27nisan günü Adana’da bir göçmen genç sokak ortasında polis tarafından vurularak öldürüldü.
Kendisini, devletin halka karşı işlediği türlü suçun üzerini örtmekle görevli bilen paçavra basın yalan haber taaruzuna geçti hemen. Önce “ayağından vuruldu” dediler, sonra “polisin silahından çıkan mermi sekti” dediler “polis ikaz atışı yaparken düştü, bunun üzerine gence isabet etti” dediler… Genci katleden polis dahi bu paçavralar kadar yalan söyleyemedi.
Yaşanan olay birçok yönden ele alınabilir. Bir göçmen olması, çalışmak zorunda olduğundan sokağa çıkma yasağına rağmen sokağa çıkması, yaşının 17 olması gibi birçok şeyden dolayı gencin katledilişi yürekleri daha fazla dağlıyor. Bu olay ülkemizdeki göçmenlerin neler yaşadığını da tekrar gözler önüne seriyor.
Ülkemiz tarihi “dur ihtarına uymadı” bahanesi ile sokak ortasında katledilen insanla doludur. Ülkemizde, en “durgun” olduğu dönemlerde dahi polis her yıl onlarca insan öldürüyor.
Suriyeli genç gibi onlarcası katledildi yakın tarihimizde ve bu katiller ya hiç ceza almadı yada bir kaç ay göstermelik cezalar ile ödüllendirildi.
Ömer Barış Topkara 15 yaşında, Baran Tursun 20 yaşında, Çağdaş Gemik 18 yaşında, Şerzan Kurt 21 yaşında polis tarafından “yanlışlıkla” katledilen gençlerimiz. Bu gençlerin tamamı için katledildikten sonra Diyarbakır’da bir parkta otururken polisin katlettiği 20 yaşındaki Recep Hantaş’ta olduğu gibi “dur ihtarına uymadı” dendi.
Bu isimler hepsi basında geniş biçimde yer aldığı için bir çırpıda akla gelenler.
Ömer Barış Topkara’yı katleden polis; 2 yıl 7 ay hapisten sonra tahliye oldu.
Baran Tursun’u katleden polis 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı ancak hapse girdiğini duyan olmadı.
Şerzan Kurt’u vuran polis 16 yıl hapis aldıktan sonra üç kez ceza indirimine uğradıktan sonra cezası 7 buçuk yıla indirildi. Disiplin cezasını çektiği 24 ay boyunca maaşını almaya devam etti…
Recep Hantaş’ı vuran polis hiç ceza almadan tahliye edildi.
Burda bir parantez açalım. Hazır polisin sokak ortasında katlettiği insanların konusu geçerken haziran ayaklanmasında katledilen gençleri hatırlamamak mümkün değil. Katleden polislerden 1 tek gün hapis yatanını duyan var mıdır? Bizim bildiğimiz yok. 11 halk çocuğu… ki bunlardan Berkin Elvan kafasından vurulduğunda 14 yaşında idi. “Gezi” de katleden polislerden hapiste bir tek polis yok!
Polisin “dur ihtarına uymadığı” gerekçesi ile sokak ortasında katletmesi devlet politikasıdır. Yukardaki birkaç olayda polisin pervasızlığında bunu görmek mümkün.
Faşizmin yönetim biçimi olduğu ülkelerde polisin elini soğutmama politikası vazgeçilmezdir. Faşizmin halka verebileceği ekonomik veya sosyal, hiç bir şey yoktur. Faşizmde haklar ve özgürlükler gasp etmek içindir, kullanılması tehlikelidir. Ekonomik olarak halkın büyük kesiminin asgari ihtiyaçlarına dahi cevap veremez. Emperyalizmin sömürdüğü zenginlikten arta kalan, ancak kendilerine yeter çünkü. Bu durum halktaki memnuniyetsizliği sürekli hale getirir… Bu memnuniyetsizlik, içinde kendisine yönelecek bir güçü barındırır. Halkın yoksul bırakılması, haklarının ve özgürlüklerinin her gün kısıtlanması, kullanılmasının dahi suç haline gelmesinin yarattığı hoşnutsuzluk faşizm için bir tehlikedir. Çünkü bu memnuniyetsizlik örgütlü bir güce dönüşürse faşizmin sonu gelecektir. Faşizmin bu korkusu polisinin halka yaklaşımını belirler. Halkın en ufak muhalefetinin karşısına çıkacak polisin, sırtını dayadığı devlete güvenmesi gerekir. Ve polis devletine güvenir. Ki bu yüzden polisin silahının emniyeti hep açıktır. Halktan alınan vergiler ile alınan silahlar hep halka doğrultulur. O silahlar halkı öldürür.
Polisin halka karşı işlediği suçtan dolayı ceza alması neredeyse imkansızdır.
Bir polisin ceza alabilmesi için teşhir olması, artık işlenen suçun üzerinin örtülmesi imkansız hale gelmesi gerekir. Ki polisine az da olsa ceza verecekse, bunu demokrasicilik oyununa faydası olursa yapar. Devletin polisi ile ilgili politikası dün olduğu gibi bugün de elini soğutmamak üzerine kurulu olduğundandır ki, faşizm yıkılmaksızın sokak ortasında polisin çocuklarımızı öldürmelerinin ardı arkası kesilmeyecektir.