Medeniyet dediler, kadınlara tecavüz ettiler, çocukları diri diri yaktılar

Dayê Dayê
Dayê, dayê
Bêkesa mîn waye
Felek qiymîs bîyo
Şîya hardo şîyaye

Ezo çê rîjîyaye

Dêrsîm ver ra sono
Welatê Mamekîya
Dayê qesey bike
Tî çî dîya çî nêdîya

Çî ra heredîya

Vana hîrîs û heşta
Têpîya vêsanîya
Lacem çi pers kena
A ke ma dîya kes nêdîya

Omrê mî qedîya

Vaze bawo, no senê dewran o
Herd û asmên pêro vêseno
Wayîrê dîna veng dano ma
Ma şîme, Jelê ma wedaro

Anne Anne – Yol
Anne anne
Kimsesiz kızkardeşim
Felek kıymış
Gömmüş kara toprağa

Yıkılmış evim

Dersimin önünde
Mamekiye yurdu
Konuş anne
Ne gördün, neler çektin?

Neden küskünsün?

Diyor ki 38dir
Sonrası açlıktır hep
Oğul ne sorarsın
Bizim çektiğimizi kimse çekmedi

Ömrüm tükendi

Söyle baba bu nasıl devrandır
Yer gök tutuşmuş, tümden yanıyor
Alemin sahibi bize sesleniyor
Gidelim, Jelê bizi

 

İsmet İnönü

“Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalafet edecek unsurları kesip alacağız. Vatan hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.”
Böyle demişti o dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 1925 yılında.

Fevzi Çakmak

“Dersim evvela koloni gibi ele alınmalı. Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli, ondan sonra aşamalı öz Türk hukukuna tabi tutulmalıdır.”
Dedi o dönemin Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak.

Mustafa Kemal Atatürk

“Uzun yıllardan beri süre gelen ve zaman zaman gergin bir şekil alan Tunceli’ndeki toplu haydutluk olayları belli bir program içindeki çalışmalar sonucu kısa bir sürede ortadan kaldırılmış, bölgede bu gibi olaylar bir daha tekrarlanmamak üzere tarihe aktarılmıştır.”
Dedi o dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 1938 yılında.

‘Tenkil Harekatı’ olarak bilinen, Dersim halkına yönelik toplu imha kararı, 4 Mayıs 1937’deki Bakanlar Kurulu toplantısında alındı. Bir hafta sonra Dersim toprakları bombalanarak on binlerce kadın, erkek, yaşlı, çocuk katledildi. Yaklaşık olarak iki yıl süren askeri operasyonlarda Dersim halkı toplu katliama maruz kaldı, birçoğu da sürgün edildi. Dersim’in yaşam kaynakları, insanıyla birlikte, yerinde ve sonsuza kadar etkisiz kılınmak suretiyle ateşe verildi. Ele geçirilenlerin topraklarına dönüşleri kanunla yasaklanırken; çocuklar, bilhassa kız çocukları subay ailelerine ‘ganimet’ olarak verildi. Katliamın karartılması amacıyla Hozat Başsavcılığı “Soykırım yok, cinayetler zaman aşımına uğradı” diyerek takipsizlik kararı verdi. Dersim katliamı, 1938 Eylül’ünde binlerce ölü ve toplu sürgünlerin ardından sonlandırıldı.

Dersim, başında askeri sömürge valileri olan olağanüstü bir rejimle yönetilmeye başlandı ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından 10 yıl için “Yasak Bölge” ilan edildi. Mustafa Kemal, hastalığı dolayısıyla Celal Bayar tarafından okunan 1 Kasım 1938’deki Meclis açış konuşmasında Tunceli’de ‘haydutluk ve eşkıyalık olaylarının bitirilerek ulusal egemenliğin sağlanmasından duyduğu kıvancı’ dile getirmiş, İsmet İnönü “Dersim müşkilesinden kurtulduk” demiştir.

Dersimli bir görgü tanığın anlattımı: “askerler küçük çocukları toplayıp bir evin içine koydular ve ateşe verdiler. Kendini ifade etmek isteyen birini tabancayı ağzına koyup ateşledi ve nehir’e yuvarladı. İki kurşun sağ ayağıma değdi değdiği anda oturmak zorunda kaldım. Bir asker hücum etti ucunu ettiği anda süngüsünü bir hamile kadının karnına vurdu. Ve süngü ile birlikte doğmamış bir bebeği kadının karnından dışarı çıkardı, çıkardığı anda süngünün üstündeki bebek ağlamaya başladı. Allah’ım.”

Dersim Katliamında görevli iki askerin anlatımları ise tüyler ürpertici niteliktedir. Dersim olaylarının yaşandığı dönemde 2. Tabur, 9. Bölük‘te görev yapan 108 yaşındaki Diyarbakırlı erlerden Eskeri Akyol’ün sözleri ise sık sık ağlamalarla kesiliyor:

“Öyle şeyler yaşandı ki anlatamam. İnsanlığa sığmayan şeylerdi. Allah, Muhammed‘in ümmetini bir daha bu hale düşürmesin. Kadın, çocuk herkesi diri diri yaktık. Dersim’e, Diyarbakır’dan yedi gün, yedi gece yürüyerek gittik. Oraya vardıktan sonra bizi Ali Boğazı’na verdiler. Gittiğimizde evler yakılıyordu. Askerler ulaştıkları evleri içindekilerle birlikte gazyağı döküp yakıyorlardı.
Komutanımızın adı Ethem Atalay’dı. Elazığlı olduğunu söylüyorlardı. Kaçanların bir kısmı derelere, mağaralara sığınmışlardı. Daha dirençli olanlar Munzur nehrinden karşıya geçiyorlardı. Askerler yetişir yetişmez ateşe veriyorlardı mağaraları. Sonra gittiğimizde bir bakıyorduk ki çoğu benim bugünkü yaşımda olan insanları askerler üst üste yığıyor ve üzerlerine gazyağı döküp ateşliyorlardı. Öyle canlı canlı. Kadın, çoluk çocukları da yakıyorlardı. Çocukların bacaklarına başlarına taşlarla vurarak öldürüyorlardı.


“Dersimliler çok öldürüldüler. Kutu Deresinde ceset kokusundan durulmuyordu. İnsanları öldürüp atmışlardı. Böyle bir felaket görülmemiştir. Maalesef kötü askerler çoktu. Onlar kadın, çoluk çocuk ayrımı yapmazlardı. Kadınları götürüp kötülükler yapıyorlardı. Allah, Muhammed’in ümmetini bu hale düşürmesin. Aynı bizim gibi Zazaydılar, Kurmançlar da vardı. Dersim köylülerinden de askerler vardı yanımızda. Biz aynı milletin çocuklarıydık ve birbirimizle savaşıyorduk.”


Dersime medeniyet götürdük diye övündükleri büyük bir soykırımdan ibaret. kadınların göğüslerinin kesildiği, tecavüz edildikten sonra ağaçlara çivilenerek öldürüldüğü, katliama sessiz kalmak, hesap sormamak ve katliamı meşrulaştırmak insanlığa, onura, namusa vurulmuş bir darbedir.


DERSİM KATLİAMI HEPİMİZİN KANAYAN YARASIDIR, DERSİM KATLİAMI 83 YILDIR UNUTULMADI UNUTULMAYACAK.

Sosyal ağlarda paylaşın