Tutsak Halkın Avukatı Behiç Aşçı’nın kaleme aldığı Psikoloji Bilim midir isimli kitap akademik çevrelerde pek duyulmasa da halen kıran kırana süren bir tartışmayı halkın gündemine sokuyor. Çünkü bilim olarak ele alınması için tüm olanakların seferber edildiği psikoloji daha çok halkın sorunu.

Bilim nedir, psikoloji bilim tanımına uygun mudur… gibi bir çok noktadan sorular soruyor Behiç Aşçı. Bu soruların çoğunu bilimsel araştırmalardan, konuyla ilgili yazılmış kitaplardan alıntılarla cevaplarken cevabını okuyana bıraktığı sorulara da yer veriyor…
“Bugün “psikoloji bilim değildir” demek suç, günah haline getirilmiştir. Aksini söyleyen linç ediliyor, aforoz ediliyor. Neden? Neden psikolojinin bilim olduğu tezi rahatça dillendirilirken bilim olmadığı söylenemiyor? Neden? korku nedir? Neden bu soru tartışma konusu olmuyor ve dogmatik olarak kabul ediliyor? Dahası tüm halkların da buna inanması bekleniyor.” Behiç Aşçı’nın kitabında çokça cevabını verdiği soruyu biz ilave edelim. Neden bilim olarak kabul edilmesi isteniyor?
Tabii ki bunun en büyük nedeni icad ettikleri bilim dalına paralel olarak gelişen dev sektör. Yüz milyarlarca dolarlık pazar. Ama ondan daha önemlisi kapitalizmin yarattığı çöküntünün çözümünü başka yerlerde aranmasını istemeyen kapitalistler hasta ettiği insanları psikologlara mahkum etmek istiyor… Özetlediğimiz bu gerçeği Behiç Aşçı sade, akıcı ve oldukça anlaşılır bir dille detaylandırıyor.
Psikolojinin bilim olduğunu iddia edenlerin çelişkilerini net çizgilerle gösteren aşağıdaki örneklemelerden yola çıkarak gösteriyor;
“Kleptomani (çalma) hastalığı zengin hastalığı! Sadece zenginler yakalanıyor! Yoksullar bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmış durumda. Hırsızlık yapan yoksulsa hapishaneye, zengin ise hastaneye! Psikoloji sağladı bunu. Sormak isteriz böyle hastalık olur mu? Burada objektiflik, kesinlik, denenebilir olmak var mıdır? Bu örnekte psikolojiyi kimi koruyor? Kimin çıkarlarının bekçiliğini yapıyor? Yoksul aç olduğu için parası olmadığı için çalar. Zengin ise mesleği çalmak olduğu için çalar.”
ve bilil içih “ihtiyaca göre şekillenen, istek ve arzulara göre şekillenen oyun hamuru değildir.” diyor ve ekliyor “Su normal atmosfer basıncında, 100 C derecede kaynar ama biz öyle istediğimiz için değil, fizik yasaları kaynamasını gerektirdiği için.
Bilim gerçeği araştırmalıdır. Halkın sorunlarını çözmeli, ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Bunu yaptığı oranda bilim olur ve yücelir.”
Psikolojinin asıl olarak içsel değil dışsal sebepleri olduğunu yine bilimsel araştırmalardan ve yaşanan tecrübelerden yola çıkarak gösteriyor. Dışsal sebep denen şey ise ; KAPİTALİZM!
Kapitalizmin, sömürü çarkının insanlar üzerinde ruhsal bozuklara yol açışını örneklendirerek anlatıyor çalışma.
“Kapitalizm insanı sürekli güvensiz, umutsuz, inançsız, korku içinde tutsak yaşamaya mahkûm eder. Sokaklara bakın, güler yüzlü insan göremezsiniz. İnsanlarımız ağır bir travma yaşıyor. Kimseye bir şey soramazsınız. Yani tüm bir toplumu avucunun içine alan travma yaşanıyor! Çelişik değil mi? Tüm toplum nasıl hasta(!) olur?”
Genel olarak toplumun yalnızlaştığını kabul etmeyen yoktur. “Yalnızlık diğer insanların fiziksel yokluğu değil diyor John. Hiç kimseyle önemli bir şey paylaşmadığımız hissidir yalnızlık.” tanımının ardından yalnızlığın insan üzerinde yarattığı tahribatı gözler önüne sererken kapitalizmin çözümlerini çöp sepetine atıyor.
Akıl almaz bir şey. Önce yalnızlığın “ben”in propagandasını yapıyorlar, sonra da “sen hastasın” “yalnızsın” diyorlar! Üstüne de ilaç, terapi… psikoloğun, terapistin hastasına sunabildiği “dostluk”tur. Ama ücretli. Jeton attıkça verilen bir dostluk! Oysa bu dostluğu devrimciler ücretsiz ve süresiz sunuyorlar!
Yalnızlaşma ve yabancılaşma. Yabancılaşma; kapitalizmin ayakta kalmasın sağlayan en büyük icadı insanların psikolojisi üzerindeki etkisi kitapta bir çok noktadan ele alınıyor.
