mücadelesi yürütmekten geri durmayacağız!

FAŞİZMİN YARGISININ DAYANAKLARI: İftiracı İtirafçılar, Gizli Tanıklar, Cübbeli Cellatlar, Tetikçi Savcılar…
2019-2020, halk için adalet mücadelesinin ölüm pahasına, tutsaklık pahasına verilmesi gerektiğini ülkemiz ve dünya halklarına gösterdiğimiz bir süreç oldu. Faşizmin yargısının, asla halka adalet sağlamayacağını, halkın avukatları, halkın sanatçıları ve özgür tutsakların dava dosyalarında somutlandı.
Emperyalizm; işbirlikçi oligarşiye, devrimcileri tecrit edip yalnızlaştırma, terörize ederek imha etme talimatı verdi. AKP, işkenceci polislerine dev- rimcileri katletme, katledemediklerini yıllarca hapishanelerde çürütme talimatı verdi.
MİT ve siyasi polis, hukukçu sıfatıyla hiçbir ilgisi olmayan faşist birkaç savcı ile el ele verip, hapishanelerde “zayıf halka” arama yarışına girdi. Sayısız özgür tutsak, hastane veya avukat görüşü bahanesiyle hücrelerinden alınarak işbirliği teklif edildi. Tahliye olanlar, kapıdan yeniden gözaltına alınarak işkence-tehdit-şantaj gibi bilindik yöntemlerle işbirlikçileştirilmeye çalışıldı.
Elbette özgür tutsaklar, her biri bir tokat etkisi yapan cevaplarla karşılık verdi faşizme. Ancak bunlardan bir elin parmakları kadar olanı, önüne konulan her şeyi imzalama onursuzluğunu kabul ederek hain oldu.
Aynı iftiracı itirafçılar, yüzlerce kişinin dosyasında “gizli tanık”, “açık tanık” sıfatlarıyla ifade verdi. Bu ifadeler, gerçek bilgiler değil, MİT ile savcıların masa başında yazdığı senaryolardı. Bu nedenle duruşmalarda öyle akıl dışı sahneler yaşandı ki, bunun hukuki hiçbir izahı yapılamazdı. Faşizmin var olan yasaları dahi işletilse, iftiracıların “öyle

olduğunu sanıyorum, bir yerde duymuştum, herhalde öyledir” gibi cümleler, ceza gerekçesi olamazdı.
Ayten Öztürk, Mehmet Özdemir, Grup Yorum ve Halkın Hukuk Bürosu davaları, hasta tutsaklar Aytaç Ünsal ve Ali Osman Köse’nin tahliyesinin keyfi olarak engellenmesi vd… Faşizmin aynası olan nitelikte dosyalardan bazılarıdır.

AYTEN ÖZTÜRK DEĞİL, İŞKENCECİLER TUTUKLANSIN!
İŞKENCEYLE AYTEN’İN BEDENİNE 898 YARA AÇANLAR CEZALANDIRILSIN!

Ayten Öztürk 8 Mart 2018’de Lübnan’da, Beyrut Refik Hariri Havaalanında gözaltına alındı. 5 gün sonra başına çuval geçirilerek MİT tarafından özel uçakla Türkiye’ye kaçırıldı. 6 ay boyunca falaka, cinsel taciz, elektrik verme, sıcak ve soğukta bırakma,
kaba dayak, saç yolma da dahil envai çeşidiyle sistematik işkence yaşadı.
Yoldaşından haber alamayan Halk Cepheliler “Ayten Öztürk Nerede?” sloganıyla bir kampanya başlattı. Lübnan, Suriye, Avrupa ve Türkiye’de sorulabilecek her yere ulaşmaya ve Ayten’i bulmaya çalıştılar. Sonuç alınamayınca merkezi olarak eylemlilikler süreci başladı.
En akıl almaz işkencelere rağmen, ne Ayten’e gerçek dışı bir şeyi söylemeyi ne de ihaneti kabul ettirebildiler. Öyle acizdi ki işkenceciler “kafanın içindekileri çıkart” diyerek Ayten’in kafasını duvarlara vurdular. Ama o kafanın içindeki; tarihsel ve siyasal haklılıktı, tarih ve sınıf bilinciydi, halk ve vatan sevgisiydi. Hiçbir koşulda çıkarılamazdı.
Kampanya nedeniyle iyice teşhir olan AKP, Ayten’i teslim alamayacağını anlayınca, 28 Ağus- tos 2018 gecesi, Ankara’da bir tarlaya bıraktı. Hemen ardından TEM (Terörle Mücadele Şubesi) polisleri gelip gözaltına aldı. Resmi gözaltında 3 gün tutulan Ayten, apar topar tutuklanarak Sincan Hapishanesi’ne götürüldü.
Savcı ve hakimler, sorması gereken soruları sormadı, Ayten’in anlattıklarını dinlemedi.

