Halkın Mühendis Mimarları:
DOĞA SÖYLEDİ, TARİH SÖYLEDİ, AMİK OVASI SÖYLEDİ… GÖZÜNÜ RANTLA KARARTAN BURJUVAZİ DİNLEMEDİ!

Halkın Mühendis Mimarları, Hatay’da idiler. HHM üyesi mimarlar, Hatay’da yaptıkları gözlemlere dair bir ön rapor yayınladılar.
Yayınlanan raporda, afetin nasıl adım adım katliamı dönüştüğü tüm açıklığıyla görülüyor.
“Yıkıma Dair Gözlem ve Ön Raporumuz” başlığıyla sunulan raporda, depremin değil, bozuk düzenin öldürdüğünü bir kez daha görüyoruz.
Aşağıda raporun tam metnini yayınlıyoruz (Altbaşlıklar GHA tarafından konulmuştur):


Anadolu toprakları üzerinde son 2 bin 250 yılda yaşanan 100 büyük depremin en az 15’i Antakya’da meydana geldi. Bugün yaşadığımız depremlerin öncesinde, kentin yapısını etkileyen son deprem 3 Nisan 1872’de Amik Ovası’nda meydana gelmişti. Bu depremin 7,2 büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor.
Bu depremde Antakya, Kumlu, Samandağ, Altınözü’nde evlerin ve dükkanların çoğunun yıkıldığı 1800’den fazla insanın hayatını kaybettiği biliniyor.

“DOĞA… HER YANLIŞ ADIMIN BİR AFET OLACAĞINI DEFALARCA GÖSTERDİ”

Tüm bu tarihsel süreç içinde doğanın, yerleşme ya da daha geniş kapsamda kentleşme pratiği hususunda atılacak her yanlış adımın sonucunun afet olacağını defalarca kez göstermiş olmasına rağmen gelmiş geçmiş tüm iktidarlar tarafından, bedel ödeyen yoksul halk kesimleri olduğundan bu gerçeklik görmezden gelinmiş, kulak arkası edilmiştir.

YENİ İHALELERLE YENİ BİR KATLİAMIN YAPITAŞLARI OLUŞTURULMAKTADIR

Görünen o ki bugün yaşadığımız, yaraları daha kanayan bu afetten bile ders çıkarmamıştır bu iktidar. Daha artçı depremlerin sönümlenmesini dahi beklemeden maddi ve siyasi rant devşirebilmek adına hiç beklemeden inşa sürecinin başlatılacağı ve üç aylık bir periyotta bitirilmesinin hedeflendiği hususunda açıklamalar yapmaya başlamıştır. Yine bilimsel gerçeklik, yine doğa gerçeği, yine fay hattı, yine yapılaşma ilkeleri göz ardı edilerek yeni bir katliamın yapı taşları oluşturulmaya çalışılmaktadır.

AFETİ KATLİAMA DÖNÜŞTÜREN İKTİDARLARDIR!

Bilindiği gibi deprem yer kabuğu kırıklarının birbirleri ile etkileşiminin doğal sonucudur. Yani doğal bir doğa olayıdır. Ama diğer doğa olaylarında (su taşkınları, sel, heyelan vs.) olduğu gibi bunu da afete hatta katliama dönüştüren, iktidarların çıkarcı anlayışıdır. Şimdi neden doğu Anadolu ve kuzey Anadolu fay hattının ölü deniz fay çatlağıyla birleştiği noktada rant odaklı kentleşmeye müsaade edilmemesi gerektiğini, yapılaşmanın ve kentleşmenin nasıl ve de nerede olması gerektiğine dair bilimsel ve doğrulanmış verileri Hatay kent yerleşkesi özelinde birlikte irdeleyelim.

AMİK OVASI YÜKSEK KATLI YAPILAŞMAYA UYGUN DEĞİLİM, KALDIRAMAM DİYOR!

Hatay Kent yerleşkesi Amik ovası üzerinde yer alıyor ve kentin ortasından Asi nehri geçiyor. 1872 yılında yaşanan depremde Asi nehrinin yatağının değiştiği, Amik ovasının değişik bölgelerinden deprem nedeniyle su çıktığı biliniyor. Yani şu an yıkılan kent merkezi aslında milyonlarca yılda oluşmuş bir graben, yani çöküntü ovası, yani bu alan özetle bir tek tarım için kullanıldığında azami fayda sağlanacak. Zemin yapısı yamaç birikintilerinden, alüvyonlardan oluşuyor. Zeminin dikey kesitinin yapısı; büyük oranda kum, çakıl, kil ve siltten oluşuyor. Yer altı su seviyesi ve mevsimsel değişkenliği yüksek. Peki ne ifade ediyor bize bu bilimsel zeminsel gerçeklik. Özetle ve sade bir ifadeyle, yapılaşmaya hele hele çarpık, yüksek katlı ve denetimsiz yapılaşmaya uygun değilim diyor. Üstümde ağır kütleleri taşıyacak gücüm, takatim yok, işlersen o nasırlı namuslu ellerinle bire bin veririm diyor. Aşık Veysel’in ifadesiyle sadık yârin olurum diyor. Peki bugünün Hatay gerçekliğini yaratan zihniyetlerin, iktidarların değişmeyen yaklaşımı ve de de sonuçları ne ona bakalım biraz. Yukarıda da değindiğimiz gibi Şehrin büyük bir kısmı tüm Amik ovasının üzerine kurulu.
Neden ova üzerine şehir kurulur peki?

KATLİAMIN SORUMLUSU KENTSEL RANTLA GÖZLERİ KARARAN BURJUVAZİDİR!

Gerek Yıllar içerisinde, tarımın bilinçli olarak bitirilmesi, gerekse de kent ölçeğinde bir yapılaşmanın dağlık yüksek alanlarda yapılmasındaki güçlük, yüksek maliyet ve sonrasında ortaya çıkan kentsel rant, bire bin verecek potansiyele sahip Amik ovasının bugünkü gerçekliğinin yaratıcısı oldu.
Özellikle kentsel rant potansiyeli ülkemizdeki işbirlikçi burjuvazinin iştahını kabarttığı ölçüde gözünü karartmasına da yol açmış olup, netice itibariyle tekrar bir afetin yaratıcısı olmuştur.
Kent yerleşkesinin oluşumu bu eksende gerçekleştiğinden hem zeminsel veriler hem de fen ve sanat kuralları, kanunlar, mevzuatlar bu uğurda feda edilmiş ve mevcut yapı stoğu bir katliam aracına dönmüştür. Tüm bu etkenler üst üste bindiğinde enkazın altında kalan yine yoksul halk tabakaları olmuştur.

Bu rant temeline oturan anlayış, yapılaşma sürecinin her aşamasında bilinçli bir tercih olarak yanlış kararlar vermeye devam etmiştir. Gerek kentsel planlama ilkelerine, imar mevzuatlarına ve gerekse de yapılaşma tekniklerine uyulmamış, kontrolsüz ve denetimsiz bir alan yaratılarak mevcuttaki -ki büyük çoğunluğu artık enkaz- kentsel yapı stoğu oluşturulmuştur. Can ve mal güvenliğinin göz ardı edildiği bu anlayış ve yapılaşma yüzünden şu an açıklanan resmi verilere göre bile on binlerce insanımız canından, sevdiklerinden, sağlığından, geleceğinden ve malından olmuş, şehir neredeyse bir bütün olarak yok olmuştur.

Sosyal ağlarda paylaşın