MAKSEM’den TAKSİM’e
TAKSİM’den 1 MAYIS ALANI’na
Kan kırmızısıyla bayrak kırmızısı birbirine karışmıştır Taksim’de. Marşların sloganların meydandaki yankılarıyla, Sular İdaresi’nin duvarlarından emekçilerin üzerine sıkılan kurşun seslerinin yankıları birbirine karışmıştır.
İşte bu yüzden Taksim Meydanı, kimine göre “olaylı meydan”, kimine göre “kanlı meydan”, kimine göre “kızıl meydan ”dır.
Büyük şehirlerin büyük ve ünlü meydanları vardır: kimileri, şehrin kendisi kadar tanınmıştır.
Bazı meydanlar çeşmeleriyle, bazı meydanlar güvercinleriyle, bazıları kuleleri veya anıtlarıyla ünlüdürlür.
Taksim İstanbul’un en ünlü meydanıdır.
Taksim, meydana dökülen kanlarla ünlüdür. Büyük bir kitle katliamının gerçekleştiği bir meydan olarak yazılmıştır halkların hafızasına.
Alanın adı nereden geliyor?
“Her şeye su ile hayat verdik”
287yıllık bir meydandır Taksim.
Osmanlı döneminde, civar semtlere su dağıtmak için şu an Taksim Meydanı olarak adlandırılan bölgeye bir su deposu yapıldı. Meydana bu deponun yanında, bir de bu suyu dağıtmak için küçük bir dağıtım binası yapıldı. Yıl 1732idi. Suyu taksim etmek için yapılan bu yapının adı, Taksim Maksemi idi.
Meydanın adı da işte buradan geldi.
Meydan giderek sadece “Taksim” adıyla anılmaya başlandı.
Üçyüz yıl, dörtyüz yıl önce, yeni yeni oluşmaya büyük şehirlerin en temel sorunu su sorunuydu. Uzak kaynaklardan çok çeşitli yapılar, kanallar aracılığıyla şehirlere su getiriliyordu. Dolayısıyla suyla ilgili bu binaların şehirlerin hayatında çok önemli bir noktada olması da doğaldı.
- yüzyılın başlarında Belgrad Ormanlarındaki su kaynakları Levent-Mecidiyeköy üzerinden isale hattıyla İstiklal Caddesi’nin baş tarafına yaptırılan makseme getirilip oradan dağıtıldı. Bu maksem’in cephesinde “Her şeye su ile hayat verdik” anlamında bir söz yazılıydı.
Boşluğu meydana çeviren anıt!
Burasının giderek bir “şehir meydanı” özelliği kazanması, onyıllar içinde adım adım olmuştur.
1913’te Beyoğlu Şişli bölgesinde elektirikli tramvay işletilmeye başlanması, buranın önemini arttırdı. 1930’lu yıllarda, meydandaki askeri kışla boşaltıldı ve kışlanın yerine Gezi Parkı oluşturuldu.
“Taksim boşluğunu bir “meydan” haline getirmiş olan gelişmeler, bir yandan onu çevreleyen bu binaların biçimlenmesi, öte yandan onları tamamlayan son bir dekor ve unsur olarak, ortadaki Cumhuriyet Anıtı’dır. Bu anıttan önce kırlık bir açık alan, bir yol kavşağı, bir boşluk olan Taksim, bu eserin ortaya dikilmesinden sonra, bir “Şehir Meydanı” olmuştur.”
11 metre yüksekliğindeki anıt, Kurtuluş Savaşı’nı ve yeni Cumhuriyeti anlatan bir eser olarak düşünülmüştür.
Anıtın kuzey yönünde Mustafa Kemal, yanında İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, halk ve iki Sovyet generali Kliment Yefremoviç Voroşilov ile Mihail Vasilyeviç Frunze resmedilmiştir. Bu seçim, Lenin’in önderliğindeki sosyalist SSCB’nin Kurtluşu savaşıan verdiği desteğin sonucudur.
Anıtın açılışının önemi, meydanı Cumhuriyetin yıldönümlerinde toplanılan bir yer haline getirmesidir.
1960’lı yıllardan itibaren ise, İstanbul nüfusunun olağanüstü artışına bağlı olarak, hem meydan çok kalabalıklaştı hem de Taksim Meydanı artık mitinglerin, yürüyüşlerin meydanı olmaya başladı.
1977; Bu meydan kanlı meydan…
O gün, 1977 yılının 1 Mayısı, Anadolu’nun dört bir yanından emekçiler İstanbul’a, Taksim’e aktılar. 500 bin emekçi oldular. Türkiye’nin siyasi tarihi için o güne kadar toplanmış, en olağanüstü kalabalıklardan biriydi.
Mitingin sonuna doğru, önceden her türlü hazırlığını yapmış olan kontrgerilla saldırıya geçti. Kitlenin üzerine bir çok yerden ateş açıldı. Açılan ateş sonucunda çıkan kargaşa sonucunda, 5 kişi kurşunlarla vurularak, 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle katledildi. 1 kişi de polis panzeri tarafından ezildi. Resmi rakamlara göre 130 kişinin yaralandığı, 34 kişinin katledildiği bu gün, siyasi tarihimize “1 Mayıs 1977 Katliamı” veya “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçti.
“1 Mayıs Alanı’nakanımızla hayat verdik”
O günden, 1977’nin 1 Mayısından sonra meydanın adı da değişti; adını Maksem’den alan alanın adı, artık 1 Mayıs Alanı oldu. Meydanın yeni adının kaynağı, Belgrad ormanlarından gelensular değil, meydandan akan kanlardı.
Taksim Meydanı adının kaynağı SU, 1 Mayıs Alanı adının kaynağı ise KAN’dı.
