BUGÜN HUKUKÇULAR NE YAPMALI? – Aytaç Ünsal

Hukuk devleti, bir bakıma bireyin dokunulmaz, vazgeçilmez haklarına yönetenlerin saygılı olma zorunluluğudur. Başka deyişle hukuk devletinin kurumsallaştırılması yönetilenlere hukuk güvencesi sağlamayı amaçlar.” (Kazım YENİCE Danıştay 12. Daire eski başkanı)

Doğrudur, hukuk devleti kelime anlamıyla hukukun hiçbir döneminde bu normlarla geçerli olmamıştır. Ülkemizin hukuk tarihi hukukun ayaklar altına alınma- sının tarihidir. Yaşadığımız dönem ise bu tarihte başlı başına bir yer tutacaktır. Yasalar çiğnenmektedir, kanunlar hiçe sayılmaktadır, hukuka hiçbir bağlılık yok- tur, anayasa ciddiye alınmamaktadır. Bunun nedeni kötü yöneticiler ya da başarısız partiler değil, ülkemizdeki yönetim biçimidir. Bu nedenler hükümet olarak kim gelirse gelsin bu gerçek değişmemektedir.

Ülkemizdeki bu gerçeklik son yaşanan bir olayla daha kendini göstermiştir. Karşıyaka hakimi Ayşe Sarısu Pehlivan, İbrahim GÖKÇEK ile ilgili tweet attığı için önce AKP trolleri tarafından hedef haline getirilmiştir. Ardından ise HSK ve savcılık, hakim hakkında soruşturma başlatmıştır. Soruşturma açılmasının nedeni nedir? Çünkü Pehlivan, Grup Yorum üyesi İbrahim GÖKÇEK’in yaşamasını istemiştir. Yaşaması için taleplerinin kabul edilmesini istemiştir. Ölümünden kaynaklı tepki göstermiştir. Hepsi budur.

Bir hukukçu nasıl düşünmelidir? Hukuk ve adalet anlayışı nasıl olmalıdır? Hukukçu mesleği ne olursa olsun yargılamanın bir parçadır. Ve yargılama doğru ile yanlışın, haklı ile haksızın, suç ve cezanın birbirinden ayrıldığı faaliyettir. Bu nedenle her hukukçunun doğru, haklı ve suç üzerinde belli bir düşüncesi olmalıdır.

Bu bakış açısının özünü toplumlar tarihinde birikmiş hukuk ilkeleri, siyasal düşünceler oluşturur. Hukukçu bu düşüncelerine dayanarak hareket eder.

Bu nedenle bağımsız hareket edebilmelidir. Devlete ve idareye bağımlı olan bir hukukçunun ilkeli hareket edebilmesinin, düşünceleri doğrultusunda karar alabilmesinin imkanı yoktur. Özellikle bir yargıç açısından bu gerçek çok daha yakıcıdır.

Yargıcın önünde iki seçenek vardır ya gerçeğe uygun, haklı, hukuki olanla karar verilecektir ya da devletin çıkarına uygun karar verilecektir. Faşizmle yönetilen bir ülkede bu karşıtlık çok sık yaşanır. Devletin çıkarına uyan kanuna, hukuka bile sık sık aykırılık teşkil eder. Bu yüzden hakimin devlete bağımlı olması demek yargıç değil infaz memuru olması demektir.

Fakat bugün açık açık yargıçlığın devlete bağımlı olması gerektiği savunuluyor. HSK’nın hakim Pehlivan ile ilgili açtığı soruşturmanın anlamı budur. Hakim Pehlivan üzerinden tüm yargıçlara mesaj veriyor HSK. Eğer devletin çıkarlarına aykırıysa yaşam hakkını savunamazsınız diyor. Devletin terörist dedikleri ile ilgili yorumda bulunamazsın diyor. Devlete zıt şeyler düşünemezsin diyor. Bizim istediklerimizi düşüneceksin, bizim istediklerimizi yapacaksın diyor. Yoksa cezalandırırım, sürgün ederim, mesleğini elinden alırım diyor.

Oysa hakimin paylaştığı tweet mesleği ile ilgili değildir, sosyal yaşamında paylaşmış olduğu kişisel düşünceleridir. Devlet açıkça sopa göstererek denetim altına almaya çalışıyor. Bir yandan da bunca ihraca, göz korkutmaya rağmen, üç büyük il adliyesinden birinde bir hakimin Grup Yorum üyesi için tweet atmasının hazımsızlığını yaşıyorlar. Yargıçlık mesleğinin olmazsa olmaz ilkesi yargıç bağımsızlığı tarumar ediliyor.

12 Eylül cuntacı generalleri bile yargıyı bağımlı hale getirmeyi böyle pervasızca savunamıyordu. Orgeneral Bedrettin Demirel 1989’da, Milliyet Gazetesi’nde yaptığı itiraflarında, 12 Eylül için “yargıç teminatının zedelendiğine şahit oldum” diyerek günah çıkartıyordu. Adalet bir elinde kılıç, bir elinde terazi tutan genç bir bakire ile sembolleştirilmiştir. Fakat ABD yetiştirmesi bürokratlar, CIA işbirlikçileri, vatan hainleri tarafından adalet tanrıçasının ırzına geçilmiş, saçlarından tutulup yerlerde sürüklenmiş, fahişeye çevrilmiştir.

İnsan her şeye katlanır ama adaletsizliğe asla! Adaletsizliği yutan insanlıktan çıkmaya başlar. Bu nedenle tüm hukukçular, yargıçlar, yargıyı “emret reisim” yargısına çevirenlere karşı mücadele etmelidir. Yunanistan’da Lambrakis davasında Albaylar cuntasına boyun eğmeyen yargıç SARZETAKİS’i düşünün.

Fidel Castro’nun lehine şerh koyan ve diktatör BATİSTA’nın hışmına uğrayan Küba’lı yargıç Manuel URRUTİA’yı düşünün. “Birader” Ziya ül-Hak’ın Anayasa’sına karşı çıkıp cübbelerini bırakarak hukuk adamlarının soylu bir örneğini sergileyen Pakistanlı yargıçları düşünün. Ve en az hakim Ayşe Sarısu PEHLİVAN kadar onurlu, mesleğinizin ilkelerine uygun bir duruş sergileyin.

Biz yargıyı bu hale getirmedik. Adaletsizliği yaratmadık. Bugün bu ülkede iki avukat olarak yaşadığımız hukuksuzluğa karşı ölüm orucu yapmak zorunda kalıyoruz. Fakat ölüm orucuyla aynı zamanda adaletsizliğe uğrayan bütün insanlarımızı savunuyoruz. Şimdi de hukukçu tavrı nedeniyle saldırıya uğrayan hakim Ayşe Sarısu PEHLİVAN’ın yanındayız.

Bu adaletsizliği sona erdirmek ve ülkemize adaletli günleri getirmek için mesleğine sahip çıkan onurlu, aydın hukukçuların adalet mücadelesine katılması gerekmektedir. Hep birlikte ada- let mücadelemizi büyütelim!

AYTAÇ ÜNSAL

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.