Özgürlük asıldır ve en kötü koşullarda ve durumda da insan özgürdür. İnsan acıya katlanır.
”Kelepçeli özgürlük” olur mu demeyin. Söz gelimi İsmail Beşikçi, sırf düşünceleri nedeniyle 17 yıldan fazla hapis yattı. Ama herkes biliyor ve teslim ediyor ki artık, İsmail Beşikçi, hepimizden fazla özgür bir kişiydi, ellerinde kelepçe olduğu halde. Bu durum özgürlüğün bir yanı ile irade yanı ile ilgilidir… Fakat artık bu Stoacı bakış aşıldı, bir önemli yönüyle. Artık, (yüzyıllardır), özgürlük fiziksel boyutla birlikte düşünülür oldu. Hakim sınıf ve tabakalar da keşfetti elbette bu yönünü özgürlüğün. Kapatarak cezalandırmayı gündeme getirdiler. Hapishaneyi yani… Özgürlüğün hareket demek olduğu, fiziksel yanı olduğu anlaşıldı… Hareket alanı daraltıldı insanın. Fazla uzattım galiba bu faslı.
15 Temmuz 2016 sonrası, birçok felaket yaşandı. Darbe teşebbüsü ilk felaketti. Çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Sistem üzerinde değişikliğe gitti siyasi iktidar. OHAL KHK’leri 12 Eylül darbesini yapmış olanların yaptıklarıyla pek çok açıdan paralellik taşımaktaydı. 12 Eylül diyoruz, askeri rejim yani… 35-40 yıl sonra sivil yönetim, sıkıyönetim askeri rejimine benzer yöntemleri tercih etti. Tıpkı 12 Eylül döneminde olduğu gibi, İLO’nun 111 sayılı İş ve Meslekte Ayrımcılık Sözleşmesi’ne aykırı olarak, insanları düşünce ve inançları nedeniyle yargısız işten attı. On binlerce insan, 40, 50, 100, 150 binin üzerinde kamu görevlisi ihraç edildi. OHAL Komisyonu verileri 125 bin civarında bir başvurunun olduğunu gösteriyor. Mağdur sayıları çok daha fazla olabilir. Aile hesabı yaparsanız da KHK ihraçlarının etkilediği insan sayışının milyonlarla ifade edilmesi olası.
Ankara Kızılay’da, Yüksel Caddesi’nde, insan hakları anıtı vardır. ’80’li yılların sonunda dikildi o anıt. İHD’nin yıllar boyunca basın açıklaması yaptığı bir anıt.
2016 yılının kasım ayında (9 Kasım 2016) bir kıvılcım, boyut kattı Yüksel Caddesi insan hakları anıtı çevresine.
Genç bir Akademisyen, Nuriye Gülmen, elinde pankartı ile ‘İşimi geri istiyorum’ dedi o gün…
Sonra çoğaldı isimler. Belki 1000 kez gözaltına alındılar. Nuriye’ye Semih Özakça, Acun Karadağ, Veli Saçılık, Mehmet Dersulu, kimi kez de Mahmut Konuk ( O daha çok ihraç edildiği Dikmen’deki işyerinin önünde işimi geri istiyorum sloganıyla eylem yapmıştı) eşlik etti. İstanbul’da, Düzce’de bu talep dillendirildi, işini geri isteyen muhreç kamu görevlilerince. Alev Şahin’i, Nazan Bozkurt’u, Armağan Özbaş’ı anmalıyım… Ankara Sakarya Caddesi’nde çoğu kez tek başına ‘İşimi geri istiyorum’ eylemlerini sürdüren Cemal Yıldırım’ı da kaydetmeliyim.
Yüksel direnişçilerinin son tutukluluğu, 2020 yılının ağustos ayında oluyor. İstanbul’da Ankara’da, Nuriye Gülmen, Acun Karadağ, Alev Şahin, Nazan Bozkurt, Armağan Özbaş, Mehmet Dersulu, Mahmut Konuk tutuklanıyor. Ankara’da tutuklananlar Türkiye’nin çeşitli cezaevlerine dağıtılıyorlar. Haklarında Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılıyor, yasa dışı örgüt üyesi olma suçu iddiasıyla… 9 Aralıkta, duruşmaları var.
Mahmut Konuk bir sağlık emekçisi. Sendikacı ve insan hakları savunucusu. 13 Ağustos 1975’te Hakkâri ili Çukurca ilçesi sağlık ocağında sağlık memuru olarak başladı işine ve 22 Kasım 2016 tarihli 677 sayılı KHK ile ihraç edilinceye kadar 40 yıl 14 gün boyunca çalıştı. 27 Şubat 2017 tarihinden itibaren her pazartesi son çalıştığı Dikmen Caddesi’nde bulunan Çankaya Toplum Sağlığı merkezi önünde 2 saat oturma eylemi yaptı.
Sonuç olarak ilk diyeceğim, ‘İşimi geri istiyorum’ talebi ve sloganıyla demokratik eylemlerde bulunan Yüksel direnişçilerine, fiziksel olarak, özgürlükleri iade edilmelidir. Serbest kalmalılar.
Çünkü, ‘İşimi geri istiyorum’ eylemleri, demokratik bir hakkın kullanıldığı eylemlerdir. Bir itiraz ve talep eylemleridir. Hem ifade özgürlüğü hem de toplanma özgürlüğü ile ilgilidir. Suç teşkil eden eylemler değildir.
İkinci diyeceğim de şudur: Suç teşkil eden, ulusalüstü insan hakları belgelerinden olan 111 Sayılı İLO Sözleşmesi (İş ve meslekte ayrımcılık) hükümlerine aykırı olarak, insanları, düşünce ve inançları nedeniyle kamu görevinden ihraç etmektir.
Tarih ve hukuk önünde buna inanır ve bunu söyleyebilirim.
Hüsnü Öndül
Evrensel