  • Ayten, Lübnan’dan Türkiye’ye nasıl gelmiş- ti?
  • Türkiye’ye hangi yolla, ne zaman giriş yap- mıştı?
  • 6 ay boyunca nerede tutulmuştu?
  • Bedenindeki 898 yara neden ve nasıl açıl- mıştı?
  • İşkence talimatını kimler vermiş ve kimler uygulamıştı?
    Bu sorular, Ayten’in göstermelik olarak yargılandığı Ankara 16. ACM, Yargıtay 5. Ceza Dairesi ve İstanbul 3. ACM heyetleri de bu soruları sormadı. Ayten’in anlattıklarını ve işkence suçunu yok saydı.
    Değer ve geleneklerini korumakta, işkencecilerin cezalandırılmasında ısrar eden Ayten hakkında, şimdi iki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istiyorlar. Ayten’in dosyası, hukuksuzlukları görmek için hukukçu olmayı gerektirmeyen bir dosyadır.
    Ortada yine bilindik iftiracı itirafçı ifadesi var. Ancak iftiracının söylediklerini ‘doğru’ kabul etsek bile, ortada bir SUÇ YOKTUR! Biraz daha ayrıntılandıralım.
    Ayten’in cezalandırılmasına gerekçe, 2008 yılında İstanbul Okmeydanı’nda gerçekleştiği söylenen olay şöyledir: Selahaddin Cirit isimli kişi, bir çocuğa tecavüz ediyor. Olay mahallede devrimcilere haber veriliyor. Devrimciler, tecavüzcüyü mahallenin ortasında teşhir ediyor ve tecavüzcü onlarca kişiden aldığı darbelerden ötürü ölüyor. Bu olay sırasında Ayten Öztürk, kaldırımda olayı izliyor.
    Bu dosyada adı geçenler BERAAT EDİYOR. Ancak devlet, ne tecavüz suçuyla ne de tecavüze uğrayan kız çocuğuyla değil, ‘kaldırımda duran’ Ayten Öztürk’ü suçlu ilan etmekle meşgul. Tekrar ediyoruz; iftiracının söylediklerini doğru kabul etsek dahi, Ayten’in suçu nedir? ‘Anayasayı ihlal’ ve ‘kasten adam öldürmeye azmettirmek’ bu olayın neresindedir?
    O sırada o semtte veya o sokakta bulunmak mı, yoksa sokakta olayı izleyen yüzlerce kişiden biri olmak mı? Nedir suç? Biz söyleyelim.
    Suç, işkenceye direnmektir. Suç, devrimcilik yapmaktır. Suç, devletin işkence suçunu, ‘MİT Çiftliği’ni açığa çıkarmaktır, ‘beni değil işkencecileri cezalandırın’ demektir. Yani Ayten’in ‘bağışlanmaz büyük suç’u adalet istemektir!

FAŞİZM, HALK İÇİN AVUKATLIK YAPMAYI, HALKA ADALET İSTEMEYİ SUÇ SAYIYOR! YARGILAMA USULLERİ AYAKLAR ALTINA ALINARAK YAPILAN 3 DURUŞMAYLA HALKIN AVU- KATLARINA 159 YIL HAPİS CEZASI VERİLDİ!
215 GÜN ÖLÜM ORUCUNUN ARDINDAN “SAĞLIK DURUMUNDAN ÖTÜRÜ 1 YIL İNFAZ ERTELEME” KARARINA RAĞMEN, POLİSİN PUSUSUYLA YENİDEN TUTUKLANAN AYTAÇ ÜNSAL VE HALKIN AVUKATLARINA ÖZGÜRLÜK!

