ABD seçimleri yapıldı. Biden kazandı.
“Türkiye ve dünya için Biden’in mi kazanması iyi, Trump’un kazanması mı iyi?” diye.. tartışıldı günlerce.
Aşağıdaki yazı, bu soruya 28 yıl öncesinden bir cevap oluşturuyor.
Aşağıdaki yazının her satırı bugünü de anlatıyor.
Yazı, 22 Ağustos 1992 tarihli Mücadele dergisinden alındı.
ABD seçimleriyle ilgili bu yazıda, Clinton ve Bush diye geçen isimlerin yerine Trump ve Biden yazarsanız, diğer taraflarını aynen bugün de söyleyebiliriz.
Hatta bugün ABD seçimlerinin o zamana göre daha düzeysiz ve yozlaşmış olduğunu da söylemek mümkündür.
***
Filler Ve Eşekler Demokrasisi
“Demokrasi”nin beşiği olarak gösterilen Amerika’da yakında seçimler var. Amerikan halkı için, dünya halkları için “kim kazanırsa daha iyi” diye bir soru yok ortada. Kim kazanırsa kazansın fark etmeyecek. Çünkü Amerikan seçimleri 4 yılda bir yinelenen bir tiyatro oyunundan farksız. Fillerle eşekler değişse de senaryo değişmiyor.
Tüm dünyaya örnek olarak gösterilen Amerikan demokrasisi, gerçekte her şeyden önce sunulduğu gibi bir “çoğulcu parlamenter sistem” bile olmaktan uzaktır. Birbirinden pek farkı olmayan, neredeyse programları bile aynı olan, ancak ayrıntılarda farkı görülebilen iki partili bir sistemdir Amerikan demokrasisi. Seçim mücadelesi fillerle eşeklerin kavgası olmaktan öteye geçmemiştir. Bir üçüncü parti yakınına bile sokulamamıştır.
Meşhur “Amerikan demokrasisinde halkın katılımı “demokrasinin” yüzünü kızartacak derecede düşüktür. Bugüne kadar hemen hiçbir seçimde Amerikan halkının seçimlere katılımı % 50’nin üzerine çıkmamıştır. Ve bu yüzden de Amerika’nın egemen sınıfları halkın seçimlere katılımını, ilgisini artırmak için olmadık yöntemlere başvururlar. Balolar, çaylar, çekilişler, armağanlar, aşk hikayeleri, renkli kampanyalar, “Amerikanvari” seçim propagandasının vazgeçilmez yöntemleridir.
Başkan adayının sağ profilden mi, yoksa sol profilden mi çekilmiş resimlerinin oylarını artıracağı önemli bit tartışma konusudur! Başkanın yakışıklılığı, genç oluşu bile seçilmede rol oynar. “Amerikan demokrasisi”, seçmeni kendisine benzetmiştir. Apolitik ve yapılacak olanlardan çok, görüntüye göre karar veren bir seçmen kitlesi oluşmuştur. Politik insanlar seçimlere küskündür, beklenti olmayınca seçimlere ilgi göstermenin de bir anlamı yoktur. Gerçekte, seçimler de, “demokrasi” de Amerikan egemen sınıflarının ayakları altında çiğnenmektedir.
Amerikan siyasetçilerinin kendileri için yaptıkları “güvercinler”, “şahinler” ayrımının da anlamı yok halklar için. Çünkü halklar biliyor ki, eşekler, filler, güvercinler, şahinler, kim kazanırsa kazansın, hepsi dünya halklarının tepesinde dolaşan bir leş kargasından farksızdır. Hepsini Amerika’nın çıkarları ve dolarları katlayarak geri toplama hırsı hareket ettirmektedir. Bu yüzden ülke içinde olduğu gibi, ülke dışında da farklı bir ilgi gösterilmiyor seçimlere.
En büyük ilgi Londra ve Amerika’nın tanınmış kumarhanelerinde gösteriliyor. Seçim-toto oynayanların sayısında büyük artış var. Bush’un Londra daki “bahsi müştereklerde” değer kaybına uğradığı bildiriliyor. Bush da bahislerdeki değerini yükseltmek için Irak’a müdahalenin koşullarını yaratmaya ça-lışıyor. Irak’a yağdırılacak her bomba Bush’a oy olarak geri dönecek ve onu yine Körfez savaşı “kahramanlığı” düzeyine çıkaracak. Bush’un seçim zaferi için on binlerce Iraklının canı feda olsun! “Seçim için savaş” manşetleri atıyor gazeteler.
Burjuvazinin kalemşörleri, sosyalist ülkelerin yıkılışını “demokrasi”nin yokluğuna bağlamış, gelişmeleri burjuva “demokrasisi “ni yüceltmek için bol bol kullanmaya çalışmıştı. Ama işte onların burjuva demokrasisinin çapı bu kadar. Bu “demokrasi” kendisini ifade eden seçimlere bile halkın % 50’sinın ilgisini çekmekten uzak. Bu “demokrasi”nin içinde halk nerede? Adı demokrasidir ama halk bu oyunda figürandır.
Yalnızca egemen sınıfların gösterdiği bir-iki adaydan birini onaylamak için sandığa gider. ABD’nin her gün “diktatörlükle” suçlayarak, yıkmak için her türlü tezgahı çevirdiği Küba’da halk seçimlere % 100’lere varan oranda katılarak adaylarını kendi seçiyor. Ve hiçbir seçim ABD’deki gibi bir komediye benzemiyor. Parası en çok olan ve en şaşaalı kampanya yürüten, ClA’ya, silah tekellerine en çok göz kırpan seçilmiyor. Gerçekten halkın sevgi ve saygısını kazanan, dürüstlüğü, onuru ve devrime katkısıyla örnek olan seçiliyor.
Bugün son kamuoyu yoklamalarına göre Demokratların adayı Bill Clinton oyların % 53’ünü, Bush ise % 54’ünü alacak. Bush onun için Körfez’e savaş bulutlarını yığıyor. Şimdi tek umudu, fırsatını bulup, Bağdat’a bomba yağdırıp Saddam’a ders vermek ve güçlü Amerikalı imajını tazelemek. Yoksa Bush’un kazanması için başka bir savaş gerekiyor. Dünya halklarına örnek olarak işte bu “demokrasi” gösteriliyor. Halklar bir yandan ABD barışına, diğer yandan ABD demokrasisine özendirilmeye çalışılıyor.
Devrimcilerin, sosyalistlerin demokrasi konusunda değiştirmek zorunda oldukları hiçbir şey yok. Castro’nun dediği gibi, “Sosyalizmde demokrasi… Gerçek iktidarın milyarderlerin, tekellerin, plutokratların elinde olduğu, kapitalist ülkelerdeki tüm burjuva sistemlerinden daha demokratiktir.” Paranın hükmettiği bir “demokrasi”de halklara yer yoktur Burjuva demokrasisi tüm şatafatına karşın yalnızca parasal gücü olanların bir oyunundan ibarettir.