“BİR DEV-GENÇ’İMİZ VAR” Dev-Genç’in Yarım Asırlık Öyküsü – 7. BÖLÜM…

7.  BÖLÜM…

Dev-Genç tarihini anlatmaya devam ediyoruz. 7. Bölümde, tarih artık 1980’li yıllardır. Cuntaya karşı direnişle başlayan süreç, öğrenci gençliğin, Dev-Genç önderliğinde yeni mücadele ve örgütlenme geleneklerini yarattığı bir dönemdir. 

“YÖK’e Hayır!” Kampanyası…

Cuntanın saldırılarının tüm şiddetiyle sürdürdüğü 1981 sonlarında Dev-Genç “YÖK’E HAYIR” kampanyasını gerçekleştirdi. Bu kampanya, gençliğin mücadele tarihinde YÖK’e karşı ilk direniş olarak tarihe geçmiştir. Dev-Genç her koşulda direnme geleneğini cunta yıllarında da devam ettirdi. Bildiriler, broşürler, el ilanları ve pankartlarla YÖK’ün amacı gençliğe anlatıldı. Ankara’daki YÖK merkezi, Dev-Genç tarafından bombalanarak tahrip edildi. “Kampanyanın en etkili eylemlerinden biriydi bu. Eylem sonrası cuntacılar telaşla sağa-sola emirler yağdırmaya başladılar. Öyleki eylemin gazete ve TV’den yayınlanması bile yasaklandı. Ama yine de duyuldu haber. Gençlik, YÖK binasının bombalanmasını coşku ile karşıladı. Çünkü bu eylem aynı zamanda cüretin, teslim olmamanın, herşeye rağmen mücadele sürüyor demenin bir ifadesiydi.” (Gençlik 2, syf. 37)

Cuntaya karşı mücadelede de yer alan Dev-Genç’liler daha sonraki yıllarda da önemli görevler üstlenerek isimlerini şehitler arasına yazdıracaklardı. Bu eylemde görev alanlardan biri de daha sonra şehit düşecek olan İrfan BARLIK’tı.

Faşist 1982 Anayasası ile bir çok hak gasbı anayasal güvence(!) altına alınırken, YÖK de cuntanın koruması altında Anayasal bir kurum haline getirildi.

Gençliğin teslim alınabilmesi için ruhunun, dinamizminin yok edilmesi, gençliğin tarihsel, geleneksel devrimci kimliğinin yok edilmesi gerekiyordu. Kişilikleri faşizm altında ezilerek, bencil, bireyci tipte yeni bir kişilik yaratılmalıydı. Örgütsüzlük, böyle bir gençlik üzerinde hakim kılınabilirdi. Bu da ancak faşizmin apolitikleştirme ve dejenerasyon politikaları sayesinde başarılabilirdi. Dev-Genç, on yılı aşan tarihi içinde, halk ve vatan sevgisiyle dolu, anti-emperyalist, anti-faşist bir gençlik yaratmıştı. Bu gençlik yok edilmeliydi.

Cunta ve YÖK, tüm örgütlenmeler yasaklanmış ve dağıtılmış durumdaki gençliğe ağır baskılar uygulayarak, işkence, gözaltı ve tutuklamalarla sindirmeye, teslim almaya çalıştı. Diğer bir yandan da yozlaştırma ve depolitizasyonla gençliğin devrimvi dinamiklerinin tasfiyesi amaçlandı. Bu politikalar sonucunda 1982-1984 yılları arasında üniversitelerde okuyan devrimci ilerici gençliğin büyük kısmı tasfiye edildi. Geride kalan gençliğin daha kolay teslim alabilmesi için YÖK’ün önünü açıldı.

Gençlik ideolojik ve kültürel olarak devrimci düşüncelerden uzaklaştırılmalıydı. Gençlik bir yandan büyük bir yozlaşma bataklığına doğru sürüklenirken diğer yandan da dinci, milliyetçi düşüncelerle beyni iğdiş edilmeye başlandı. Lise ve üniversitelerdeki eğitim emperyalizmin ve oligarşinin hizmetinde, gittikçe bilimsel temellerden uzaklaşarak, gerici bir nitelik kazanmaya başladı.

