“Ana seziyordu ki, her şeyi dürüst gözlerle değerlendiren şaşmaz bir eliyle tartan, görev ve inceleyen ve ruhları hiçbir şeye aldırmadan bütün çıplaklığıyla soyan o amansız adalet bu büyük salona girmemiştir. Gücü ve görkemiyle titreten hiçbir şey yoktu bu salonda. Kanı çekilmiş yüzler, sönük bakışlar yorgun sesler ve bir soğuk sonbahar akşamının sıkıntılı kayıtsızlığı…” diye anlatıyordu Gorki’nin aynı isimli romanında Ana. Gorki bu romanda Rusya’nın 1900’lü yıllarını anlatır. O tarihten bu yana yargı alanında ciddi değişiklikler olmamış.
Eskiden adliye iken bugün adalet sarayı olarak değiştiren o yerler ile adalet arasında bir ilişki olduğunu hâlâ söyleyemiyoruz. Binalar büyüdükçe adalet azaldı. Adalet, milyonların dilinde en çok tekrar edilen kavram. Tekrarının çokluğu yokluğunun çokluğundadır mı? Buralar bir vergi dairesi gibi zorunlu uğrak yeri haline geldi sadece. Yargı pek çok yanıyla tartışılıyor. Yargılanmaktan bağışık tutulanlar, suçları soruşturmayan savcılar, verdikleri kararlara göre ödüllü atamalar, keyfî kararlar, usul ilkelerinin yok sayılması, ağır adamların lehine verilen kararlar, köşe tutmalar ve daha neler neler..
Bir de çok işlevli olan, 2010 yılından beri kullanımı artan, her yargılamada kilidi açan gizli tanıklar var. Yani tanık koruma programı kapsamına alınan, kim olduklarına ilişkin soru sorulmayan, gerçeğin ortaya çıkarılmasından çok hapishanelerde tutulmak istenenler için yapılan göstermelik yargılamanın figüranları.
Gizli tanıklık, istisna olarak getirilmiş sonra her dosyada kullanılan bir tanıklık biçimine dönüşmüştür. İstisna da olsa gizli tanıklık hukuka uygun bir düzenleme değildir. Çünkü C. Beccaria’nın dediği gibi “Zorbalığın en sağlam en güçlü kalkanı olan gizlilik silahını kuşandığı zaman itiraftan kim kendisini koruyabilir..”(1) Hele beyanlar bir çıkara dayanıyorsa, tanığın inanılırlığı kalır mı? Elbette tanığa inanıllığının gerçek ölçütü yalnızca onun doğruyu söylemekteki ya da söylememekteki çıkar belirler…
İlk gizli tanık uygulamasını savcı Zekeriya ÖZ’de görmüştük. O da yasaya aykırı bir biçimde müştekiyi gizli tanık yapmıştı. Daha sonraki yıllarda siyasi davalarda karşımıza daha çok çıkar oldular. Pek çok soruşturma, gizli tanık beyanı var diyerek başlatıldı.
Şimdi her siyasi davada bolca gizli tanıklara rastlarsınız.
Yasaya göre tanıklar, kendilerine ve yakınlarına yönelik bir tehlikenin varlığı halinde ve belli nitelikteki suçlar kapsamında gizli olarak dinlenebiliyorlar. Başka bir anlatımla, belli şartlar dahilinde tanık koruma kanundaki gizlilik ilkelerinden faydalanabiliyorlar. Dosyalarda karşımıza çıkan gizli tanıkların tümü, örgüt içerisinde aktif bir rol üstlendiklerinden bahisle korunmak istiyorlar. Bu kişiler yüzlerce kişi hakkında beyanda bulunabiliyor ve iddiaları başka delillerle desteklenmeksizin yüzlerce kişinin tutuklanmalarına neden olabiliyorlar.
Dosyalarımıza giren gizli tanıkların beyanlarından anladığımıza göre bunlar aynı zamanda örgüt üyeleriymiş. Bunu kendileri itiraf ediyorlar. Örgüt içerisinde pek çok eyleme katıldıklarını da söylüyorlar. Tanıklığa ilişkin bilgilerinin kaynağı da bu faaliyetleriymiş.
Peki, “ben örgüt üyesiyim, örgütte faaliyet yürüttüm” diyen gizli tanıklar hakkında dava açılıp açılmadığı sorusu geliyor mu aklınıza? Geliyordur.
Gizli tanıklar hakkında dava açılıyor mu: Hayır, dava açılmıyor.
En azından haklarında soruşturma açılması gerekiyor değil mi? Evet, yasaya göre bu kişiler hakkında dava açılmalıdır. Çünkü gizli tanık olmak, kişiyi yargılanmaktan kurtarmıyor. Her koşulda hakkında dava açılmalı, ceza alıp almayacağını belirleyecek olan mahkemedir. Tanığın kimliği gizlenmişse, yargılama da gizli olarak devam eder.
Gizli tanık neden yargılanmaz. Örgüt içerisinde aktif faaliyet yürüttüğünü söylemesine rağmen, neden yargılanmazlar değil mi, savcı, bu dosyaların üstünü neden örter? Örneğin halen devam eden dosyada da gizli tanık Güneş isimli kişi, milis faaliyetlerinde yer aldığını söylediği halde, hakkında açılmış bir yargılama olup olmadığını sorusuna “hayır hakkımda dava açılmadı” demiştir. Keza aynı nitelikte olan diğer gizli tanıklar hakkında da dava açılmamıştır. Savcılığın yaptığı şey en hafif haliyle suç aklama ve görevi kötüye kullanma suçudur. Ortaya çıkan açık gerçek şudur. Savcılıklar gizli tanıklıkla birilerini suçlayıp tutuklamak için başka suçlar işliyorlar. Polis teşkilatı ile yapıldığı için bu aynı zamanda organize bir suçtur.
Peki ama neden? Çünkü gizli tanıklık bir çıkar ilişkisine dayanıyor. Gizli tanık, yargılanmama karşılığında kaynağı bilinmeyen gerçek mi, yalan mı hiçbir zaman belli olmayacak bilgilerin altına imza atıyor. İmza atıyor ve yargılanmıyor. Siyasi büro dediğimiz TEM şubesi de bir iki gizli tanık ile yüzlerce eve operasyon yapıyor, mahalleler ablukaya alınıyor, insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor. Operasyon başına ödül ve ek maaş alan, tutuklamalarla puan toplayan siyasi şube polisler gizli tanıkları elbette daha çok kullanacaktır. Böylece suçladığı kişiler için ciddi bir delil toplama gereği duymayacak, göstermelik yargılamalarla hedef haline gelenler hızlıca tutuklanabilecektir.
Gizli tanıkların verdiği bilgilerde, elle tutulur, inandırıcılığı olan beyanlarda olmamasına rağmen gizli tanık beyanlarıyla yüzlerce kişi ağır cezalarla cezalandırıldı.
Siyasi nedenlerle yargılanan pek çok kişinin dosyası gizli tanıklar aracılığıyla tamamlanıyor, hukuksal bir nitelik ve doğru akıl yürütmelere dayanmalar dosyalarla onlarca yıl hapishanelerde tutuluyorlar.
Bu nedenle gizli tanıklar ile yapılan yargılamalar yargılama değildir, amaç kişilerin tutuklanması ve cezalandırılması için gerekçe yaratmaktır. Bu nedenle haksız yargılamalara neden olan bu tür uygulamalara son verilmeli, gizli tanık beyanları delil olarak değerlendirilmemelidir.
1- C. Beccaria 1776, Suçlar ve Cezalar Hakkında
*Avukat / Silivri Hapishanesi