Bir Grup Yorum hikâyesi: Sıyrılıp Gelen

🖋 MURAT MERİÇ YAZDI

‘Sıyrılıp Gelen’i artık plaktan da dinleyebiliyoruz. 20 Mart’ta piyasaya sürülen iki Grup Yorum plağından biri bu. Memleket plak tarihinin önemli günlerinden birine tanıklık etmek muazzam…

Yıllardır beklediğimiz şey nihayet gerçekleşti: Grup Yorum’un ilk iki albümü “Sıyrılıp Gelen” ve “Haziran’da Ölmek Zor / Berivan” plak formatında dinleyicisiyle buluştu. Kalan Müzik tarafından basılan plaklar bir süredir piyasada. Bu, külliyatın tek tek basılacağına dair içimizde bir umut oluştursa da şimdilik gelen haber, Haziran’da “Cemo / Gün Gelir” albümünün basılacağı yönünde. Sonrasına dair umutlarımız sürüyor, sürecek.

Grup Yorum, ülkedeki en önemli topluluklardan biri. Türkiye tarihine katkıları tartışılmaz. Şarkıları, yaşadıkları dönemin izdüşümü. Çok büyük bir iş gerçekleştiriyorlar ve tarihe not düşüyorlar. Bugün dönüp baktığımızda, 12 Eylül ve sonrasında gerçekleşen her şeyi onların şarkılarında görmek mümkün. Acılar, katliamlar, haksızlıklar ve daha nicesini gelecek kuşaklara aktarıyorlar. Unutmuyorlar, unutturmuyorlar. Her şey bir yana, tarihi bizzat yazdılar, yazıyorlar.

12 Eylül sonrasındaki ilk büyük uyanışlardan biri, Grup Yorum. Aralarında benim de bulunduğum dönemin üniversite öğrencileri, pek çok şeyi onların şarkılarıyla öğrendi. Yaşadıkları döneme not düştüler, tarihi bizzat yazdılar ama bunu, geçmişi unutmadan yaptılar. Asıl güzelliği orada belki de. Değerlerine sahip çıkan, onları bugüne taşıyan Grup Yorum, 12 Eylül darbesine ilk direnişini bu noktada yaptı. Darbe sonrasında gelen cunta, eskiye dair her şeyi unutturmayı hedefledi ve yazık ki bunda başarılı oldu. “Yeni” bir Türkiye tarihi yazan, umuda dair her şeyi yok eden, memleketi karanlığa gömen Kenan Evren ve arkadaşları, ne kadar çabalarsa çabalasın geçmişin aydınlığını yok edemedi. Bunda Grup Yorum’un büyük payı var. Albümlerinde eski şarkılara ve marşlara yer veren topluluk, sonrasında bunları “Marşlarımız” başlıklı bir albümde de topladı.

Grup Yorum’un hikâyesini yazmaya kalksam uzun sürer, dizi olur ama en azından (ilk iki albümün dinleyiciye yeniden ulaşması sebebiyle) kuruluş yıllarına dönüp o dönemi hatırlatabilirim. İki haftalık küçük bir dizi bu. Bu hafta, “Sıyrılıp Gelen”in yayımlanmasına kadar geçen süreci anlatacağım; önümüzdeki hafta “Haziran’da Ölmek Zor / Berivan” dönemini… Bunun için iki kaynaktan faydalanacağım: Bizzat topluluk tarafından yazılan Grup Yorum tarihi “Bir Kar Makinesi” (Tavır Yayınları, 2003) ve Orhan Kahyaoğlu imzalı Grup Yorum kitabı “And Dağları’ndan Anadolu’ya ‘Devrimci Müzik’ Geleneği ve ‘Sıyrılıp Gelen’ Grup Yorum” (NeKitaplar, 2003). Sonradan iki cilt olarak yayımlanan ilk kitabın ilk baskısının (“Bir Kar Makinası” adıyla) 1993 yılında yayımlandığını söyleyeyim; Kahyaoğlu kitabının farklı bir baskısının Can Yayınları tarafından 2010 yılında “25 Yıl Hiç Durmadan” adıyla yeniden yapıldığını bu bilgilere ekleyeyim.