YÖK’le birlikte her türlü örgütlenme engellendi. Ancak Dev-Genç faşizm koşulları altında da yeniden örgütlenmenin yollarını yarattı. Üniversitelerdeki mediko sosyal faaliyetleri içinde Dev-Genç’lilerin insiyatifi vardı. Cunta yılları boyunca, üniversitelerdeki kol faaliyetleri genel olarak YÖK’e karşı mücadelede bir örgütlenme alanı olarak değerlendirildi…

1984 Ölüm Orucu Direnişi’nde Dev-Genç’liler tutsakların dışarıdaki sesi oldular, büyük bir coşkuyla, kararlılıkla direnişi sahiplendiler. O yıllarda Dev-Genç’li olan 96′ Ölüm Orucu şehidi İlginç ÖZKESKİN, direnişe destek vermek için dışarıda her türlü feda eylemini yapmaya hazır olduğunu bildiriyordu yoldaşlarına. Feda eylemlerinin henüz sonraki yıllarda olduğu gibi çok bilinmediği ve yapılmadığı koşullarda bir Dev-Genç’li feda düşüncesinin de öncülerinden biri oluyordu. Cunta böyle militan ve fedakar bir gençliği yok etmek istiyordu. Ancak bu gençliği yok edebilirlerse, Amerikancı cuntanın politikalarını hayata geçirebilir, devrim önüne geçebilir, halkı teslim alabilirlerdi. Bu nedenle de oligarşi elindeki bütün olanaklarını apolitik, dejenere halk ve vatan sevgisini yitirmiş bir gençlik yaratmak için seferber etti.

Cuntanın pasifikasyonu Dev-Genç’le kırıldı…

12 Eylül ideolojik, politik, kültürel çok yönlü bir saldırıydı. 12 Eylül’e karşı direnmek bedel ödemeyi gerektiriyordu. Direnebilmek için de en başta güçlü bir halk ve vatanseverlik duygusuna ve devrim inancına sahip olmak gerekiyordu. Rüzgar nereden eserse essin, cüretli ve kararlı olunmalıydı. Mücadelenin kesintisizliği buna bağlıydı.

1983’te yapılan seçimlerle Cuntanın “sivilleşme” dönemi başladı. İktidara ANAP’ın gelmesiyle değişen bir şey olmadı. Toplu gözaltılar, saldırılar artarak devam etti.

Dev-Genç hak gasplarına karşı toplu dilekçe eylemleri örgütledi. Dilekçeler reddedildi, toplayanlar hakkında soruşturmalar açıldı, okuldan uzaklaştırma cezaları verildi. Dev-Genç’in yeniden örgütlenme çalışmaları başlatmasıyla birlikte,  İstanbul ve Ankara’da öğrenci derneklerinin kurulması için önemli bir adım atıldı. İlk başvuru Ankara Hukuk Derneği’nden geldi. Dernek kurma düşüncesini cüretle savunanlardan biri de Fuat ERDOĞAN’dı.

Dev-Genç öncülüğünde yürütülen mücadeleyle cunta yıllarının yarattığı pasifikasyon ortamı yavaş yavaş dağılmaya başlıyordu. Bu süreçte Dev-Genç öğrenci derneklerinin yaratılması ve yaygınlaştırılması için çaba sarfetti. 12 Eylül, devrimci gençliği istediği gibi teslim almayı başaramamıştı. Gençliğin yeniden örgütlenmeye başlaması, Dev-Genç öncülüğünde sürdürülen cüretli ve kararlı mücadele sonucunda başarıldı. Oligarşi bunun önüne geçebilmek için yeniden gençliğe karşı kapsamlaı bir saldırı balattı. Bunun sonucunda 1985-86 öğretim yılının ilk döneminde, yaklaşık 5 bin öğrenci, çeşitli gerekçelerle okullarından atıldı. Oligarşi bu gözdağıyla yeniden “örgüt fobisi” yaratarak, derneklerin önü kesmek istiyordu. Okuldan atmaların yanısıra, Öğrenci derneklerine karşı psikolojik bir savaş da başlatıldı. Ancak bütün bunlar gençliğin dernekleşme faaliyetlerinin önünü kesemedi, öğrenci dernekleri hızla yaygınlaştı.