Aytaç Ünsal, diğer Halkın Hukuk Bürosu avukatları gibi, Ayten Öztürk hakkında da yalan ifade veren Berk Ercan adlı iftiracı hainin yalanları nedeniyle tutuklandı. İftiracıların söyledikleri doğru kabul edilse bile, dosyada SUÇ YOKTUR!
Aytaç Ünsal ve halkın avukatları, ilk duruşmada tahliye edildiler; ancak bulundukları hapishanelerden çıkarılmadılar. Çünkü dönemin Adalet Bakanı Yardımcısı Selahattin Menteş, hapishane müdürlerine dışarı çıkarıl- mamaları gerektiğini; çünkü yeniden tutuklama kararı çıkaracaklarını söyledi.
Sabaha karşı otoban kenarına bırakıldılar ve haklarında 10 saat sonra yeniden tutuklama kararı verildi.
Mahkeme heyeti, görevden alınıp, yerine Akın Gürlek adlı cübbeli cellat atandı. Akın Gürlek, hain Berk Ercan’ı 2017 yılında tutuklayan hakimdi. Yalan ifadelerini o almıştı. Berk Ercan’ın davasıyla halkın avukatlarının davasının birleştirildiği İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın hakimi de AKP’nin emir eri Akın Gürlek’ti. Böyle biri hakimlik yapamazdı, böyle bir dosyada adil olamazdı ve tam da bu nedenle 37. ACM başkanı yapıldı.
141 DHKP-C dosyasında ve bazı FETÖ davala- rında da ‘tanık’lık yapan itirafçı İsmet Özdemir, SEGBİS ile alınan ifadesinde “Hakim Bey, ben çok mahkemede tanığım, bu hangi mahkeme bilmiyorum” dedi ve hakim söylemesi gerekenleri ‘hatırlattı’!
Cumhuriyet Savcısı, önce sahte tanık Kenan Doruk’un ifadesini imzaladı. Kenan Doruk kod adlı kişinin verdiği iki ifadenin birbirinden farklı olduğu görüldü. Soru üzerine savcı “böyle bir gizli tanık yok” dedi. Gerçekte var olmayan ‘tanık’ ifadesi, ceza gerekçesi sayıldı.