500 bin emekçi toplanmıştı meydana. Meydana bakan burjuvazi, meydandan korkuyordu. Meydana bakan emekçilerin gözlerinde ise umut ve coşku vardı.
Burjuvazi işte bu umut ve coşkuyu yok etmek için kana boğdu Taksim’i. Fakat emekçiler, meydandaki kana, katliama rağmen, bir sonraki yıl, 1978’de yine yüzbinler olup çıktılar o meydana.
Burjuvazi, katliamla sindiremediğini gördü.
1 Mayıs meydanı, 1978 sonundaki sıkıyönetim ilanıyla birlikte , emekçilere yasaklandı.
1 Mayıs’ı 1 Mayıs Alanı’nda kutlamak için onyıllar süren uzun bir mücadeleye girişildi.
1980’lerin sonunda 1 Mayıs Alanı’na çıkan yollarda 1 Mayıs Alanı’nı yeniden kazanma mücadelesi verildi. M. Akif Dalcı , bu mücadele sırasında polis tarafından katledildi. Bir kez daha kanımız akmıştı 1 Mayıs Alanı’na. 1 Mayıs alanı’nın adı bir kez daha kanımızla pekişmişti. Dalcı, o günden sonra 1 Mayıs kavgasının bayrağı oldu.
Direnerek Kazanıldı
Direnerek Savunuluyor
Burjuvazi, 1990’lar ve 2000’ler boyunca, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs Alanı olmaktan çıkarmaya yönelik sayısız politikalar devreye koydu.
Solun uzlaşmacı kesimleri, bu politikaları bozmak yerine, bu politikaların peşinde savruldular.
1 Mayıs bu yıllar boyunca, merkezi olarak Çağlayan’da, Kadıköy’de kutlandı. Fakat emekçiler ve devrimciler, 1 Mayıs Taksim Alanı’nı kazanma hedefinden asla vazgeçmediler.
Uzlaşmacı işbirlikçi sendikalar, iktidarların gösterdiği yerlerde kutlamalar yaparken, devrimciler, kendi iradeleriyle çıktılar meydanlara ve başka alanlarda olduklarında da asla 1 Mayıs Alanı’ndan vazgeçmediler. 1989’dan 2009’a kadar, bu mücadelenin lokomotifi Halk Cephesi oldu.
Herkes vazgeçse de onlar vazgeçmedi.
Sonunda, tamamen Taksim için dövüşen devrimcilerin, emekçilerin ödedikleri bedeller sonucunda, 1 Mayıs alanı kazanıldı.
1 Mayıs Alanı, bu mücadelelerin sonucunda 2009 yılında resmi olarak 1 Mayıs kutlamalarına açıldı.
“Sol bitmiş”, “sosyalizmin modası geçmiş” diyenlere, yüzbinler 1 Mayıs Alanı’ndan cevap verdi. Alan, kızıla kesti. Grup Yorum türküleriyle, alandan dünyanın en güçlü haykırışları yükseldi.
Ancak bu durum uzun sürmedi.
AKP iktidarı, 1 Mayıs Alanı’nı yeniden kana ve gaza boğdu.Alan tekrar yasaklandı.
Mücadele kaldığı yerden devam etti.
Bugün hala 1 Mayıs Alanı’nı 1 Mayıs Alanı olarak kabul ettirme kavgası sürüyor.
Ayaklanma MerkeziTaksim
2013 yılındaTaksim Meydanı’nın tarihine görkemli bir sayfa daha eklendi.
AKP iktidarının yağmacı, talancı politikaları 1 Mayıs Alanı’na da uzandı. “Taksim Yayalaştırma Projesi” çerçevesinde, AKP gericiliğinin simgesi olarak Topçu Kışlası’nı yapmak isteyen iktidar, Gezi Parkı’nı yıkmak istedi. İstanbul halkı, bu yağma ve talana karşı direnişe geçti. Direniş bir ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanmanın kıvılcımı, Gezi Parkı üzerinden çakılmıştı, ama ayaklanma, AKP’ye karşı on yıldır biriken öfkenin sonucuydu.
Ayaklanmıştı halk.
İşçi, memur, yoksul mahallelerden gelenler, aylar boyunca her gün, AKP’nin işkenceci, katliamcı polisinin coplarına, gaz bombalarına direndiler. Gündüz işe gidip, gece Gezi’de sabahladılar. Ayaklanmayla birlikte emekçilerin umudu büyüdü. Bir yandan AKP faşizmi, bir yandan reformizm direnişi bitirmeye çalıştılar. Ayaklanma onları aşarak sürdü.
1 Mayıs Alanı’nda gaz bulutları arasında, yaralılar, şehitler arasında yeni bir tarih yazıldı.
“Ya yıldızlara taşıyacağız umudu
Ya yıldızları indireceğiz yeryüzüne”.
TAKSİM BİZİM OLACAK
1 Mayıs Alanı için mücadele sürüyor. Yarın hiç kuşku yok ki, Halk Cepheliler, Taksim’e çıkan yollarda olacaklar. Bayraklarını dalgalandırıp Taksim’e çıkmak isteyecekler. Yarın hiç kuşku yok ki, polis terörü kuşatacak Taksim’i yine. Emekçileri alana sokmamaya çalışacak.
Kim kazanacak?
Yarın için Taksim Meydanı’na, emekçilerin tarihsel 1 Mayıs Alanı’na girilebilecek mi bilmiyoruz.
Ama tarihsel olarak kimin kazanacağını biliyoruz.
Taksim emekçilerin olacak.
Taksim, umudun simgesi bayrakların dalgalandığı 1 Mayıs kutlamalarına ev sahipliği yapacak.
Ve Nazım’dan uyarlayarak söylersek:
“Dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle
işçi tulumuyla
bu güzelim alanda hürriyet…”