Acizlik sözlüklerde “güçsüzlük, beceriksizlik” olarak tanımlanıyor. “Emperyalist bir ülke nasıl bir güçsüzlük ve beceriksizlik içinde olabilir?” diye düşünenler olabilir.
Kısaca hatırlatalım: Grup Yorum emekçisi İhsan Cibelik, devrimci Özgül Emre ve Serkan Küpeli emperyalizme ve faşizme karşı mücadele ettikleri için Mayıs, 2022’de tutuklandılar. Tutuklanma gerekçeleri ise Almanya devletinin kendinden menkul, ünlü “terör” yasaları. Yani 129 a/b!
Burada yasanın içeriğine veya hangi ihtiyacın ürünü olduğuna girmeyeceğiz. Ancak en temel haklarımızın bile nasıl bir yasal zorbalıkla gasp edildiğine, bu yasaların nasıl bir tehdit ve tehlike oluşturduğuna dikkat çekmek istiyoruz.
“Adil yargılanma hakkı” konusunda sicili en karanlık olan ülkelerden biri hiç kuşkusuz Türkiye’dir. Ki, bu mücadele şehit ve tutsaklıklar pahasına sürdürülmektedir. Emperyalizmin işbirlikçisi, faşizm ile yönetilen bir ülkede bunların yaşanması şaşırtıcı değildir. Tabii, bu durum AKP faşizminin yönetememe kriziyle doğrudan alakalıdır. Kriz derinleştikçe saldırganlaşan, kendi yasalarına bile uymayan, adil yargılama yapamaz hale gelen bir yapıdır faşizm. Ve bugün artık en basit konularda dahi adil yargılama yapamayacak durumdadır AKP faşizmi.
Ancak “adil yargılanma hakkı” gasbının sadece faşizm ile yönetilen Türkiye’de olduğunu düşünmek büyük yanılgıdır. Özellikle de devrimciler sözkonusu olunca, bunun faşizm ile ya da burjuva demokrasisi ile yönetildiğinin bir önemi yok; biçimsel farklılıklar dışında amaç hepsinde de aynı…
Gelenektir, hapishanelerde tutsaklar düzenli olarak birbirleriyle yazışır. Mektup aracılığıyla sohbet eder, eğitim çalışmaları yapar, dünyada ve ülkede yaşanan gelişmeler üzerine tartışır, politikalar üretir. Bilirler ki direnmenin yolu üretmekten geçer… Yani devrimci tutsakların, yoldaşlarıyla hayatı paylaşmak için tek aracıdır mektup. İyi yazarlar ayrıca.
Erdal Gökoğlu Belçika’da, Almanya’nın (yine adil olmayan bir yargılama sonucu) verdiği 5 yıl cezayı yatarken, son aylarında yine Almanya’da tutsak edilen 3 devrimciden biri olan İhsan Cibelik ile yazışmaya başlar. Önceleri sadece hal-hatır sorulan, ulaşması için neredeyse “merhaba” ile başlayan ve “selamlar” ile biten mektuplar ulaşır. Fakat içerik biraz değiştiğinde devreye nazi yöntemleri girer.
İşte, yukarıda sözünü ettiğimiz “emperyalist Almanya’nın aczi”de burada başlar.
O zamanlar tutsak olan Erdal Gökoğlu’nun 23 Temmuz’da yazdığı mektup, İhsan Cibelik’in eline 17 Ekim’de geçiyor! Daha doğrusu mektubun orjinali de değil, fotokopisi! Ve tam 86 gün sonra. Mektuptan önce idarenin bir yazısı geçiyor İhsan Cibelik’in eline. Yazıda şöyle diyorlar özetle; “bu mektup içeriği dava ve davanın konularıyla ilişkili olduğundan, mektup fotokopi olarak size verilecek, savcılığa ve dava dosyasına bir örnek olarak konulacak”.
