ÜÇ GÜN DİYE BAŞLADI, 3,5 YIL SÜRDÜ!
3,5 yıl…
bir yerde…
geceli gündüzlü..
karda kışta sıcakta fırtınada…
kesintisiz bir oturma eylemi…
TAYAD’lılar, 3 günlüğüne çadır kuracaklardı. Kurdular. Ve o çadır, tam 3,5 yıl sonra söküldü.
Nasıl oldu?
Bir direnişin nasıl olduğunu bilmeyen veya birkaç saatlik eylemler dışında bir mücadele pratiği olmayanlar açısından böyle yıllar süren bir direnişi gözönünde canlandırmak zordur. Bu nedenle, uzun direnişleri anlatırken, o direnişlerin nasıl şekillendiğine dair bazı ayrıntıları da yansıtmak istiyoruz.
Aslında TAYAD’lı Aileler, hapishanelerde üç yıldır sürmekte olan Ölüm Orucu direnişinin sansürle boğulmak istenmesine karşı, direnişi duyurmak için Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda 3 GÜNLÜK, evet sadece üç günlük bir oturma eylemi yapacaklardı.
Bunun için Abdi İpekçi Parkı’nda üç günlüğüne bir çadır kurmak için Ankara Valiliğine başvurdular. Daha bir hafta önce KAMU-SEN adlı sendikaya aynı parkta çadır açma izni verilmişti zaten.
Ama valilik bu izni TAYAD’lılara vermedi.
TAYAD’lılar buna rağmen, başvuruda belirttikleri tarihte gelip Abdi İpekçi Parkı’nda çadırlarını kurdular.
Bu en doğal, yasal ve meşru haklarıydı.
ELİN ALTI
16 Eylül 2003 günü parka geldiklerinde kafalarındaki program 3 günlüktü.
Aralarında İstanbul’dan gelen TAYAD’lılar da vardı. Tedariklerini üç gün kalacakları hesabına göre yapıp gelmişlerdi. Bu programla oturma eylemine başladılar.
TAYAD’lılar parkta oturmaya başladıktan üçbuçuk saat sonra polis saldırdı. Oturma eylemindeki herkes gözaltına alındı.
Gözaltına alınan 14 TAYAD’lı, o gün akşam, mahkeme tarafından serbest bırakıldılar.
Ertesi gün, 17 Eylül’de TAYAD’lılar yine parktaydılar. Aynı parkta eylem yapmakta olan depremzedeleri ziyaret ettiler. Aralarında bir değerlendirme yaparak, ertesi günden itibaren eyleme devam kararı aldılar.
18 Eylül’de altı tutsak yakını, açlık grevi ve oturma eylemlerine kaldıkları yerden devam ettiler.
Parkın içinde bulunan bir “El heykeli” vardı. O heykelin altına oturdular.
O gece yetersiz battaniyelerle parkta kalan aileler, dondurucu soğuğa rağmen eylemlerini sürdürdüler.
3,5 yıl işte öyle başladı.
O gün saldırı olmadı ama, polis sonra saldırmaya devam etti.
O üç buçuk yıla, sayısız saldırı, gözaltı, tutuklama sığdı.
Polis saldırıyor, olanları gözaltına alıyor ve o an, belki bir kaç saatliğine “Elin altı” boş kalıyordu.
Ama o “Elin altı” hiçbir gün boş kalmadı.
Parktakiler gözaltına alındığında, Ankara’dan, İstanbul’dan, TAYAD’lılar veya TAYAD’lıların dostları, veya o güne kadar kimsenin tanımadığı tutsak yakınları çıkıp geliyor ve nöbeti devralıyorlardı.
24 SAAT GÜNLÜK HAYAT
Direnişin bir özgünlüğü, 24 saat orada oturmalarıydı.
Yani bir çok oturma eyleminde veya direnişte olduğu gibi, öyle akşam evlere gidip, sabah tekrar gelme biçiminde de değildi.
Yaz, kış, rüzgarda, fırtınada, doluda, karda, sıcakta, iki kişi, üç kişi, dört kişi hep oradaydılar.
2003-2004 kışı çok soğuk geçti. Parktaki havuz buz kesmişti ve üç ay hiç çözülmedi.
El heykelinin üstünden bazı yerlere naylon geriyorlardı, ama karın tipinin şiddeti bazen öyle oluyordu ki, koruma önlemlerinin hiçbiri fayda etmiyordu.
Ama gece gündüz, yaz kış, oradaydılar işte. Hastalansalar da, soğuktan donsalar, sıcaktan bunalsalar da, oradaydılar.
Yakacak odun, direnişin en önemli ve günlük sorunlarından biriydi. Çevreden sürekli odun toplanırdı. Ve odun getirmek, büyük dayanışma örneklerinden biriydi. Çevrede oturanlar, çöpçüler, kamyoncular, yüzlerce insan odun taşıdı Elin Altına.
İnsanlar iş dönüşü sadece bir merhaba demek yollarını değiştirip oraya uğruyor, pazardan alışveriş yapıp oraya yiyecek getiriyorlardı. Boyacı, boya sandığını oraya koyup ertesi gün gelip alıyor, simitçi yaşlı teyze, ağır arabasını TAYAD’lıların yardımıyla çekiyordu.
Bir gün öğlen sıralarında bir postacı yaklaştı Elin Altı’na. Bir mektup uzattı. TAYAD’lılar şaşkın postacıya sordular, bize mi bu mektup. Postacı güldü.
-Vallahi adresi burası.
Zarfın üzerinde “Abdi İpekçi Parkı, Elin Altı – Ankara” yazıyordu.
