Koçak’ın Hücresinden Son Mektuplar -2 “Mustafa artık tüm Anadolu’nun Oğlu”


Mustafa Koçak’ın hücresinden ailesine ikinci bir mektup da, Güven Usta tarafından yazıldı.

Güven Usta, Koçak’ın son bir ayını, 25 Mart’tan 23 Nisan’a kadarki sürecini paylaşan bir tutsak. 

Usta, Koçak’ın günlük yaşamını, son ana kadar yaşamakta nasıl ayak dirediğini ve nasıl ölümüne kararlı olduğunu anlatıyor.

Son zamanına kadar günlük spor yaptığını anlatıyor.

Artık diyor, o sadece sizin oğlunuz değil, tüm Anadolu’nun oğlu.

***

Sevgili Hasan amca, Zeynep anne, ablalarım ve Mine;

Hepinizi Mustafamızın sıcaklığı ile kucaklar, büyüklerimin ellerinden öperim. Nasılsınız? Başınız, başımız sağolsun. Mustafanın toprağı bol olsun. Şimdi sizin yanınızda olmak, elinizden tutup Mustafanın direngen günlerini anlatmak isterdim. Hem de çok isterdim. Ancak bu yaşadığımız adaletsiz düzen buna izin vermiyor. Ne sizin Mustafa’nın son anlarında yanında olmanıza ne de bizim onun tabutuna omuz verip, mezarı başında bulunmamıza izin vermediği gibi.

Zaten Mustafa bu adaletsizlikler için direnmedi mi?

Size olan bağlılığını ve sevgisini dilinden hiç düşürmedi. Şakran’dan eşyaları geldiğinde içinde onlarca fotoğraf vardı. Onları dışarı gönderdik, almış olmalısınız. O fotoğrafları beraber albüme dizerken bir yandan sizden bahsediyordu. Sizinle gurur duyduğunu, büyük emekler harcadığınızı, ne gerekiyorsa onu yaptığınızı anlatıyordu.

Özellikle burada hapishane önünde yirmi dört saat adalet nöbeti tutmanız Mustafa’ya büyük moral oldu. Bir yandan açlığıyla direnirken diğer yanda aklının bir kenarında hep siz vardınız. Emin olun dayanabildiği kadar dayandı. Kendini zorladı, bir gün daha fazla yaşamak için her şeyi yaptı. Son günlerine kadar voltasını attı, hatta spor yaptı. Hareketin ona iyi geldiğini söylüyordu. Bir telefon görüşmesinde Hasan amcanın “Dayan oğlum dayan!” dediğini söylemişti. Bu telefon görüşmesinin ertesi günü sabah yürüyüşünü atarken “Bunu babam için atıyorum. Dün telefonda bana dayan oğlum dedi” demişti.

*

Hatırlarsanız yakın zamanda telefon görüşmelerinden biri yarıda kesilmişti. O görüşmede Helin’in annesinin Helin sonuna kadar dayandı. Mustafa da dayansın sözünü hiç unutmadı. Zalimlere karşı, zulme karşı hep bir gün daha yaşama iradesi gösterdi. Onunla ne kadar onur, gurur duysanız azdır. Şimdi Mustafa artık sizin oğlunuz, kardeşiniz değil sadece. Tüm Anadolu halkı, adaletsizliğe uğrayan herkes Mustafayı oğlu, kardeşi, yoldaşı biliyor. Ne mutlu size..

*

Bekir abi buraya getirildiği ilk günden itibaren, ben de 25 mart gününden itibaren yanındaydım. Bir an olsun yanından ayrılmadık. 23 Nisan günü de beraberdik. Kısa kısa sohbetler yaptık. Ağrıları fazlaydı son günlerde. Önce ayaklarında başlamıştı ve son birkaç gün karın bölgesinde yoğunlaşmıştı. Sürekli masaj yapıyorduk, suya sokuyorduk ayaklarını biraz olsun rahatlasın diye. Karnını, sırtını ovalıyorduk acısı hafiflesin diye. Her yolu deniyorduk. İmkan olsa tüm acılarını, ağrılarını alıp omuzlamak istiyorduk. Dayanıyordu Mustafa. Adalet için halkımız için dayanıyordu. Onurlu, namuslu bir hayat için dayanıyordu.

Zeynep annemizin “Onurunu koru, onurunu satma oğlum” sözünü bayrak yapmıştı kendine. Son gün yani 23 nisan günü telefona çıkabilmek için sedye getirilmesini istedik idareden. Çünkü en ufak bir hareket etmesi acısını arttırıyordu. Ne oturabiliyor ne de ayakta durabiliyordu. Biz de sedye olursa daha rahat edeceğini düşündük. Hapishanede sedye olduğunu da biliyoruz. Getirmediler sedyeyi. Tekerlekli sandalye ile götürdük telefona. Döndüğümüzde tekrar yatağına yatırdık.

Telefonda neler konuştuğumuzu birbirimize anlattık her zamanki gibi. Mustafa, bazı dilekçelerin yazılması gerektiğini söyledi. Hemen yazıp verdik. Sonra bize yanımdan ayrılmayın dedi. Biz zaten onu hiç yalnız bırakmıyorduk. Sürekli yanındaydık, her türlü ihtiyacını karşılamak için. Tamam dedik. Sen hiç merak etme biz hep buradayız dedik.