“Bir Kar Makinesi”nde topluluğun kuruluşu şöyle anlatılıyor: “Eylüller vardı korkulara kordku, baskılara baskı, suskulara susku katan. Mapusluklar, ülkemizin her diyarında, karanlıklar… Karanlık kuşları… İhbarcılar… İşkenceciler… Tek tip elbise, sevk zincirleri… İdam sehpalarıysa yanı başımızda. Açlık grevleri, ölüm oruçları vardı yaşamı savunan. ‘Türküler de var!’ dedi, Basın Yayın’dan dört üniversite öğrencisi. Türküler de katılmalıydı yaşamı savunmaya. Kar altında büyüyen tohumlara güç, zindan karanlığındaki haykırışa soluk olmalıydı türküler. Metin, Ali, Orhan, Raşit; hasretin, umudun, direnişin, aydınlığın türküleri için bir araya geldiler, 1985 yılı sonlarında.” Burada sözü edilen ekip, Metin Kahraman, Ali Dağlar, Orhan Emek ve Raşit Çitim. Orhan Kahyaoğlu, bu süreci şöyle anlatıyor: “Grup Yorum, 12 Eylül darbesinin, başta gençlik ve emekçi yığınları olmak üzere yarattığı baskı ve depolitizasyona tepki olarak yeni, sol bir duyarlılığı temsil eden dört üniversiteli genç tarafından 1985 yılında filizlenmeye başlar. Muhalif tavırlarını müzikle ifadelendirmeye çalışan gençlerdir bunlar. Yapmayı düşledikleri müzik, dönemin karamsarlığına, karabasanına karşı bir direnci, mücadeleyi yansıtmaktır. Yaptıkları müzikle, o dönem gençliğin ve halkın içinde yaşadığı kaotik atmosfere karşı açık bir tepki dillendirmeyi düşlemektedirler. Önü zor kullanarak kesilen sol bir duyarlılığın müzik yoluyla canlanması, yeşermesini arzulamaktadır bu gençler. İş tabii ki düşledikleri kadar kolay olamayacaktır. Her duyarlı genç gibi onlar da dönemin statükosuna bir tepkiyi, isyanı simgelemektedir. Gençlik sindirilmiş, hakları elinden alınmış, yabancılaştırılmış bir durumdadır. Kolektif üretimin her türü baskılarla engellenmektedir.”

Grup Yorum, böylesi bir ortamda doğdu ama yan yana gelen bu dört gencin henüz gerçek anlamda bir topluluk olduğunu söylemek doğru değil. Sonrasında ekibe katılan isimlerle giderek daha da şekillenen ve ilk albüm değil belki ama bilhassa ikinci albüm ve sonrasında yolu belirlenen Grup Yorum, bu iki albümle ayaklarının üzerinde durdu dersek yanlış olmaz. “Sıyrılıp Gelen” emekleme adımlarıydı, “Haziran’da Ölmek Zor / Berivan” ise manifestonun ilk cümleleri. Yeniden “Bir Kar Makinesi”ne döneyim, ekip ne yapmaya çalıştıklarını bizzat anlatsın: “Aynı yaşlardaydık. ‘80’öncesi sürece tanık olmuştuk. O dönem mücadeleye katılmış, mapushaneleri tanımış bir arkadaşımız da vardı grupta, sadece gitar çalmayı bildiği için aramızda olan da. Sistemli bir şekilde grup kurma düşüncesiyle bir araya gelmemiştik. Yasaklar, sansürler vardı, biliyorduk. Ancak ellerimiz de vardı. Gitarın, bağlamanın tellerine dokunabiliyor, davulun tokmağını kavrıyorduk. Soluğumuz flüte can veriyordu. Cesaretle yüklendikçe başka seslere ulaşıyor, yankılanıyordu sesimiz. Eylül karanlığında ışık, suskunluğa ses olmak istedik. Kendimizi ifade etme biçimiydi müzik. Kardeşliğin, eşitliğin, paylaşmanın düşüyle, düştük bir uzun yürüyüşe. Sevgi bizimle, umut bizimleydi. Sömürüsüz ve özgür günlerin özlemi bizimle… Bir çoğumuzun boyutlarını tahmin edemediği upuzun bir yürüyüştü bu. Tam 22 kişi gelip geçti Yorum’dan.”

Buradaki 22 rakamının 2003 itibariyle geçerli olduğunu söylemek durumundayım. Sonrasında (dile kolay) 18 yıl daha var ve bu süreçte ekibe katılanlar, rakamı çoktan katladı. Bugün geriye dönüp baktığımızda (Grup Yorum Korosu’yla birlikte) bu sayının yüzlere ulaştığını görüyoruz. Gücün ardında kolektif bir çalışma var -ki bugün onca baskıya rağmen Grup Yorum’un yok edilemezliği, tam da bu yüzden. Bu kolektif çalışmanın temeli, ekibin yan yana geldiği ilk gün atılmış, büyüyerek bugüne ulaşmış. Hikâyeye döneyim…

