Anti-emperyalist Cephe: İRAN’da Emperyalizm Mevcut Iktidarı Devirmek Için, Ukrayna Ve Rojava’da Gerçekleştiği RENKLİ DEVRİMİ Ve YENİ BİR ROJAVA’yı Hayata Geçirmek İstiyor

Haftalardır emperyalizmin burjuva medyası Mahsan Amini’nin “polis karakolun’daki şüpheli ölümünü” ve akabinde çıkan olayları, halkın ayaklanmasını, veriyor.

Haberlere göre, genç bir “Kürt kadını” başını doğru örtmediği için ahlak polisi tarafından gözaltına alınıyor, karakola götürülüyor; sonra ölüyor.

Emperyalist basına göre işkence görüp ölüyor.

İran devletine göre kalp krizi geçirerek ölüyor.

Herhangi polemiğe meydan vermemek için, yazımızın başında şunu belirtelim:

Biz tabi ki ahlak polisini onaylamıyoruz.

Biz devrimciler haklar ve özgürlükler için mücadele ediyoruz.

Hiç kimsenin kadınlara başını örtmeye zorlamaya hakkı yoktur. Tabi aynı şekilde başörtü takmak isteyenlere koyulan yasaklar da yanlıştır.

Bu açıdan İran veya başka “şeriat” ile yönetilen ülkelerdeki özellikle kadınlara yönelik dini dayatmaları tasvip etmiyoruz.

Gelelim tekrar Mahsa Amini olayına:

Gerçekte nasıl öldüğünü bilmiyoruz.

Ama bizim çok iyi bildiğimiz ve tanıdığımız birşey var: emperyalizm ve tezgahlamaya çalıştığı “renkli devrimler”.

Peki Mahsan Amini’nin ölümü ve ölümünden sonraki gelişmeleri dünya emperyalist basını nereden takip ediyor?

Haber kaynakları ya HRANA isimli bir insan hakları örgütü (!).

Yada Kürt milliyetçilerinin değişik basın kaynakları veya “insan hakları örgütleri, “Hengaw” gibi.

Örneği Alman basının amiral gemisi görevini gören “Der Spiegel” dergisinden verebiliriz.

05 Kasım 2022 tarihinde yayınladığı bir haberde şöyle diyor mesela:

“ABD’de bulunan Human Rights Activists News Agency (HRANA) verdiği bilgilere göre, İran’da ülke çapında süren protestolarda insan hakları aktivistlerin tahminlerine göre 314 insan öldürüldü. Öldürülenlerin arasında 47 reşit olmayan ve 38 güvenlik güçleri vardı.

Ayrıca 14 bin kişi tutuklanmış. Protestolar Eylül’ün ortasından beri ülkenin 130 kentinde sürüyor”.

Anlaşılacağı gibi o bütün ölülerin, protestoların, gözaltı haberlerinin kaynağı ABD’de bulunan bir “insan hakları örgütü”.

Yani emperyalist tekelerin hizmetinde olan medyanın kaynağı HRANA.

HRANA kimdir?

Human Rights Activists News Agency (HRANA). -bazen HRAİ olarak da geçiyor-
İnsan hakları aktivistlerin haber ajansı:

2003 yılında kurulan HRANA’nın web sitesini biraz incelediğinizde, örgütün “ulvi ve yüce” kuruluş amaçları şöyle belirtiliyor:

“HRAİ’nin amaçları İran’daki insan haklarının korunması, güvence altına alınması ve desteklenmesi”.

Yani İran’a insan haklarını getirecek olan ABD merkezli bir örgüt olacakmış!

Peki bu “yüksek değerlere sahip” İNSAN HAKLARI ÖRGÜTÜNÜ kim FİNANSE ediyor?

Web sitesinde şöyle açıklıyorlar:

“HRAİ yanlızca bireylerden ve kamu hizmetinde bulunan örgütlerden bağış alır.

Örgüt bağımsız kalmak istediği için, ne siyasi gruplardan, ne de hükümetlerden maddi yardım kabul etmiyor.

Otonomimizi korumak için bu kısıtlamalarlar elzemdir. Mart 2011’den önce HRAİ sadece üyelerden ve partnerlerden bağış kabul etti. Ondan sonra HRAİ, ABD’de bulunan kamu hizmeti gören hükümet dışı bir örgütü aynı zamanda National Endowment for Democracy’den bağış alıyor.”

Peki, HRANA’nın STK gibi göstermek istediği “National Endowment for Democracy” kimdir?

National Endowment for Democracy (NED):

National Endowment for Democracy (NED), ABD emperyalizm tarafından kurulan bir vakıftır.

Bu vakıfın amacı, “dünyanın her tarafında demokrasiyi geliştirmek. 1983 yılında ABD kongresi tarafından kuruldu ve ABD’nin bütçesinden finanse ediliyor.