Sonra bu adresle yüzlerce mektup geldi oraya.
ELİN ALTINDAKİLER KİMDİ?
Bu yazı dizisini izleyenler sorabilir;
3,5 yıl boyunca oturma eylemini sürdüren bu sabırlı, kararlı insanlar kimlerdi?
Nasıl bir bilgiye, birikime, kararlılığa sahiptiler ki… böyle bir direnişi sürdürebilmişlerdi.
Diyebiliriz ki, hiçbirinin hiçbir olağanüstü özelliği yoktu. Yani “süper” direnişçiler değillerdi.
Onlar sadece mücadelenin ve doğanın çelikleştirdiği tutsak yakınlarıydılar.
Hergün öğrendiler. Öğrendikçe kavgada ustalaştılar. Kinleri büyüdü.
Öyle olmuştu ki, direnişi kırmak için yer yolu deneyen polis şefleri, “siz içeridekilerden daha dik başlısınız” diyorlardı mesela.
Faşizmin yetkilileri, “Bunlar da terörist olmuş” diyerek onların haklı meşru taleplerine sırt dönüyorlardı. “Onlar sadece sabırlı ve kararlı insanlardı. Onlar sadece sevgiyi, bağlılığı, fedakârlığı ve vefayı her koşul altında savunabilenlerdi.” (Elin Altı, s. 6)
NEDEN UZUN SÜRDÜ?
Çünkü o direniş, suskunluk içindeki en büyük sesti.
O sesin de susturulması, büyük direnişin sansürle boğulması demekti.
Abdi İpekçi Direnişinin anlamını ve neden bu kadadr uzun sürdüğünü tam olarak anlayabilmek için o dönemki büyük suskunluğu bilmek gerekir.
19 Aralık katliamı, F tipi saldırısı, DKÖ’lere saldırılar sonucunda büyük bir suskunluk oluşmuştu.
Abdi İpekçi Direnişi “büyük suskunluk içindeki büyük haykırış”tı.
Bir çok siyasi hareket, parti, demokratik kitle örgütü, tecriti, F Tiplerini, direnişi gündeminden çıkarmıştı. Ve elin altındakiler, uzun direnişleriyle gündem yaratıyordu.
SALDIRILAR, PROVOKASYONLAR
Polis saldırıları ve gözaltılar, saldırıların tek biçimi değildi.
Defalarca faşistleri gönderip provokasyon çıkarmak istediler. Gece parkın ışıkları tamamen söndürüldü. TAYAD’lılar, polisin kışkırttığı sarhoşlar, baliciler tarafından rahatsız edildi. Ama polisin oyunları bozuldu, bir süre sonra, Abdi İpekçi Parkı, sarhoşların balicilerin gelip gitmediği bir parka dönüştü. TAYAD’lılar, üzerlerine salınan, kışkırtılan MHP’lilere bıkmadan usanmadan direnişi anlattılar. Direnişi tecrit etme politikasına, kararlılıklarıyla cevap verdiler. Diyarbakır’dan, Antalya’dan, Erzincan’dan, Trabzon’dan, Tekirdağ’dan onları ziyarete ve desteğe gelenler oldu.
UZADIKÇA IŞIĞI GÜÇLENDİ
Her uzun direniş, zaman içinde bir ışık kaynağına dönüşür, etrafına ışık saçar.
Abdi İpekçi Direnişi, Büyük Direniş’e destek için başlamıştı, kendisi bir direniş odağı oldu. Bir OKUL oldu.
Bir çok insan, Elin Altı’nda oturarak politikleşti, devrimcileşti. Orası bir dayanışma odağı oldu. Moral verdi, güç verdi, öğretti.
En önemlisi amacına ulaşan, zafere ulaşan bir direniş oldu.
Çünkü, TAYAD’lılar iki şey söylediler direnişin uzadığı zamanlarda:
Bir: Büyük Direnişi DUYMAYAN KALMAYACAK.
İki: Elin altındaki direniş BÜYÜK DİRENİŞ BİTİNCEYE KADAR BİTMEYECEK!
Öyle de yaptılar.
TAYAD’lıların anlatımıyla Elin Altı’nda en zor olan, “hergün direnişin gününün rakamını değiştirmek” ve “şehitler panosuna yeni resim eklemek”ti.
Panoyu hergün değiştirdiler.
Orada oturdukları aylar boyunca, onlarca şehidin resmini o panoya eklediler. Bazen öfkeyle, bazen gözyaşlarıyla..
Ve fakat, zor, zahmetli 3,5 yılın ardından direnişin zaferinin sevincini yaşadılar.
Elin Altı heykelinin üstünü örten naylon kaldırılıp, heykel, “Yaşasın Direniş Yaşasın Zafer” pankartıyla sarıp sarmalandı.
Direnişlerin uzunluğu kısalığı, sadece baskı koşullarıyla değil, baskıya uğrayanların iradeleriyle, politikalarıyla belirlenir.
Uzun direnişler, bir politika, irade, kararlılık ve güç sorunudur.
Siz doğru bir politikayla, bu politikayı hayata geçirecek bir irade ve kararlılıkla direnirseniz, bir süre sonra orası bir mevzi olur. Bunlara sahip değilseniz, bir iki saldırıdan sonra direnişiniz biter.
Abdi İpekçi de, Büyük Direniş de, bu söylenenlerin somutlandığı bir direniş olmuştur.
Yarın:
Abdi İpekçi direnişinin emektarlarından TAYAD’lı Mehmet Güvel, “neden uzun direniş” sorusunu cevaplıyor.