Revizyonizmin fırsatçılığı ve bozgunculuğu…

12 Eylül’ün yarattığı pasifikasyon ortamı yavaş yavaş dağıtılıyordu.  maya, gençlik yeniden örgütlenmeye başladığında cunta yıllarında hiç bir şekilde direniş içinde yer almayan siyasetler de ortaya çıkmaya başladılar. Daha sonra TBKB’yi kuracak olan TİP,  TKP revizyonizmi, Yarın adlı bir kültür-sanat dergisi çıkartmaya başladı. Yarın gençliğin geri yanlarına hitap eden bir yayın çizgisine sahipti. Revizyonistler bu dergi aracılığıyla yürüttükleri propagandayla silahlı mücadeleye ve illegaliteye düşmanlıklarını kusarken, aslında 12 Eylül cuntasının hakim kılmak istediği örgüt fobisinin pekişmesine de hizmet ediyorlardı.

Bu nedenle de oligarşi ve onun YÖK’teki temsilcileri tarafından kısmen de olsa hoşgörüyle karşılandılar. Bu icazete yaslanarak, derneklerin kurulmasında kısmen etkili oldular. Ancak, Dev-Genç’in okullarda etkinliğinin ve inisiyatifinin artmasıyla birlikte icazetçi, pasifist mücadele anlayışına sahip Yarıncıların etkisi azalmaya başladı ve 1988-1989 yıllarında da üniversitelerden tamamıyla silindiler.

1986 Aralık’ında Yeni Çözüm dergisinin çıkmasıyla bilikte sol içinde saflaşma daha da netlik kazanmaya başladı. Dev-Genç meşruluk temelinde yükseltiği mücadelesiyle gençliği yeniden kendi çevresi etrafında toparlamayı başardı.

Gençlik mücadelesinin gelişmesi, yaygınlaşmasıyla birlikte gençlik derneklerinin de merkezileşmesi gündeme geldi. Bu amaç doğrultusunda öncelikli olarak İl Platformları kuruldu. İl Platformları arasında da koordinasyon sağlamak için Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformu (TÖDP) oluşturuldu.

Ancak TÖDP’nin kurulmasıyla birlikte revizyonistlerin birliği bozan tavırları da kendini göstermeye başladı. İlk sorun Yarıncılar’ın kendi yayınları olan Öğrenci Postası’nı merkezi yayın olarak kabul ettirmeye çalışması nedeniyle çıktı. İkinci sorun ise, TÖDP’nin işleyişine ilişkindi. Yarıncılar disiplinli ve bağlayıcılığı olan bir örgütlenmeden yana değillerdi. Dev-Genç, gençlik derneğinin anti-faşist, anti-emperyalist ilkeler üzerine şekillenmesi gerektiğini ve kurallı bir örgütlenmeyi savunuyordu. En önemli soru, platformun nasıl bir mücadele anlayışına sahip olacağıydı. Gençliğin mücadelesini örgütlemekten uzak bir yapının, gençliğin merkezi örgütlülüğünü sağlaması mümkün olamazdı ve nitekim TÖDP de bu nedenle kalıcılaşamadı.

Statükolar Dev-Genç Öncülüğünde Yıkıldı…

Cunta görünürde iktidardır bırakmıştı ama üniversitelerde YÖK aracılığyıla zaten 12 Eylül yönetimi sürdürülüyordu. “Sivil” iktidarların işbaşı yaptığı ilk dönemlerde çok sayıda öğrenci YÖK’ün uygulamaya soktuğu anti-demokratik sınav yönetmeliği yüzünden okuldan atıldı. Marmara Hukuk Fakültesi öğrencilerinden İsa Tanrıverdi okuldan atılmasını hazmedemeyerek 26 Ekim 1987’de intihar etti. 12 Eylül’ün YÖK’ü İsa’yı katletmişti. Öğrenciler rektörlüğün önüne “Kıyımlara Son” yazılı siyah bir çelenk bıraktılar. Gösteriye polis saldırdı ve 2 öğrenci gözaltına alındı. Dev-Genç’liler rektörlük önünde oturma eylemi başlattılar. Dev-Genç’liler ayrıca cenazeye sahip çıkarak, protesto yürüyüşü düzenlediler. Bunu izleyen günlerde de öğrenci kıyımlarına karşı açlık grevi yapıldı.