2003 yılında Cumhuriyetçi Parti üyesi Ron Paul NED hakkında şunu ifade etmişti: “NED’nin yabancı ülkelerde yaptıkları ABD’de yasadışı. NED “yumuşak parayla” yurtdışındaki seçimlerde şu veya bu partiyi destekliyor.

Bir düşünün, çok yoksul bir ülkede, bir siyasetçiye ve partiye verilen bir kaç yüzbin Dolar neleri etkiler?

Yabancı ülkelerdeki seçimlerin ABD tarafından manipüle edilmesinin demokrasiyi geliştirdiğini iddia etmek, orwelyanca (saçma ve yalan) olur.

Eğer Çinli’ler bir milyon Dolar ile belli başlı Çin yanlısı siyasetçiyi desteklese, Amerika’lılar nasıl tepki verir? Bu “demokratik bir gelişme” olur mu?”

NED’in kurulucularından ve eski başkanı Allen Weinstein, 21 Eylü 1991 yılında Washington Post’a verdiği bir röpörtaj’da şöyle ifade etmişti: “NED bugün, CIA’nin 25 sene önce yaptığını yapıyor”.

Bu dünyada yapılan bütün darbeler ve rejim değişikiklerinde NED’in parmağı var.

Yani Kenan Evren dahil, bütün eli kanlı canileri finanse etmiştir.

Şimdi de bu “saygıdeğer” STK ve vakıf, “İran’daki demokrasiye” katkılarını sunmak istiyor.

ABD, İran’daki ikidara karşı 1979 yılından itibaren ambargo uyguluyor. Bu bağlamda defalarca devirmeye çalıştı.

Şimdi de HRANA’yı kullanıyor.

Biz eğer bu bilgi ışığında İran ile ilgili yayınlanan haberlere bakarsak, nasıl bir sonuca varıyoruz?

GÜVENLİK GÜÇLERİNE ATEŞLİ SİLAHLARLA SALDIRI

Bütün emperyalist dünyadaki burjuva medya, özgür olmayan basın, tek bir merkezden, “İran’daki polisin göstericilere orantısız güç”, “ateşli silahlar” kullandığını öne sürüyor.

Yani despotik İran rejimi, en demokratik hakları için mücadele eden insanların “gösteri” yapmasına karşı o kadar tahamülsüz ki, ateş açarak, tutuklayarak ve idam cezası vererek karşılık veriyor.

Peki durum gerçekten böyle mi?

ABD’nin eski güvenlik danışmanı John Bolton BBC Persian’a verdiği bir röpörtaj’da şöyle diyor: “muhalifler Kuzey İrak’dan gelen silahlarla donatılıyor. Trump ABD başkanıyken, İran karşıtı politikanın öncüsüydü. Benim ümidim odur ki, İran’daki karışıklık bir rejim değişikliğine yol açar.

Bilimum grupların sistematik çabaları yanlızca protesto etmek değil. Aynı zamanda İran hükümetine karşı şiddet uygulamalı. Böylece muhalefetin silahsız olmadığını ve devrim muhafızların karşısına geçebileceğinin mesajını vermiş olacaktır”.

Yani John Bolton açık açık, ABD’nin İran’da iktidarı devirmek için, Irak’daki işbirlikçileri üzerinden silah gönderdiğini itiraf ediyor.

25.12.2022 tarihinde burjuva ve kürt milliyetçilerinin basınında, “Kürt İran’lı rapçı Saman Yasin”‘e verilen idam cezasının temyiz’e gittiği yazıyor.

Peki Saman Yasin neden idam cezasına çarptırılmış?

Gösteride polise 3 kez ateş etmiş…

Emperyalizm’in dezenformasyon yöntemleri arasında bilgi gizlemek veya bilgiyi abartmak da var.

Burjuva medya bangır bangır, İran’ın orantısız şiddet kullandığını, polisin göstericileri katlettiğini, kurşun bile kullandığını yazıyor.

Ancak göstericilerinde, kendilerine Kuzey İrak’dan getirilen silahlarla ateş açtığını yazmıyor.

Yalan yaymak için illa yalan söylemek gerekmiyor. Bilginin gizlenmesi de yalanı besliyor, yanlış yönlendiriyor, yanlış düşündürüyor. İnsanlar yanlış sonuçlara varıyor.

28 Ekim’de Al-Alam TV kanalında İran’lı devrim muhafızlarının bir açıklamasını okundu.

Buna göre, “CİA, İngiliz gizli servisi, israil gizli servisi Mossad ve Suudi gizli servisi İran’daki karışıklık ve şiddetde açık rol oynadı.” Açıklamada, amaç ülkenin güvenliğinin altını oymak olduğunu, protestoların planlamasının ve pratiğe geçirilmesinin büyük oranda Mossad ve takfirli gruplar işbirliğinde gerçekleştiği anlaşıldı”, deniliyor.

