AKLIMIZ 2

İNSANLIK ADINA EN AKIL ALMAZ ŞEY OLAN KÖLELİĞİ NASIL KABULLENDİK! YA DA NASIL MANKURTLAŞTIRILDIK!

Aklımızın ilk çalındığı sistemdir kölecilik.

İnsanoğlu tamamen özgür ve komünal bir yaşam sürerken, nasıl oldu da canı dahil her şeyini efendisinin insafına teslim eden köle haline gelebildi. Toplusal sistemleri tartışırken, esaslarını bir çırpıda okuyup geçtiğimiz böylesine bir sistemi insanoğlu nasıl kabullendi? Nasıl ‘’ Canım Sana Kurban Olsun Efendim!’’ deme noktasına getirilebildi?

Bunun ilk şartı insanoğlunun tükettiğinden çok üreten bir yeteneğe ulaşmasıydı. İkinci şartı ise özel mülkiyet sistemine geçmesiydi.

Bunlardan birincisi sömürünün maddi temelini oluştururken, ikincisi ise üretimi daha da geliştirme adına yapılırken zengin ve yoksulların ortaya çıkmasını sağlayarak sınıf farklılıklarının temelini oluşturdu…

Bunlar sorunun maddi temelleriydi. Ama bunları daha refah içinde yaşamak doğrultusunda değerlendirmek varken, neden köle olmak tercihi yapıldı? İşte akıl sınırları içinde kabullenilebilir olmayan burasıdır. Bunun için çok açıktır ki, aklın yok edilmesi veya çalınması gerekmektedir.

İşte bunun için son derece dikkate almamız gereken bir gelişme  daha vardır. Bu, bütün bunlara eşlik eden BARBARLIK ÇAĞIDIR.

Bu geçiş süreci öylesine barbarlıkların egemen olduğu bir süreçtir ki; insan kellelerinden kaleler yapılır. Kabileler birbirlerinin birikmiş varlıklarını talan için önüne gelenlere saldırmaya başlar. Yağmalar. Talan eder…

Ve esir aldıkları insanları iki tercihle karşıkarşıya bırakır: KÖLE OLMAK YA DA ÖLÜM!

Ama kitleler halinde köleleştirmeyi kabul ettirmeye bu da yetmez. İnsanın aklını yok edecek veya tamamen kontrol altına alacak bir yöntem bulunması ve giderek bunun bir kültüre dönüştürülmesi zorunludur.

İşte burası insanoğlunun aklının yok edildiği, çalındığı veya giderek köleliğin gönüllü bir statü olarak kabul ettirildiği noktadır.

Bunun anlaşılması için sözü fazla uzatmamak adına, CENGİZ AYTMATOV’ un MANKURTLAŞTIRMA hikayesi okunabilr. Bu hikayede,insanları köleleştirme yarışı yapan kabilelerden Juan Kabilesinin bunu nasıl başardığı ve yarışı kazandığı anlatılır. Bu kabilenim geliştirdiği yöntem özet olarak şöyledir:

Köleleştirilmek istenenler elleri ve ayakları bağlanıp boyunlarına demir ve tahta halkalara takılarak kızgın çöle  bırakılıyorlar. Burada uygun hale geldiklerine karar verene kadar bekletiliyorlar. Sonra canlı canlı kafa derilerini yüzüp çıkarıyorlar. Ve bir devenin boyun derisini dikiyorlar yüzülmüş kafa derisinin yerine. Ve yine kızgın çöle bırakıyorlar. Bu yaraları soğudukça ve dikilen deri kurudukça ve saç kılları çıkamayıp geri döndükçe, insanlar öylesine acı çekiyor ki kendilerini öldürmek istiyorlar.  Ve yüz insandan ancak 3-5 kişi sağ kalıyor ve mankurtlaşıyor. Bunlar da sadece ve sadece hafızası silinenler, yani aklı yok edilenler  ve sadece kafa derisini yüzenleri tanıyorlar. O ne derse onu yapıyor. Ona inanıyor. O nereye giderse onun izinden gidiyor. Ve adeta kendisini o yarattı sanıyor.

Bu hikayede çok iyi eğitilen, bilge ve yiğit bir genç olan Jolaman’ ın dahi mankurtlaştırılması dramatik bir şekilde dile getirilir.  Mankurtlaştırıldıktan sonra, annesi onu çok iyi eğittiklerine güvenerek, kendisini arıyor ve  buluyor. Çok acı bir şekilde Jolaman’ ın annesini bile hatırlamadığını görüyor. Hatta ANNE kavramının ne anlam ifade ettiğini bile unuttuğunu anlıyor. Ve tam acı içinde geri dönmek üzereyken, efendisi geliyor. Anne nedir bu kadın kimdir diye soruyor efendisine. Efendisi, ‘’O senin düşmanındır. Senin kafa derini yüzmeye geldi, Onu öldür diyor.’’  Jolaman isteği derhal yerine getirerek annesini oklayarak öldürüyor.

