Ziya Ulusoy’un Özgür Politika’da yayınlanan yazısını paylaşıyoruz:
Tecrit, F tipi saldırı ve direniş
Ziya Ulusoy, 01/02/2020, Özgür Politika
AKP iktidara geldiğinde F tipi tecrit zindanını, avantaj olarak seleflerinden devralmıştı.
Devam eden Ölüm Orucu direnişi karşısında geri adım atmak istemedi. Fakat 2007’de Avukat Behiç Aşçı şahsında simgelenen direniş karşısında, belirli sayıda tutsağın belirli zaman görüşebilecekleri geri adımı atmak zorunda kaldı.
2012 sonbaharında, Kürt Özgürlük Hareketi tutsaklarının süresiz dönüşümsüz açlık grevi de, İmralı ağır tecritini kırmış, Erdoğan iktidarına geri adım attırmıştı.
Fakat, Erdoğan, 91’deki gibi ceza indirimi yoluna gitmedi, asla gitmeyeceğini sık tekrarladı. Zindancı karekterini adeta önceden gösterdi.
Erdoğan faşizmi, tecrit F tipi zindanı, avantaj olarak devralmakla kalmadı. Daha önce devlet terörü yasasını ağırlaştırırken gösterdiği gibi, öncelikle F ve T tipi zindan inşaatlarıyla Türkiye ve Kürdistan’ın neredeyse her ilini doldurdu. 2015’ten itibaren de tecrit/F tipi’ni ağırlaştıran yaptırımları denedi.
İlk denemesi, İmralı tecritini ağırlaştırmak ve ‘Tek Tip Elbise (TTE)’ genelgesi oldu.
TTE genelgesini, kitlesel direnişe yol açacağı için, geçici olarak askıya aldı, tabii elverişli zamanı yakaladığında yeniden gündemleştirmek üzere.
İmralı tecritini ağırlaştırdı. Fakat Leyla Güven öncülüğünde güçlü, kararlı, dünyaya yayılan direniş, ağır tecriti kırdı.
Şimdi Rojava’nın doğusuna işgalden itibaren tekrar İmralı tecritini ağırlaştırıyor.
F tipi zindanlarda ise baskıyı artırmaya devam ediyor.
“Terör suçlusu” kimliği takmak (Elazığ), mektup, telefon, görüş, gazete, kitap yasakları (çok sayıda zindanda), ayakta sayım dayatma (Wan), ilk girişte çıplak arama ve işkence, infaz yakma, görüşçüye yasak vb…
Bu baskılar özellikle ayakta sayımda ve TTE’yi dayatmada muhtemelen yoğunlaşacak. Bilindiği gibi, 12 Eylül döneminde askeri ve sıkıyönetime bağlı zindanlarda, devrimci tutsaklara “ideolojik teslim alma” saldırısının hemen önceki basmağındaki dayatmalardı.
Bugün Erdoğan faşizmi de tıpkı 12 Eylül generalleri gibi, ağırlaştırmaya çalıştığı baskıları bu iki noktaya doğru tırmandırmaya çalışılacak.
Dışarıda ve içerde devrimci direnişin varlığı ve sürmesi, Erdoğan faşizminin bu saldırılarını hızlandırmasını engelliyor. Direnişin belirgin olası zayıflaması veya düşmesi koşullarında, Erdoğan faşizmi zindanlarda tecrit ve baskıyı hızlandırmayı deneyecek.
Fakat Erdoğan faşizmi bilmeli ki, zindanlarda direniş geleneği devrimci harekette yerleşmiş bir mücadele karekteridir.
Leyla Güven öncülüğündeki geniş çaplı Süresiz Açlık Grevi (SAG) ve Ölüm Orucu (ÖO), geçmiş devrimci gelenek üzerinde yükseldi ve Erdoğan faşizminin tecriti ağırlaştırmasını püskürttü.
Bugün Grup Yorum’dan devrimci sanatçıların içerde ve dışarıda ÖO eylemi sürüyor.
Zindanlarda ideolojik bakımdan boyun eğmeyen tavır egemen. Bu tavır da geçmiş zindan direnişi geleneği ve son olarak da 2000 ÖO direnişinden güç, cesaret alıyor, esinleniyor.
Gerek ideolojik boyun eğmeme tavrı, gerekse zindan eylemleri, yalnız bırakılmamalı. Tersine, bu direnişler dışarıda tüm devrimcilerin ve tutarlı demokratların faşizme karşı mücadelelerinde esin kaynağı olarak alınmaları gerektiği gibi, dışarıda eylemlerle, açıklamalarla, tutum ve tavırlarla, desteklenmeli.
Her eylemde, işçi grevinde, yaşam alanlarını savunma eylemlerinde, işgal altındaki eylem ve çatışmalarda, gençlik eyleminde, 8 Mart ve kadın direnişlerinde, bir slogan da, bir döviz de tecrite karşı zindandakileri desteklemek için yükseltilmeli. Bir kurşun da zindanları desteklemek için atılmalı.
Başaracak gücümüzü seferber edersek, zindanda ve dışarıda direnişi zamandaş veya birlikte yükseltirsek, Erdoğan faşizminin zayıflığı ortaya daha çok çıkacak, daha geniş kitleler esinlenerek hak mücadelelerine girişecekler.
Erdoğan faşizmi, zindanda tecrit ve baskıyı ağırlaştırmanın sonuçları karşısında ya zikzak çizecek veya geri adımlar zincirinin önemli bir halkasını yaşayacaktır, bu yenilgi faşist şefe yaşatılmalıdır.