  • Dosyaya giren dijital delil torbaları 167 gün sonra, yargılanan avukatlar ve vekilleri olmadan açıldı. Delillerin asılları ve kopyaları HHB avukatlarına ve onların avukatlarına verilmedi. Mahkemenin atadığı bilirkişi Tuncay Beşikçi, “dijital delillerin delil niteliği bozulmuştur. Aradan geçen zamanda manipülasyon yapılıp yapılmadığı bilin- miyor” dedi. Polisin üstünde oynamaya yapmış olabileceği bilirkişi raporuyla da tasdiklenen dijitaller, cezaya gerekçe yapıldı!
  • Avukatlar salondan atıldı, tutsak avukatların savunmaları sürekli bölündü. Duruşma salonunda jandarmanın saldırısına uğradılar. Karar; halkın avukatlarının savunmaları alınmadan, son sözleri sorulmadan, onların ve avukatlarının yokluğunda boş salona okundu!
  • İstinaf Mahkemesi, cezaları onadı. Hem de, dosya inceleme tarihinden 1 gün önce! Yani 70 klasörlük dosyayı değil inceleyip değerlendirmek, dosya önlerine gelmeden önce karar zaten talimatla verilmişti!
    İşte bu nedenle Halkın Avukatları, sözü direnişe bıraktılar. 3 Ocak 2020’de Av. Ebru Timtik, 3 Şubat 2020’de Av. Aytaç Ünsal, adil yargılanma talebiyle direnişe başladı. “Hapishanede kalamaz” raporunun ardından tahliye edilmeleri gerekirken, zorla müdahale için ayrı hastanelere kaçırıldılar.
    Ölüm orucunun 238. gününde, adalet savaşçısı Ebru Timtik 27 Ağustos 2020’de şehit düştü. Ülkeden ve dünyadan avukatlar, hukuk örgütleri, bu adaletsizliğe karşı adalet talebini yükseltti. Bugüne kadar görülmemiş bir sahiplenme ortaya çıktı ve siyasi zafer kazanıldı.
    Av. Aytaç Ünsal hakkında 1 Eylül 2020’de, sağ- lık durumunu gösteren raporlar nedeniyle “1 yıl infaz erteleme’ kararı verildi. Ancak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tahliyeyi engellemeye çalışsa da 3 Eylül’de özgürlüğüne kavuştu. Ertesi gün baro başkanları, milletvekilleri, hukukçular, aydınlar ve sanatçıların; sürecin takipçisi olacakları sözü üzerine direnişe ara verdiğini açıkladı.
    Tahliyesinin ardından, Helin ve İbrahim’in kal- dığı Armutlu Direniş Evi’ni, Zafer Evi’ne çevireceklerini ilan ederek tedavisine başladı. Ancak Ar- mutlu’da neredeyse her hafta ev baskınları gerçekleştirildi. Kapısında sürekli akrepler ve polisler bekletildi. Üst üste Zafer Evi basıldı!
    9 Aralık 2020’de, Edirne’de arkadaşıyla yemek yedikten sonra bindiği araçta gözaltına alındı. Basında Aytaç Ünsal’a yapılan işkencelerin görüntüleri ve fotoğrafları yayınlandı, hem de “terörist, yurt dışına çıkarken sınırda yakalandı” yalanıyla. 11 Aralık’ta tutuklandı.
  • Aytaç Ünsal hakkında, bulunduğu yeri terk etmeme, adli kontrolü yoktur!
  • Şehir dışına çıkarken bildirimde bulunma zorunluluğu yoktur!
  • Sınırdan değil, şehir merkezinden gözaltına alınmıştır.
  • Edirne’ye girişte GBT kontrolünde kimliğinde bir sorun çıkmamıştır. ‘Kaçarken’ değil, şehir merkezinde bindiği araçta polisin pususuyla gözaltına alınıp işkence görmüştür.
  • Tutuklanma nedeni “adli kontrole uymama veya yurt dışına kaçma” değildir. İnfaz erteleme kararı, keyfi olarak kaldırılınca eski davasından tutuklanmıştır.
    Soysuz Süleyman, işkenceci polisleri ve basını hazır ederek, Aytaç’ın yolu üzerinde korsan taksi kılığında pusu kurmuştur. Alenen söylenen yalanlarla, televizyonlardan yapılan yayınlarla ‘terör-terörist’ demagojisiyle kendi suçlarını örtme çabasındadır.
    Direnişin ve kazanılan zaferin hazımsızlığıyla, talimatla işkence yaptırıp tutuklatmıştır.

HASTA TUTSAK ALİ OSMAN KÖSE’YE ÖZGÜRLÜK!

Ali Osman Köse, 37 yıldır faşizmin hücrele- rinde gördüğü işkenceler ve tecrit nedeniyle hastalanmış bir özgür tutsaktır. Hipertansiyon, denge ve hafıza sorunu başta olmak üzere birçok sorun yaşamaktadır.
Avukatlarının ısrarlı çabaları ve dışarıda yürütülen kampanya sayesinde Ali Osman Köse, Namık Kemal
Üniversitesi Sağlık Kurulu raporunda “tek başına kalabilir” denilmektedir.
Ardından muayene için Adli Tıp Kurumu (ATK) sevki gerçekleşti.
Ali Osman Köse, 10 kişilik bir doktor heyeti tarafından muayene edilmesi gerekirken, odada sadece 2 doktor bulunmuştur. Bunlardan biri sözde ‘muayene’ etmiş, diğeri ise kayıt işlemi yapmıştır.
Verilen raporda 10 hekimin imzası vardır. Yani 8 hekim, Ali Osman Köse’nin yüzünü bile görmemiş, diğer 2’si ise gerçek bir ‘muayene’ gerçekleştirmemiştir.
‘Muayene’ eden doktor “senin kasların güçlü, yürüyebilmen lazım” diyerek Ali Osman Köse’nin aslında hasta olmayıp, numara yaptığını iddia etmiştir.
Raporda şöyle denilmektedir: “kendini simülatif bir şekilde yere attığı”. Yani aslında sağlıklı olduğu; ancak hastaymış gibi davrandığını söylemektedir.
Sadece bu 3 dava bile, bu ülkede adalet sis- teminin, halka adaletsizlik üzerine kurulu olduğu anlaşılır.
Adalet bu davaların neresindedir? Bunun adı ‘adalet’ değil ahlâksızlıktır. 63 yaşında, bütün haya-
tını devrimci ilke ve değerlere adamış devrimci bir hasta tutsağı yalan söylemekle itham etmek ahlâk- sızlıktır.