Grup Yorum, önce tiyatro sahnesinde kendini gösterir: Sarıyer Halk Eğitim merkezinde sahnelenen şiirli, öykülü bir oyun ve (sonrasında ekibin müzikal imzasını şekillendirecek isimlerden) Kemal Sahir Gürel’in katılımıyla Türk Folklor Kurumu bünyesinde sahneye konan küçük gösteriler, ekibin dinleyiciyle ilk buluşmaları… Ertuğrul Efendioğlu yönetiminde Ortaköy Kültür Merkezi (OKM) bünyesinde sahnelenen Murathan Mungan oyunu “Taziye” için yaptıkları müzik ise ilk beste çalışmaları. İlk albümde tanıdığımız kimi şarkılar, bu dönem ortaya çıkıyor: “Munzur”, “Hüznün İsyan Olur”, “Büyü”… 1986 yılının Şubat ayında İzmit’te SEKA’nın tiyatro salonunda düzenlenen “Trakya Türkleri ile Dayanışma Gecesi”, Grup Yorum’un ilk kalabalık konseri sayılabilir. 400 kişilik bir topluluğa seslenen ekip, bundan sonra hedef büyütür. 4 Mayıs’ta OKM’de verdikleri konser, bu hedefin ilk adımı olur. Sonrasında konserler art arda gelir. Ekip şekillenir, kimi ayrılıklar olur, yeni gelenler seslerini katar ve bir müzikal ortaklığa doğru hızla yürürler.

İlk albüm “Sıyrılıp Gelen”, tam da bu dönemde yayımlanır. 1986 sonlarında ilk çalışmalar başlar. Yeniden, “Bir Kar Makinesi”ne bağlanayım: “[Gökyüzü dergisi tarafından Şan Tiyatrosu’nda düzenlenen] konserde Selda Bağcan ile tanışmıştık. Demokrat bir sanatçı olarak gördüğümüz Selda’nın, Yorum’a yardımcı olacağını, birikimlerini aktaracağını düşünüyorduk. Selda da iyi bir grup olduğumuzu söyleyerek ağabeyinin stüdyosu Değişim’de dört saatlik deneme kaydı yapmamızı sağladı.”

Ancak Selda’nın önlerine sekiz kasetlik bir anlaşma dayatması, ekibin canını sıkıyor ve “kendilerine ticari yaklaşıldığını, şirket içinde bir meta konumuna getirilmek istenildiklerini” anlayan topluluk, Taç Plak’la tek kasetlik bir anlaşma yapıyor. Böylelikle 90 saatlik bir stüdyo çalışması başlıyor. Sonrasını, yine onlardan dinleyelim: “Profesyonel olmadığımız için daha da endişeliydik. Günlyer günleri kovaladı. Parçalara ilişkin hazırladığımız programlar doğrultusunda önce ritm ve gitardan başlayarak tek tek ses kanallarını doldurmaya başladık. Kayda girdiğimizde altta ses olmadığı için, sanki varmış gibi düşünerek çalışıyorduk; bu da hareketleri, tezene vuruşunu, nefesi, şiddeti, sesi mekanikleştiriyordu. Çıkacak kaset ilk göz ağrımızdı. İş bölümü gereği herkes farklı görevler üstlendiği halde diğerlerinin yaptığı işin de heyecanını duyuyordu. Günde sekiz saat çalışıyorduk. Yemeklerimizi ortaklaşa hazırlıyorduk. Stüdyo çalışması sürerken adeta birbirimize kenetlenmiştik. Her notayla her ezgiyle daha da yakınlaşıyorduk. Çeşitli sorunların olduğu dönemlerde bile stüdyo ortamı ilişkilerimizi sıcaklaştırmıştır hep. ’86 sonlarında oluşan kadro ile çıkardığımız ‘Sıyrılıp Gelen’de, ortak anlayışla, ortak bir hedefe yönelmemiştik. Efkan, Kemal, Metin, Ayşegül, Erkan, Gülbahar, Taci ve Tuncay’ın kendi yaşamlarından ve duyarlılıklarından bir şeyler kattığı ve gruba mal olan parçaların toplamıydı, ‘Sıyrılıp Gelen’. Sadece ‘Entel Karşılaması’na istediğimiz içeriği kazandıramadık. ‘Güleycan” ve ‘Kuşatma’yı, Efkan, cezaevi mücadelesinden taşıyıp getirmişti. ‘Munzur’, Kürdistan’ın sesinin lirik ifadesiydi. ‘Sıyrılıp Gelen’, ‘80’lerin kültürsüzleştirme, örgütsüzleştirme politikalarına karşı direnrçli bir ses; ‘Büyü’, idamlar, baskılar ve açlığa protesto; ‘Hüznün İsyan Olur’ mücadeleye, ‘Beyaz Gelinlik” başkaldırıya, ‘Güleycan” örgütlülüğe çağrının sesiydi. “Sıyrılıp Gelen” müzikal olarak çok güçlü bir çıkış değildi. Ancak farklı bir ekoldü ve devrimci demokrat kesimlerin beğenisini kazanmıştı.”

