Ülkemizde maaşınız ne kadar olursa olsun maaş bordrolarınızda asgari ücretli gibi görünürsünüz. Patronlar, maaşın yüzdesine göre belirlenen vergileri ödememek için kullandığı bu yöntemde asgari ücretin üzerindeki miktarı elden, yani kayıt dışı verirler.
Bu bilinen ve yaygın uygulama işten çıkartmalarda patron ve işçi arasında anlaşmazlıklara sebep oluyor. Bu yüzden mahkemelerde “emsal ücret” belirlemesi yapılıyor. Emsal ücret Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 6 Aralık 2013 tarihli kararına göre yaptığı işe ve kıdemine uygun olmalı ve sendika tarafından bildirilen ücret esas alınmalı.
Ancak AKP’nin yargısı yeni bir adaletsizliğin altına daha imza attı. İşçi alacaklarına dair bir davada İstanbul Bakırköy 12. İş Mahkemesi, 18 Eylül 2019 tarihli duruşmada işçi tarafının emsal ücret konusunda Sosyal İş Sendikası’na müzekkere yazılması talebini reddederek işveren örgütü olan “meslek odası” bildirilmesini talep etti.İşçi ve işveren arasında görülen davalarda emsal ücret tespitini İşçi Sendikalarına değil İşveren örgütlerinin bilirkişiliiğine havale ediyor. Kendi Yargıtay Kararlarını çiğnediler yine patronların çıkarları için.
Yani kıdem tazminatı gibi, işçinin işine son verdiğinde birikmiş haklarını ödemek zorunda kalacak işveren örgütlerine. Zaten patronlar “bordroya göre hesaplarım” dedikleri için anlaşmazlıklar yaşanıyor ve mahkemelere gidiliyor. Böylesi bir bilirkişi tespitinin kimin çıkarına olacağı açıktır: PATRONLARIN.
Tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yargı egemen sınıfın hizmetindedir.
Marx hukuku “egemen sınıfın yasalaşmış iradesidir”diye tanımlar.
Bu gerçeğe rağmen hukuksal düzenlemelerin tamamı bu gerçeği gizlemek üzerine yapılır. Yani hukukun ve yargının egemen sınıfın hizmetinde olduğu, onun iradesinin uygulanması olduğu gerçeğini gizlemek.
Gel gelelim ezen ile ezilen arasındaki çelişki keskinleştikçe kendi iradesine de uymaz burjuvazi. Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Sömüren ile sömürülen arasındaki savaş kızıştıkça köşeye sıkışan burjuvazi hep aynı şeyi yapar. Kendi yasalarını tanımaz.
“Yargı bağımsızlığı”, “Hukukun üstünlüğü”, “Hukukun sınıflar üstülüğü” gibi çokça kullanılan bu kavramlar, böylesi mahkeme kararlarından sonra aslında safsata olduğu daha açık hale geliyor.
Burjuva hukukunun bir görevi de sömürüyü perdeleyerek sömürü ilişkilerinin dışına çıkılmasını önlemektir. Burjuvazinin yargısı bunu başarabildiği sürece çarkı döner. Ancak ülkemiz yargı sistemi bunu artık başaramaz durumdadır. Yönetememe krizi her yerde kendini göstermektedir ama en bariz görüldüğü alan YARGIDIR. FAŞİZMİN YARGISI ADALETSİZLİKTEN BAŞKA BİR ŞEY VEREMEZ. Bu gerçek artık gizlenemez durumdadır.
Yönetenlerin artık yönetemediği ve yönetilenlerin artık eskisi gibi yönetilmek istemediği dönemdeyiz.