Ayrıca o açıklamada, yukarıda sayılan ülkelerin gizli servisleri, İran’da faaliyet yürüten ağlarına, askeri ve ajan teçhizatı ulaştırdığı da belirtiliyor. CIA’nin eğittiği kişiler arasında “Makhsa Amini” de var. O malum ölümün yaşandığı hastahane’de ilk fotoğrafları yayınlayan kişidir.

Tabi Amerika ortalığı karıştırıyor ama Almanya’da mahsum değil. İran’da çıkan haberlere göre, protestoların koordinasyonunda Almanya koç başı. Almanya’nın AB içinde İran’a karşı ambargoları uygulatmadaki öncü güç olduğunu da göz önünde bulundurursak, bu tablo tamamlamış oluyor.

JİN JİYAN AZADİ

Tevgera Azadiya Jinên Kurdistan (TAJK)’ın ürettiği ve şimdi asıl olarak “Kürt feministlerinin” kullandığı bir slogan ve türkçe karşılğı “kadın, hayat, özgürlük” demek.

Jin, Jîyan, azadî Rojava’da Türkiye devletine karşı kullanılan bir slogan.

Ve Rojava’daki “devrim”, “kadın devrim’i” olduğu için, şimdinin Jin’i Mahsa

Mahsa Amini’nin ölümü de İran’daki baskıcı rejime karşı mücadelenin “sembolü” olacakmış.

İran’da muhalefetin en yoğun olduğu yerler, Kürt bölgesi ve Pakistan sınırındaki Beluçistan.

Protestoların başlangıcı Masa Amini’nin cenaze töreninde yaşanıyor.

Yani başlangıç noktası Kürdistan. Kadınlar başındaki örtüyü çıkartıp, “Jin, Jîyan, Azadî” sloganı atıyorlar. Aynı akşam Sakez ve Sanandağ’da protestolar başlıyor. Kürt “muhalifleri” Genel Grev çağrısı yapıyor ve buna bütün Kürdistan katılıyor. Sonrada bu protestolar Tahran Üniversitesi’ne sıçırıyor.

Ortada örgütlü bir mücadele var.

Ve Kürt bölgeleri İran’daki Molla rejimine kurulduğu günden beri anlaşmazlık içinde.

Yani İran Kürdistan’ı, İran devletinin “yumuşak karnı”.

Bunu elbette ABD emperyalizmi de iyi biliyor.

Anlaşılan o ki, Kürt’leri kullanarak, Irak’daki Kuzey Irak veya Suriye’deki Rojava gibi, İran’da da “Kürtlerin başında” olduğu, ama gerçek yönetimin kendilerinde olduğu bir kukla iktidar oluşturmaya çalışıyor.

Emperyalizm bunu daha önce, 2019 yılında da denedi.

Şimdi de Mahsa Amini’nin ölümünü bir fırsata çevirerek, Kürtlerin hoşnutsuzluğunu kullanıp, onları harekete geçirmeye çalışıyor.

ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİ İRAN’I NİYE KARIŞTIRIYOR?

Yukarıda belirttiğimiz gibi, ABD’nin İran ile uzun bir husumeti var.

Yetmiyormuş gibi İran, ABD emperyalizmin diz çöktüremediği birçok güç ile işbirliği yapıyor.

Mesela ABD’nin pek sevgili ve şımarık çocuğu İsrail’i yenen “tek Arap gücü” olan Hizbullah’ı maddi ve manevi destekliyor.

İran, ABD’nin 2021 yılında çok açık “baş düşmanı” ilan ettiği Rusya ile iyi bir ilişkisi var. Hatta ona Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü savaşında kullandığı dronlar sattığı iddia ediliyor.

İran ve Rusya 2021 yılından öncede, İrak ve Afganistan’a dönüştürmek istediği, BOP ve GOP’un önemli bir parçası olan Suriye’deki hegemonyal planlarını hezeyana uğratan ülkelerdir aynı zamanda.

ABD’nin asıl hedef aldığı ve Rusya’dan sonra sıra kendisine geleceği ülke olan Çin ile de ilişki içinde.

Yani İran, ABD’nin hegemonyal (emperyalist) politikalarının önündeki bütün engellerin odağında bir şekilde yer alan bir ülke. Jeo-stratejik nedenler dışında İran aynı zamanda çok fazla yeraltı zenginliklere sahip olan bir ülke. Öyle bir ülke elbette emperyalizmin iştahını kabartıyor. Tıpkı şu anda Rusya’da Ukrayna üzerinden yapmak istediği gibi, yeni sömürgeleştirmek istiyor.

İRAN VE SOL‘UN TAVRI

Emperyalizm yalan ve demagoji ile yönetir. Bu bizim açımızdan şaşırtıcı bir şey değil.