Albümün teknik bilgilerini sıralamadan önce Orhan Kahyaoğlu’nun “Sıyrılıp Gelen” hakkında yazdıklarını da aktarayım: “1986 sonunda biçimlenen sekiz kişilik kadroyla kenetleniyorlar stüdyoda. Albümde bir, iki anonim parça dışında kompozisyonların sahipleri grubun farklı üyeleri oluyor. Bu durum, bir anlamda, kolektif duyarlılıklarının albüme yansıması anlamına geliyor. (…) Parçalar tek tek ele alınıp değerlendirildiğinde, başta Türkiye merkezli bir sol müzik geleneği olmanın yanında, Latin ve Akdeniz müziklerinin ritm ve farklı duyarlılıklarının izlerine rastlanıyor. İlk albüm olması itibariyle grubun tam anlamıyla özgün, müzikal açıdan derinlemesine bir bütünlük arz eden bir sound’u temellendirdiğini söylemek zor. Biçimlendirmeye çalıştıkları müzik çizgisinin en önemli farkı, o yılların sol tandanslı müzikal yönelimlerinin sıradan bir uzantısı olmamaları.” Kahyaoğlu, Grup Yorum’un farkını son cümlede ortaya koyuyor ve kitapta, sonraki cümlelerde bunun neden böyle olduğunu uzun uzun anlatıyor. Ben burada bırakayım, albümle ilgili ayrıntıları aktarayım…

“Sıyrılıp Gelen”de biri enstrümantal on bir şarkı var. Grup Yorum repertuvarının vazgeçilmezi hâline gelmiş şarkılar bunlar. “Büyü”yle başlayan albümün güzel tarafı, o dönem ayrıksı bir hat açmış olması -ki sonrasında bu hat büyüyecek, genişleyecek, ana artere yönelecek. Bu anlamda, özel bir ilk albüm “Sıyrılıp Gelen”. Başta albüme adını veren şarkı, 12 Eylül”e karşı ilk müzikal karşı çıkış aynı zamanda… “Hayat” (ya da bilinen adıyla “Beyaz Gelinlik”), “eski”lere selam çakan, onların umudunu geleceğe taşıyan köprü. Diğer şarkılar, neredeyse hiç yadırganmadan dillere düştü, üniversite çevrelerinde yayıldı. Başta da söyledim, benim gibi o dönemi üniversitede geçirenler için önemli bir kırılma noktası, “Sıyrılıp Gelen”.

Bağlama ve vokalde Metin Kahraman, klasik giter ve vokalde Erkan Sevil, cura ve vokalde Tuncay Akdoğan, kaval, orkestra flütü, mandolin ve koltuk davulunda Kemal Sahir Gürel, orgda Taci Uslu, vokallerde Gülbahar Uluer, Ayşegül Yordam ve Efkan Şeşen, albümün kadrosu. Klavyeler, davul, bas, akustik gitar ve viyolada Cem Doğan, klarnette Göksun Doğan ve Burhan Şahinkaya, stüdyo aşamasında albüme katkıda bulunan isimler. Kayıt, Stüdyo Reel’de Süha Talay tarafından yapılmış.

“Sıyrılıp Gelen”i artık plaktan da dinleyebiliyoruz. 20 Mart’ta piyasaya sürülen iki Grup Yorum plağından biri bu. Memleket plak tarihinin önemli günlerinden birine tanıklık etmek, bu plağı çıktığı gün arşive katmış olmak muazzam. Sonrası, kişisel tarihim açısından biraz sıkıntılı geçti ama bunca yıllık bekleyişin böylesi güzel bir şekilde taçlandırılmış olması her şeyi öteleyebiliyor. Kapağından ses kaydına elimizde tuttuğumuz iki plak, son dönemlerde yapılmış diğer plaklara fark atıyor. Kalan Müzik, burada da şahaneliğini göstermiş ve arşivlik bir baskıyla iki Grup Yorum albümünü dinleyicisiyle buluşturmuş. Şunun altını çizmek elzem: 180 gramlık plaklar, analog bantlar kullanılarak hazırlanmış. Sesin pürüzsüzlüğü, bundan.

Başta söyledim, diğer albümlerin yayımlanmasını beklemek, geleceğe dair umudumuzu artırıyor. Bir dönem dinleye dinleye kasetlerini eskittiğimiz, CD’lerini kim bilir kaç kere yenilediğimiz albümler bunlar. Sadece Grup Yorum tarihinin değil memleket politik müzik tarihinin de kırılma noktaları…

Bir dönem Grup Yorum konserleri şu sözlerle başlardı: “Uçsuz bucaksız sıradağlardan, yorgun ve bezgin ovalara doğru bahar seliyle akan, yoksul mahallelerin çamurlu sokaklarını, solgun duvarlarını çiçekleyen, umudun türkülerini söylemeye geldik! Merhaba dostlar!” Haftaya devam edeceğim ama bu haftalık yazıyı bu “merhaba”yla bitireyim. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bu daha başlangıç…

Sosyal ağlarda paylaşın