Bu yargılamaları yapanlara gerçekten yargıç, hiç görmediği hastanın durumuna ilişkin rapor imzalayanlar gerçekten hekim vasfı taşıyabilir mi?
İşte böyle mahkemelerde karar kuruyorlar, böyle raporlarla ömürlerimizi çalıyorlar. Hapishanelerde çürütmek istiyorlar. Tıpkı 6 aylık işkence sırasında Ayten Öztürk’e söyledikleri gibi:
Böyle bir düzende, halka adalet sağlanabilir mi?
Böyle bir düzene karşı direnmek nasıl suç sayılabilir? Direnmek haktır, direnmek görevdir!


Sonuç olarak;
1- Bu düzenden halk çocuklarına adalet çıkmaz! Onlar; Soma’nın patronlarını, Rabia Naz’ı katledenleri, çocuklara tecavüz edenleri, uyuşturucu satanları, Zindaşti gibileri, Sedat Peker- Alaattin Çakıcı gibi mafya bozuntularını korur.


2- Mahkemeler, yasalar, ordu, polis; halk düşmanlarını korumak, halkı cezalandırmak için vardır.


3- İşkence sadece karakollarda-hapishanelerde değil, hastanelerde, sokaklarda, okullardadır. İşkenceyle halkın teslim alınmasına izin vermeyeceğiz, işkenceleri kanıksamayacağız!


4- Ayten Öztürk’ü kaçırma ve işkence talimatı verenler, bu suçu işleyenler, işkence suçunu işleyenler hakkında tek bir soruşturma dahi açmayanlar ve Ayten Öztürk hakkında 2 kez ağırlaştırılmış müebbet isteyenler cezalandırılsın!


5- Halkın Avukatları’nın tahliyesini engelleyen, raporlarını geciktirerek Ebru Timtik’i katleden, Aytaç Ünsal’ın infaz erteleme kararını keyfi olarak kaldıran, işkenceyle tutuklatan, yalan haberler yaptıran ve yapanlar cezalandırılsın!


6- Aytaç Ünsal için yaşamsal ihtiyaç olan B1 vitamini derhal verilmelidir. Tedavi hakkı engellenerek katledilmek veya sakat bırakılmak isteniyor, izin vermeyeceğiz!


7- Ali Osman Köse’yi muayene dahi etme- den, faşizmin talimatıyla rapor imzalayanlar suç işliyor! Bu suçun cezalandırılması ve gerçek bir muayene yapılarak, tahliye edilmesi gerekmektedir. Hekimlik yapmak yerine suç işleyenler cezalandırılsın!


TÜM HALKIMIZI, FAŞİZMİN ADALETSİZLİĞİNE KARŞI HALK MECLİSLERİ’NDE BİRLEŞMEYE ÇAĞIRIYORUZ!
AYTEN ÖZTÜRK, AYTAÇ ÜNSAL, ALİ OSMAN KÖSE’YE ÖZGÜRLÜK!
ADALET İSTİYORUZ, ALACAĞIZ!

Halk Okulu Dergisi
Sayı: 70 14 Mart 2021

Sosyal ağlarda paylaşın