Devrimci Şair Enver Gökçe 100 Yaşında

Ölümünün 39. yılında andığımız devrimci şair, kendi deyişiyle “sınıf edebiyatçısı”, yazar, çevirmen Enver Gökçe 100 yaşında.

Gökçe 1920 yılında Erzincan’ın Kemaliye (Eğin) ilçesine bağlı, Çit köyünde dünyaya geldi. 1929 yılında ailesiyle Ankara’ya göç ettiler.

Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde  Türk dili ve edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra hayatı boyunca kavganın, sosyalizm mücadelesinin içinde oldu, tüm çalışmalarını sınıfının hizmetine sundu.

Türk dillerinin tümüne hakim olması ile pek çok öykü, masal, destan gibi edebi eserleri Türkiye Türkçesi edebiyatına kazandırdı. Dede Korkut masalları kazandırdığı eserlerin en bilinenlerindendir.

Hapislik ve sürgünler yüzünden kaybolan bir çok şiirinin dışında toparlanmış şiirlerinden oluşan 4 kitabı yayınlanmış ancak bu kitapların son ikisini görmeye ömrü yetmemiştir. *

Acı

Bir

Rüzgardır
Eser

Dağlardan

Ovalardan
Kapkara

Kanını

Kurutur

Yoksulların
Sonra

Kıtlık

Pahalılık

 ve

Faşizm
Dayan

 Ha

Yıkılma

İlk şiirleri 1943 yılında Ülkü dergisinde çıktı Gökçe’nin. Daha sonra Ant, Söz, Gerçek, Meydan, Yağmur ve Toprak, Yurt ve Dünya, Varlık gibi dergilerde yayımlandı zaman zaman.

Sadece şiir yazmıyor Türkiye Gençler Derneği’nin kuruluşunda bulunuyor ve nazi özentisi ırkçılığa ve faşizme karşı mücadelenin içinde de yer alıyordu Enver Gökçe.

Dernek ilk günlerinden itibaren faşist saldırılara hedef olur. Turancılar isimli ırkçı faşist örgütlenme derneğin binasına saldırır ve derneği yerle bir ederek, yakar.

Dernek tüm baskılara ragmen çalışmalarına ara vermez ve Enver Gökçe ilk hapisliğini yaşar. 3 aylık tutsaklığın ardından beraat eden Enver Gökçe okulunu bitirir.

1950 yılı, Nazi Almanya’sının yenilgisinin üzerinden, ülkemizi emperyalist dünyanın yeni efendisi ABD’nin eyaleti yapmaya yeminli Menderes’in iktidara geldiği yıldır. Artık Anadolu halkının kurtuluş savaşında kazandığı, bağımsızlıktan yana ne varsa yok edilmeye çalışılıyor, ülke ABD yeni sömürge ilişkileri ile emperyalizminin hizmetine sokuluyordu. Bu projenin önüne en büyük engel olarak görülen her zaman olduğu gibi, yine devrimciler, sosyalistler idi.

Ve 1951 tevkifatı ile aydın, demokrat, devrimci sosyalistlerden oluşan 200’e yakın kişi tutuklandı. Enver Gökçe  de bunların arasındaydı.

1951 tevkifatı Enver Gökçe’nin hayatını akışını değiştiren olay olmuştur. 2 yıl, evet tam 2 yıl boyunca 1. şubede işkencede kalmıştır Gökçe. Halkımız 1. şubenin yani siyasî şubenin, insanlık dışı işkence anlamına geldiğini çok iyi bilir. O zamanlar Siyasî Şube, Sirkeci’de Sansaryan Hanı’nın en üst katındadır. Sansaryan tabutluklarında iki yıl süresinde ne tür işkencelere maruz kaldıklarını anlayabilmek için aynı Enver Gökçe ile aynı davadan yargılanan TKP yöneticisi Zeki Baştımar’ın anlattıklarına bakmak yeterlidir: TKP yöneticilerinden Zeki Baştımar mahkemedeki savunmasında Sansaryan Han’da yaşadıklarını tutanaklara şöyle geçiriyordu.