Bekir abi hapishane anılarından, bizzat tanık olduğu ölüm orucu süreçlerinden bahsetti. Sürekli anlatıyordu. Bir yandan da karnına hafif hafif masaj yapıyorduk.

Konuşmak Mustafayı yorduğu için bazı isteklerini bakışıyla, el işaretleriyle anlatıyordu. Bizden su istedi, şekerli ılık su istedi, hemen içirdik yudum yudum. Bir zaman sonra tek şekerli ılık rezene çayı istedi. Hemen yapıp içirdik. Hızlı içemiyordu. Yavaş yavaş yudum yudum içiyordu.

Daha sonra “Başım dönüyor, biraz dinleneyim” dedi. Işığa karşı hassasiyeti artmıştı son günlerde. Sese karşı da çok hassastı. Şeker kutusundan, poşetinden şeker alırken çıkan ses, pencereden vuran gün ışığı dahi rahatsız ediyordu. Pencerelere perde germiştik. Hücrede kısık sesle konuşuyor, fazla hareket etmiyorduk. Ses olmasın, rahatsız olmasın diye. Biraz dinleneyim deyince battaniyeyle başını da kapattı. Uyandığında battaniyeyi üzerinden attı.

“Mustafa, Mustafa!” diye seslendik. Bizi duyuyor, anlıyor ama cevap veremiyordu. Başını, yanaklarını, boynunu, alnını ıslak bezle sildik. Eli elimizdeydi. Seni seviyoruz Mustafa dedik. Bize bakarak öpücük gönderdi. Rahattı, huzurluydu. Zalimlere boyun eğmemenin, onurunu korumanın huzuruydu.

İlk günden itibaren şehitlik dahil her türlü bedeli göze alarak direndiğini anlattı. Sadece anlatmakla kalmadı, hücre hücre eriyerek gösterdi bunu. Biz Mustafa’ya dokunmaya, bakmaya kıyamazken zalimler ona zorla müdahale işkencesi yaptılar. Tüm bu yaşanan süreç acımızı arttırırken öfkemizi, kinimizi de büyüttü.

Mustafanın son anlarında eli elimizde, gözü gözümüzdeydi. Saat 22:50de ölümsüzleşti.

*

Size bu satırları yazmak çok zor. Acınız çok büyük. Birbirinize aile olarak bağlılığınızı Mustafadan dinledik. Artık biz de sizin oğlunuz, kardeşiniz olduk. Sizi kendi anne babamdan, kardeşimden ayırmıyorum. Bu satırları da bu duygularla yazdım. Elinizi elime alıp anlatmak isterdim ama zalimler bize bunu çok görüyor. Mustafa’nın adalet mücadelesi artık bizim omuzlarımızda. Ve yaşadığımız acıların sorumlularını biliyoruz, tanıyoruz. Bizim de günümüz gelecek, siz hiç merak etmeyin.

Bugün telefonda babamla, annemle konuştum. Biraz cenazeden bahsettiler. Mahalleyi ablukaya almışlar ve katılımı engellemeye çalışmışlar. Mustafa’nın yaşamı da şehitliği de onların kabusu oldu. Acaba halkın aklındaki, gönlündeki, yüreğindeki Mustafayı nasıl silecekler? Bu mümkün mü? Dilerim ki siz ailesi, arkadaşları bir engelle karşılaşmadan son görevinizi yerine getirebilmişsinizdir. Kıraç’a defnetmişsiniz. Evinize yakın bir yer bildiğim kadarıyla.

Mustafa ile birlikte buradan eşyalarını da göndermiştik. Onları size verdiler mi? Umarım bir sorun çıkarmamışlardır. Eksiksiz almışsınızdır. Çünkü onlar bizim için, sizin için değerli eşyalar. Her birinin anısı, anlamı var. Mustafa da her birini koruyordu. Ona hediye gelen, anlamı olan eşyalarına özen gösteriyordu.

*

Sevgili Hasan amca, Zeynep anne, ablalarım ve Mine, biz burada Mustafa’nın şehitliğinden sonra onu güzelce sildik, üzerine temiz kıyafetler giydirdik. Ona karşı görevlerimizi yerine getirip, hesabını soracağımıza dair ant içip o şekilde teslim ettik.

Bizim haber verme gibi bir imkanımız olmadığından size ve avukatlarına haber verilmesini istedik. Haber vereceklerini söylediler. Saat üçü geçerken çıkıp gittiler. Biz de “Mustafa Koçak Ölümsüzdür!” sloganlarıyla uğurladık Mustafayı.

Sizi çok seviyoruz. Hepinizi Mustafamızın sıcaklığı ile sımsıkı kucaklıyor, büyüklerimin ellerinden öpüyorum. Herhangi bir isteğiniz olduğunda ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Tekrar başınız, başımız sağolsun. Kendinize çok iyi bakın.

Sevgilerimle

Güven.

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.