Nagihah Akarsel. (yeni özgür politika)
Belleklerimizin de referansı vardır. Kimi zaman ‘gökyüzüne çizilmiş bir resime’ benzeyen… Kimi zaman, ‘Gûla min Cizrê Botane’ ezgisine kayıtlı olan. Yüreğimize gün ışığı ekip ‘göğü üstüne giyen’ bilge çocukların sesinde yankılanan. ‘Yek caran agir dibe Ronahî’ den ‘Mısri kızın’ öyküsüne teğellenen. Usul usul göğümüze dolan ezgiler.
‘Donna donna’ ile ‘Çiyayê me berfe lêker’e uğrayıp ‘Çiyayê Gabar’da soluklanan… ‘Gül pembe’den ‘top gülleleri’ ve ‘kuğular’ yaratan, ‘hüzünlü ormanlar’ ve ‘ölü okyanuslar’a methiyeler dizerek ‘way way ninna’ diyen şarkılar… ‘Mor dağların türküsü’nü ‘Daye ez xatir dixwazim’ ile geleceğe taşıyan ve şimdi ‘Şervano’ olan şarkılar. En güzel 100 metreyi koşanların devrimine ezgileri ile umut eken, dirhem dirhem canlarını adayan ezgiler…
Sesin tarihi ile eş değerdir ezginin tarihi de. Henüz yaşamı anlamlandırma serüvenine ritüeli, büyüyü katmayı öğrenen insanın ilk aşkı bir nevi. Kültür hazinesinin ilk anlatısı ya da. ‘Önce söz vardı’ doğrusuna yüreğini katmayı öğrenen insanın sanatsal eylemi ya da. Yaşamı, doğayı keşfettikçe heyecanlanan insanın duygularını ifade etme biçimi bir de. Yazılamayanın, söylenemeyenin dili.
Ezginin serüveni toplumsal belleğin, sözlü kültür tarihinin adresidir aynı zamanda. Bildiklerini iletmek için öyküler derleyen, doğanın seslerine kulak verip o öyküleri seslendiren insanın öyküsü. İlk felsefe, ilk din, ilk tarih ve ilk bilim dallarının feyz aldığı köktür bir de.
Birçok dini kitabın müzik performansıyla birlikte okunması da müziğin hayati bir değeri olduğunu anlatır bize. Heredot Tarihi kitabını dokuz kitapçıktan oluşturması ve her birine dokuz Mousa’dan (Musalar) birinin adını vermesi de bu belleğe dair bir diğer örnektir mesela…
Müzik kelimesinin kökü olan Mousa yani Musalar’da bellek ve yaratıcılıkla eş değer kadınsı bir ezgidir aynı zamanda. Bellek tanrıçası olan ve Latince’de anımsatıcı anlamına gelen Mnemosyne’den doğan Mousa. Yine tarihsel ve toplumsal belleği koruyan müze ile aynı kökeni paylaşmakta. Yani dokuz ilham perisi olan Mousalar’a dayanmakta müze ve müzik kelimeleri. Sözlü kültür hazinesini taşıyan engin bir bellek. Tikel ve çoğul anlamları harmanlayan ince bir düşünce. Tarihimizi geleceğimize ayarlayan güçlü bir bilinçtir ezgi.
Ezginin hazinesini keşfetmişti Helin Bölek. Hazinenin efsunlu belleğini sunmuştu yüreğimize. Efsanevi bir belleği, ince bir düşünceyi, güçlü bir bilinci temsil etmişti inandığı ezgiler ile. Biz de onunla onlarla beraber inanmayı öğrendik. Yüreğimizle derinden. Her birimizin yaşamında iz bırakan, devrim ateşini yakan, geleceğe umutla bakmayı öğreten bir devrimci sanatçıydı Helin. ‘Fırtına olanlara rüzgar neylesin/ Günü doğuranlara gece neylesin’ değil mi? Sadece mutluluk içinde yaşamayı değil, umutlu ölmeyi öğretmişti ezgilerinde bize.
Yoksulluğun içinde umudu devrime ayarlayan, sisteme öfkesini şarkıları ile anlatan bir devrimci sanatçıydı Helin. Helin’in ezgisi sisteme öfkesinin kaydını tuttu. Helin’in ezgisi her birimizin yüreğine devrim coşkusunu ekti. Bütün duyguların engin birlikteliğinin müzik ile harmanlanmasının sonsuz güzelliğini yaşattı. Devrime adanmış ruhlara nefes oldu. Aramızdan ayrıldığında usul usul dilimize dolanan Grup Yorum şarkıları mahcup bir uğurlama törenini anlatır gibiydi adeta. Naif ezgilerinde usulca ağlayan yüreğimizin mahcup sızısı. Yumuşatmayalım utanç sızısı aslında…
Kızıl dünyasından miraça bakan açık gözleri boğazımızda bir düğüm olarak kaldı şimdi. Göğümüze çöken şehadet haberinden sonra yüreğimizde kanayan açık bir yara artık. Ama bir bir anlamlarını yitiren dünyamızın pandemi durağında, herşeye rağmen inandığı yolda yürümeyi başaran devrimci bir mousa Helin…