“Yalnız şunu söyleyeceğim ki, uğradığım ve aylarca devam eden maddi ve bedeni işkenceler, ancak işkence konusu olmak kabiliyetini bedenen tamamen kaybettikten sonra, doktorun müdahalesiyle sona erdi ve doktor işkencenin ağır sonuçlarını ve izlerini dokuz aylık bir tedaviden sonra giderebildi. Manevi işkenceden bahsetmeyeceğim. Çıldıranların, intihara teşebbüs edenlerin sayısı malumunuzdur. On bir ay gazete okumaktan, kâğıda, kaleme dokunmaktan mahrum edilmiş siyasi bir tutuklu ve iki sene çığlıklar, feryatlar, iniltiler ortasında, her an işkence odasına çağrılmayı bekleyen bir insan tasavvur ediniz. Ve sonra kanunen kimsenin yirmi dört saatten fazla tutulamayacağı bir yerde ve yirmi dört saatten fazla kalınamayacak şekilde yapılmış bir hücrede iki sene havadan, sudan, ışıktan mahrum nasıl yaşanabileceğini düşünürseniz, işkencenin ölçüsü hakkında az çok bir fikir edinirsiniz.”

Tam iki yıl… İki yıl boyunca gördüğü işkenceler Enver Gökçe’nin hem fizikî hem de aklî sağlığını kötü etkiler. İki yıllık işkencenin ardından toplamda 7 yıl sürecek hapishane hayatı başlar.  Hapishane koşullarında üretimleri kaybedilir. Kendisini ziyarete gelen biri ile dışarı çıkartmayı dener ancak verdiği kişi panikle Gökçe’nin şiirlerini yok eder. Enver Gökçe bu kişinin kim olduğunu kimseye söylemez.

Sağlığının bozulmasına ragmen hayatının hiç bir döneminde üretime ara vermez, kalemini halkı için kullanmaya devam eder.
Ülkemize dünyaca ünlü, devrimci şair Pablo Neruda’nın şiirlerini çevirerek kazandıran da Enver Gökçe’dir. Bir çok çeviri yaparak ülkemiz sosyalist külliyatına çok büyük katkıları olmuştur.**

O halkının dili ile yazar, ülkede yaşanan zulmü en anlaşılır şekli ile resmeder, gösterişsiz, sade ve keskin ifadelerle anlatır faşizmi ve kavgayı.

1960 yıllarına yaklaşıldığında ülkeyi emperyalizme peşkeş çeken Menderes iktidarına karşı tepkiler çoğalmakta, kitle eylemleri emperyalizm işbirlikçisi DP iktidarını daha fazla baskı yapmak zorunda bırakmaktaydı. Dünya halklarının sosyalizmi kurtuluş olarak benimsemesi ülkemizde de karşılık bulmuş, devrimci örgütler ortaya çıkmaya başlamıştı. Protesto eylemleri, mitingler her gün çoğalmaktaydı.

İstanbul üniversitesi önünde 19 yaşında Turan Emeksiz, bir polis komiserinin silahından çıkan mermi ile katledildi.

Ve Enver Gökçe Turan Emeksiz’in katledilişine karşı kurşun etti kalemini.

Bir yürüyüş eylediler sabahtan

Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!

Dayan dizlerim dayan!

Ağla gözlerim ağla!

Namlu puşt olmuş, atayağı puşt.

Yine düşman elindeydi vatan  

(…)

Başı daralınca Yılmaz’ın

Baktı atacak taşı yoktu

Baktı eli durmuş, ayağı durmuştu

Vurulmuştu.

Çıkardı yüreğini kan içinde

Çarptı kötünün kafasına

Hay bu nasıl devran?

28

Nisandı

Yavri

Hey!

Ham

Meyveyi

Kopardılar

Dalından.

O cebinde fakirlik belgesi taşımak zorunda bırakılan bir ozandır. 

Devrimci düşünceleri, örgütlü hayatı içinde ürettikleri, Enver Gökçe’yi de DP’nin saldırılarının hedefi haline getirmişti.  Bugün olduğu gibi sıkıyönetimlerle yönetiliyordu ülke. Sıkıyönetim mahkemesi tarafından evinden alınarak Erzincan’a gönderilen Gökçe çok büyük yoksulluk içinde sürgün yaşar. Ve  hayatının geri kalan kısmını da benzer şekilde bir yoksullukla geçirir.