Yani henüz okumadığı, içeriği ile ilgili bir fikre dahi sahip olmadığı bir mektup yargılandığı davada savcı tarafından aleyhine delil olarak kullanılacak(mış). Aciz kavramının karşılığı tam da bu olsa gerek.
Suçun tartışılırlığını bir yana bırakıp, burjuva hukukuna göre değerlendirelim. Bir insanın işlediği suçlardan dolayı yargılarsın, suçunu ispatlar tutuklarsın, ceza verirsin, burası tamam. Ancak bir insanı hapishaneye attıktan sonra işlediği “suç” varsa dahi, hapse girme sebebi olan dosyaya etkisi olamaz. Belki başka dosya açılabilir. Yargılandığı dosya hapse girmesine sebep olan kendisine yöneltilen suçlamalar ile ilgili delillere dayandırılabilir. Hapse girdikten sonra hapiste adam öldürse dahi bir ikinci dosya açılabilir ama yargılandığı davayı etkilemez.
Peki alman devleti ne yapmak istiyor? Neden bir tutsağa gönderilen üstelik okumadığı mektubu dava dosyasına ekliyor?
Bunun tek sebebi olabilir: acizlik! Neden?
Çünkü bir insanı tutuklamak, tutuk halinin devamına ısrarın bir sebebi olmalı. Hukuki dayanakları olmalı ki dünyanın tüm ceza yasalarının tutuk halinin gerekliliği ile ilgili benzer kriterleri vardır.
Alman devleti binlerce başvuru yapılmasına, yüzlerce eylem, protestoya, imza kampanyalarına rağmen İhsan Cibelik, Özgül Emre ve Serkan Küpeli’yi tutuklu yargılıyor. Ki tutuklu yargılanmalarını gerektirecek ne bir suç var ortada ne de yasal dayanak.
İhsan Cibelik sanatçı. Halk için sanat yapıyor, şarkı söylüyor. Onların sorunlarını dile getiriyor, çözüm arıyor, yol gösteriyor. Dünyanın hiç bir yerinde bu faaliyetler suç değildir. Dosyada kendi yasalarına göre dahi suçlayabilecek bir şeye sahip değil mahkeme. İşte bu durum onları, kendi yasalarını çiğnemeye götürüyor. Evet acizlik burada. Bir devrimci karşısında köklü devlet geleneği ile tanınan emperyalist Almanya, bir çırpıda yasalarını bir kenara bırakıyor. Bir devrimci karşısında acizliği onu hapiste tutmak için çırpınışında saklı. Aslında saklı da değil açık seçik, alenen acizlik yapıyor alman devleti. Hapishanede tuttuğu birine suç bulmaya çalışıyor ve bunu Alman mahkemelerinin hukuksuzca mahkum ettiği bir başka devrimcinin kendisine yazdığı mektupla yapmaya çalışıyor.
Evet, İhsan Cibelik’e uygulanan “önce tutukla sonra suç yarat” yöntemi. Yani suçludan suça… Bunu en etkin uygulayan Türkiye faşizminin akıl hocasının kim olduğu belli oluyor.
Türkiye faşizmi suçludan suça ulaşmak için suçu üslenmesi için yani, insanlık dışı işkencelere başvuruyor.
Alman devletiyse, dosyayı şişirmeye çalışıyor. Bunu mektupları dosyalara ilave ederek yapıyor.
Evet, Alman devleti haklı ve meşru bir dava için mücadele eden bir devrimci karşısında acizdir. Bir devrimciyi hapsetmek için alman devletinin başvurduğu yöntemler Mao’nun emperyalizm ile ilgili yaptığı “kağıttan kaplan” benzetmesinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha gösteriyor bize.
Sonuç olarak; söz konusu örnektende anlaşılacağı üzere Alman emperyalizmin devrimciler karşısındaki güçsüzlüğünün, beceriksizliğinin ve çaresizliğinin, yani aczinin resmidir bu…