Yalan, demagoji ve dezenformasyonu teşhir ediyoruz.

Burada asıl üzerinde durulması gereken nokta, “Sol’un tavrı”.

Birçok kendisine ilerici, demokrat, hatta devrimci diyen örgüt ve çevre bu protestolara katılıyor. Katılmakla yetinmiyor, katılmayanları kınıyor.

Bu anlamda kendine “sol” diyenlerin tavrı ibretliktir. Peki bu neden böyledir?

EMPERYALİZM BEYİNLERİMİZİ İŞGAL EDİYOR

Emperyalizm sadece silahlarla işgal etmiyor. Asıl olarak ve çok daha sinsi olan “beyinlerimizi işgal” etmesidir.

Emperyalizmin beyinlerimizi işgalinden ne anlamalıyız? Elbette beyinlerin işgali, bir halkın topraklarını zorla işgal etme yöntemlerinden farklıdır. Amaç aynı, ama yöntem ve araçlar farklıdır. BEYİNLERİN İŞGALİ, BEYNİN DÜŞÜNME SİSTEMATİĞİNİ DEĞİŞTİRMEYİ AMAÇLAR. Sürekli aynı noktaya vurararak, düşünce sistematiğine saldırır.

Emperyalizm beyinlerimizi bir kere işgal ettimi, artık dünyayı EMPERYALİZMİN GÖZÜYLE görürüz.

Sınıf bilincinden yoksun kalıp, ideolojik ve siyasi olarak emperyalizmin güdümüne girilir.

Bizim ise ideolojik olarak kafamız net. Emperyalizmin beyinlerimizi işgal etmesine izin vermeyeceğiz.

BAŞ ÇELİŞKİ EMPERYALİZM İLE DÜNYA HALKLARI ARASINDA

Peki İran’da kadınlar ezilmiyor mu? Tabi ki eziliyor ve bu temel çelişkilerden birisi.

İran’da, İslam’da özel mülkiyet, yani kapitalizmde var. İran’da yani sömürü de var.

Buda temel çelişkilerden birisi.

Biz bütün bunlara elbetteki karşıyız. Ama biz baş çelişki ve temel çelişkiyi gözden kaçırmıyoruz.

Çünkü bütün dünya halklarının olduğu gibi, İran halkınında baş çelişkisi başta ABD olmak üzere, emperyalizmledir.

İRAN’DAKİ PROTESTOLAR DESTEKLENMELİ MİDİR?

İran’daki protestoların benzerini biz daha önce Tunus’da başlayarak Mısır vs… “Arap Baharında” gördük. Sonra Ukrayna’nın Maydan meydanında başlayan “turuncu devrimi”nde gördük.

Elbette ilk başta halklar haklı taleplerini dile getirmek için sokaklara çıkıyor olabilir.

Bunu sözüm ona “Arap Baharında” olsun, “Turuncu devriminde” olsun yadsımıyoruz.

Ama hakların meşru ve haklı taleplerini emperyalizm fırsata çevirip, kendi işbirlikçilerini de devreye sokarak, iktidarı devirmek içih kullanıyor.

Peki emperyalizm İran’daki iktidarı deviripte, onun yerine “demokrasi” mi getirecek gerçekten?

Biz emperyalizmin demokrasisini Ukrayna’dan çok iyi biliyoruz. Şu anda faşistleri, Nazileri işbaşına getirmesinden biliyoruz.

Biz bu demokrasiyi İrak, Afganistan’dan biliyoruz. Biz bu demokrasiyi Suriye’den biliyoruz. Şu anda “kürt halkının kendi kaderini tayin bahanesiyle, Suriye halkının hakkı olan petrol kuyularını yağmalasından biliyoruz.

Yani emperyalizm İran’ı “yeni sömürgeleştirmek” istiyor.

Onyıllardır süren ambargolar ile zaten İran halkına karşı çok ciddi bir saldırı var. İran halkı veya İran’daki kadınlar, onların hakları ve özgürlükleri, emperyalizmin umrunda değil.

Sol artık bunu göremiyor, tahlil edemiyor.

Şu anda “İran” için sokağa çıkan “sol” ne yazık ki tahlil, analiz yeteniğini yitirmiş durumdadır.

Olayları bir bütün olarak göremiyor, değerlendiremiyor.

Emperyalizm önlerine bir bilgi kırıntısı atıyor, onlar onunla uğraşıyor.

Resmin bütününü göremiyorlar. Çünkü BEYİNLERİ İŞGAL EDİLMİŞ.

Biz emperyalizmin kuklası olmayı, tezgahlamak istediği yeni “renkli devrimlerin” figüranı olmayı red ediyoruz.

Bize yön veren anti-emperyalist, anti-faşist, anti-kapitalist devrimci aklımızdır.

Anti-Emperyalist Cephe


Sosyal ağlarda paylaşın