Evet buradan köleleşmenin, böylesine sayısız işkencelerle aklımızı çalalarak başardıklarını ve sayısız dramatik hikayeye konu olduğunu anlayabilriz.

Yine gerçeklerin sömürücü ve zalimlerce nasıl ters yüz edildiğini de anlayabiliriz.

Yani bu işkence yöntemlerinin yerini alan kültürel-ideolojik ikna ile sorunun halledilmesi noktasına gerçeklerin ters yüz edilmesi ile varıldığını da anlayabiliriz. Nasıl ki Jolaman’ ın kafa derisini yüzen efendi Annesi için Kafa Derini Yüzmeye Geldi diye her şeyi ters yüz ediyorsa, bütün sömürücü sistemlerin beyinler üzerindeki egemenliklerinde de benzer yöntemler kullanılmıştır.  Giderek devlet örgütlenmesine dönüşen bu egemenliğin, sayısız kültürel, ideolojik, ahlaki ve siyasi  egemenlik aracı ile kölelerin beyinleri  sayısız sahte gerçeklerle doldurulur. Hitler’ i var eden emperyalist sistem bu yöntemle Hitler’i yok eden Stalin’i ile özdeştirir. Bir tek kişinin burnunu kanatmayan Grup Yorum, yılda bir milyon insanı katleden, on milyonlarca insana işkence gibi korkunç baskı yöntemleri uygulayan emperyalistlerce terörist ilan edilir. Böyle sayısız ters yüz edilen gerçekler sayabiliriz burada.

Köleci sistemde, Köleliğe ikna etmenin ana çekirdeği: Çok tanrılı dini inançtır.

Bir yandan ya bu inancı kabul eder ve gereğini yerine getirirsin ya da canından olursun dayatmasıyla karşıkarşıya kalan kölelerin, çaresizlik içinde giderek gönüllü kabul noktasına getirildiğini düşünelim!..

 Bilindiği gibi çok tanrılı ya da putlu dini inanç sisteminde bu tanrılar veya putlar arasında bir hiyararşi esas noktayı oluşturur.  Tanrılar veya putlar hiyararşisinin kabulü üzerinden üretilen sayısız ideolojik ,kültürel ve ahlaki şekillenme köleyi, köleliğe kutsal bir görev olarak razı olur hale getirir. Çünkü tanrılar hiyararşisinde en üstteki tanrı efendilerin tanrısıdır. Söz gelimi Köleci Yunan sisteminde bunun adı: ZEUSTUR… Diğer tüm tanrılar  veya putlar bu en üsttekilerin ardında sıralanır ve her biri birer toplumsal statünün tanrısına denk düşer. Böylece bir yandan sınıf farklılıkları kutsallaştırılır. Dolayısıyla kölelik de kölelerin kutsal görevi haline getirilir.  Hiyararşinin en altındaki tanrı en üsttekinin kölesidir. Buna inandırılan ve bu eksende üretilen sayısız kültürel-ahlaki öğe ile donatılan kölenin efendisine her şeyi ile tabi olmaktan başka yolu kalmaz. İşte buna inandırılan köle ‘’Canım Sana Kurban Efendim’’ derken tamamen samimidir ve kutsal bir görevi yerine getirdiğine inanmaktadır.

Kölecilikle başlayan bu gönüllü esareti kabullendirme yöntemi, feodal ve içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde de çeşitli biçimler alarak sürmektedir. Ve insanoğlu hala köleliği çeşitli kılıflar altında gönüllü kabullenmekte, efendileri için savaşlara katılmakta, kahramanlık ve şehitlik hikayeleri ile efsunlanmaktadır. Hatta mankurtluktan kurtulanlara ve kendisine mankurtluktan sen de kurtul artık çağrısı yapanlara her zulmü reva gören, katli vacip gören sayısız mankurtla doludur bu toplumlar!.. Tıpkı annesini oklayıp katleden çok eğitimli genç Mankurt gibi!..

Gelecek yazılarımızda, hep insanoğlunu kölelikten kurtarma adına yola çıkan feodalizmin ve kapitalizmin Mankurtlaştırma yöntem ve biçimleri üzerine yazılarımızda buluşmak dileğiyle.

MANKURTLUĞU YERE ÇALAN VE TÜM DÜNYA HALKLARININ DA YERE ÇALMASI İÇİN CANINI DİŞİNE TAKARAK MÜCADELE EDEN CÜMLE YOLDAŞLARA SELAM OLSUN!

Sosyal ağlarda paylaşın