“Sevgisizlik, güvencesizlik yayılıyor. Ne olursa olsun geniş aile içinde sorunlar daha kolay çözülür. Geniş ailede yalnız kalmak mümkün değildir. Ama günümüzün insanı yalnızlığı istiyor, arıyor. Aslında istediği bu değil, egemenler böyle istiyor. Yalnızlığı yüceltiyorlar. Oysa insan toplum içinde insandır, yalnız insan travma yaşar, bunalır. İmdadına da psikologlar yetişir! Yalnız insana önce “hastasın” derler, sonra da parasını alıp onu dinlerler…”
Behiç Aşçı, kapitalizmin aile yapısını nasıl ve neden dejenere ettiğini ve bunun sonuçlarına değiniyor ;
“…Burjuvazi bizi sömürmek ve ezmek için kendi egemenliğini gizlemek için, iktidarın ömrünü uzatmak için psikolojiyi kullanıyor. Burjuvazi toplumu örgütsüzleştirebildiği, parçaladığı oranda iktidarını sürdürebilir. Bugün artık aile dahi parçalanmıştır. “Sorumluluk alma” “Kişilik güçlenmesi” “İnsiyatifli olma” adına çocuklar aile dışına itilmektedir. Almanya’ da anaokullarında çocukların yiyeceklerini, giysilerini paylaşmaları engellenir. Yemeğini getirmeyi unutan çocuğa arkadaşları yemek veremez. Davranışlarının sorumluluğunu almayı ve sonuçlarına katlanmayı öğretiyorlarmış! İyi de tek yolu bu mu?”
“Eğer koşullar insanı biçimlendiriyorsa, bu koşulları insanca biçimlendirmek gerekir.” Karl Marks
“Bazı psikologlar da psikolojinin çelişkilerinin farkındalar… …Maddi yaşam koşullarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyorlar. Fakat ufukları sınırlı. Psikolojinin açmazlarını psikolojinin içinde çözmeye çalışıyorlar. 1950’lerden bugüne değişik akımlar geldi geçti. Ve elbette psikolojinin açmazlarını çözemediler. Çözüm önerilerini sistemin değiştirilmesi gerektiğine kadar götüremediler. Ama en azından sorunları tespit ettiler. Fakat tespit yeterli mi? Çözmedikten, çözemedikten sonra tespit etmek ne işe yarar?”
Kapitalizmin sebep olduğu maddi koşulları bir çok araştırmacının da tarif ettiği ama adını koyamadığı tespitlerinden alıntılar yaptığı kitapların yazarların bilerek veya bilmeyerek sorunun sonuna asıl sebebine kadar gidemediğine vurgu yaparak eksik bırakılanı tamamlıyor. Evet koşulların değişmesi, insana dair biçimlendirilmesi tek çare.
Sosyalistlerin psikolojiye bakışını da dünyada yaşanan sosyalizm deneyimlerinden yola çıkara anlatan Behiç Aşçı devrimcilerin bakış açısını ve çözümünü de tüm açıklığıyla okuyanlara aktarıyor.
“Sosyalizmde “ruhsal” hastalıklarla uğraşan psikolojiye yer yoktur, “ruhsal hastalık” denen davranış ve duygu bozuklukları yoktur çünkü… İnsanlar kendileriyle, toplumuyla, doğayla barışıktır. Karşılıklı saygı içinde sorunlarını çözer. Sosyalizmde tıp, maddi dünyada, organik dünyada oluşan hastalıklarla mücadele eder. “Ruhsal alan” ya da “manevi alan” da olduğu gibi tanımlanamayan kısımlara girmez,”
Kapitalizmin kendi yarattığı psikolojik sorunları nasıl pazara çevirdiğini, bilim diye beyinlere işlemeye çalışırken yaptığı hilelere de anlatan Behiç Aşçı çok canlı ve çarpıcı alıntılar yapıyor:
“İlaçların işe yarayıp yaramadığına dair araştırmaların çok büyük çoğunluğu büyük ilaç şirketleri tarafından finanse ediliyordu ve söz konusu şirketlerin bu araştırmaları yapmalarının özel bir nedeni vardı. İlaçlarını piyasaya sürüp kâr elde etmek istiyorlardı… Örneğin Prozac için gerçekleştirilen bir deneyde 245 hastaya ilaç verilmiş ama ilaç şirketi yalnızca 27’sinin sonuçlarını yayımlamıştı. Bunlar ilacın işe yaramış göründüğü 27 hastasıydı
Şirketler kendi ürünleri üzerinde gerçekleştirilen deneyleri çoğu zaman kendileri yapıyorlar. Yani klinik deney kendileri tarafından hazırlanıyor ve kimin hangi sonuçları göreceğine de onlar karar veriyor. Dolayısıyla kendi ürünlerini kendileri değerlendiriyor
…Ne muhteşem değil mi? İlacı şirket üretiyor, kendi laboratuvarlarında etkili ve güvenli olup olmadığına dair deneyleri yaptırıyor, deney sonuçlarını şirket çalışanları rapor haline getiriyor, bu raporları maaşlarını şirketten alan kamu otorite ve yetkilileri inceleyip ruhsat verip vermemeye karar veriyorlar! Genellikle de şirketin hatırını kıramıyor ve ruhsat veriliyor. “Psikolojik” hastalarsa iyileşme umuduyla bu ilaçlara milyarlar yatırıyor… Neden akıl sağlığı diyoruz, diye soruyor. Çünkü bilimselleştirmek istiyoruz. Kulağa bilimsel gelsin istiyoruz..”
Linkini verdiğimiz adresten çok kolay indirebileceğiniz bu önemli çalışmayı vakit kaybetmeksizin okunmasını öneriyoruz. Günümüzde çevremiz psikolojik sorunlarla boğuşan insanlarla dolu ve büyük çoğunluk kapitalizmin uyuşturucu pazarının basit müşterileri haline dönüyorlar. Gerçekte olan nedir, yaşananların sebebi nedir sorularının cevabını bulunmasına çok önemli yardımlar sunacak bu kitabın hapishane koşullarında yazılmış olması da kitabı okumanın önemine önem katıyor.
Halkın avukatı halkı için üretmeye devam ediyor…
Şimdiden kitabı okuyacak olan herkesi kitabı önermeye davet ediyoruz…
https://www.halkinkutuphanesi.net/2025/02/kitap-ad-psikoloji-bilim-midir-hayir.html