İşkence, mahpus, sürgün hayatı ile bozulan  sağlığı düzelmedi Enver Gökçenin. Ölümünden önceki 5 yıl iyileşmesi için gösterilen çaba fayda etmedi. 1977’de Bulgaristan’da da tedavi gördü ancak o da sağlığının düzelmesini sağlamadı.

Ömrünün son zamanlarını arkadaşlarının yardımıyla ayarlanan, emekli sandığına ait bir huzur evinde geçirdi. Ankara Seyranbağları’ndaki huzur evinde küçük bir odada yaşayan Enver Gökçe tüm ziyaretlerini burada kabul etti. Kendisine dostlarının teklif ettiği tüm « daha iyi koşullar »ı kabul etmez. Askeri cunta koşullarına rağmen Dev-Genç ve Sanat Meclisi de Enver Gökçe’ye bir çok kez benzer şekilde teklifleri olmuştur ancak Enver Gökçek bu talebi de kabul etmez.

Enver Gökçe, 19 Kasım 1981’de yeğeninin Ankara’daki evinde  genç denebilecek bir yaşta hayata gözlerini yumdu.

“Dayan Ha Yıkılma…

Acı Bir Rüzgârdır

Eser Dağlardan

Ovalardan

Kapkara Kanını

Kurutur Yoksulların

Kurutur Yoksulların

Sonra Kıtlık Pahalılık

Ve Faşizm

Dayan Ha Yıkılma…

Dayan Ha Yıkılma…

Ülkemiz Yoksul

Ülkemiz Fakir

Ve İşçiler Öğrenciler

Düşer Yanyana

Düşer ya..Vatanın

Bir Yanı da Ölür.”

Kendine has üslubu, halktan asla kopmayan, sade, mütevazi, anlaşılır dili ile şiirleri bir çok besteye güfte olmuştur. Kavga meydanlarında sloganlaşan mısraları bugün hala aynı meydanlarda kullanılmaktadır.  Onun dizelerinde emperyalizme ve faşizme öfke ve kin vardır. Halkın mücadelesini anlattığı gibi, halka yol gösteren dizeleri ile ülkemiz tarihinin örnek aydınlarından biridir. Devrime adanmış yaşamı ülkemiz ve dünya halklarına mirastır.

Zalım!
Hemi de kötü dinli gâvur,
Nasıl da bağdaş kurmuş toprağıma
Gülümü harmanımı savurur!
Kara gözlerini
Sevdiğim oğlan,
Bize oldu olan
Topla Antep’i Çukurova’yı
İzmir’i, Urfa’yı, Konya’yı
Haydi ha!
Ne durursun Munzur!

Engini de deli gönül engini
Kutlayalım şol kurtuluş cengini
Hayını,
Kompradoru, pezevengini
Vur
Kara yeğenim vur!

* Dost Dost İlle Kavga (1973),

Panzerler Üstümüze Kalkar (1977),

Yaşamı Bütün Şiirleri (1981),

 Eğin Türküleri (yazımı: 1947, kitap halinde ilk yayını: 1982).
 

** Çevirileri (bilinenler): Antil Masalları (1958), Hint Masalları (1958), Çin Masalları (1958), Mısır Masalları -“Mustafa Gökçe” adıyla- (1959), Çağımızın Büyük Şairlerinden Pablo Neruda’nın Şiirlerinden Seçmeler -“Mustafa Gökçe” adıyla- (1961), Dede Korkut Masalları -“Aydın Tataroğlu” takma adıyla- (1968), Pugaçef Ayaklanması/A. Gesinoviç (1969), Çocuk/Vera Panova (1972), Pablo Neruda Seçmeler (1975), Ömer Hayyam Rubailer (Dost Dost İlle Kavga’nın 1975’teki 2. baskısına ve 1977’deki 3. baskısına ek), Kelile ve Dimne/Beydaba (-“Aydın Tataroğlu” takma adıyla- ilk basım 1969; Enver Gökçe adıyla basımı, 2003).

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.