1987’de gerçekleşen “Nisan Direnişleri” mücadelede önemli bir dönüm noktası oldu. Tek tip öğrenci derneği yasasına karşı yapılan Nisan direnişleri, 12 Eylül sonrasının en kitlesel, radikal ve doğrudan iktidarla çatışan eylemleri oldu. Oligarşi bu yasayla bütün öğrenci derneklerinin, kapatarak tek tip bir dernek yaratmayı hedefliyordu. Gençliğin yeniden dernekler aracılığıyla örgütlenmesinin, mücadelenin giderek kitleselleşmesinin önüne geçilmek isteniyordu. Bu yasaya göre öğrenciler üniversitelere kayıt yaptırırken, derneğe de  “otomatikman” kayıt yaptıracak ve dernek yönetimlerinde rektörlük ya da onların temsilcileri yer alacaktı.

İlk eylem 10 Nisan’da Ankara ODTÜ’de başladı. 14-15-16 Nisan’da kitlesel açlık grevleri, yürüyüşler, yemek boykotları ile eylemler diğer üniversitelere yayıldı. Polis eylemlere saldırdı, yüzlerce öğrenci gözaltına alındı. Ankara Kızılay’da büyük bir yürüyüş düzenlendi, ardından da 60 öğrenci tutuklandı. 14 Nisan’da İstanbul’da değişik okullardan gelen 2 bini aşkın öğrenci, Aksaray’da buluşup Beyazıt Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler. Yedi yıldan, yanı 12 Eylül’den beri İLK KEZ böyle yürüyorlardı… Polis bekleneceği gibi, vahşice saldırdı eyleme; 63 öğrenci gözaltına alındı, 3’ü tutuklandı. 14 Nisan Direnişine önderlerinden olan tutuklanan üç öğrenciden biri Dev-Genç’lilerden Adnan BERBER’di.

Ankara ve İstanbul’daki gözaltı ve tutuklamalara karşı gençlik mücadelesini büyüttü. Beyazıt’daki açlık grevine 500 öğrenci katıldı. 17 Nisan’da İzmir Konak Meydanı’nda bir yürüyüş yaptı öğrenciler… Dev-Genç’in önderliğinde büyük bir kararlılık, büyük bir kitlesellik çıkmıştı ortaya. ANAP iktidarı geri adım atmak zorunda kaldı, yasa geri çekildi. Gençlik kararlı ve militan mücadelesiyle siyasi bir zafer kazandı. Bu direnişler, gençliğe büyük bir moral ve kendine güven kazandırdı, cuntanın yarattığı pasifikasyon ve statüler kırıldı. Tarih, Dev-Genç önderliğinin öğrenci gençlik mücadelesindeki yol açıcılığını kaydetti bir kez daha.

Mücadelesiyle büyüyen Dev-Genç 20 Yaşında…

7 Kasım 1987’de Dev-Genç’in önerisiyle “Atılmalara, vizelere, haraçlara son, YÖK kaldırılsın!” sloganıyla bir kampanya daha başlatıldı. Kampanya boyunca yemek boykotları, yürüyüşler düzenlendi, imza masaları açıldı. Yine bu süreçte, okullarda artan polis-idare işbirliğine karşı eylemler örgütlendi. Bu kampanyalar da, gençliğin moral ve kendine güvenini büyüten adımlardı. Aslında gençliğin kendine güveninin, mücadelesinin büyümesiyle Dev-Genç’in büyümesi birbirine paralel bir seyir izliyor, ikisi birbirini besliyordu.

1987-1988’de Dev-Genç örgütlenmesini pekiştirmiş, kitlesel bir güç haline gelmeye başlamıştı artık. Bunun sonucunda da bu örgütlenmeyi daha iyi yönetmek ve üretken kılmak, gençliğin katılımını geliştirmek için Dev-Genç Meclisi oluşturuldu. Meclis Dev-Genç’in gençliğe yönelik politikalarının kavranması, geliştirilmesi için bir okul işlevi gördü.

Dev-Genç, 88-89 yaz döneminde de yaz kampları düzenledi, Dev-Genç geleneği sürdürülerek, Dev-Gençliler, okullarının yanısıra, gecekondu semtlerinde de çalışmalar yürütmeye başladılar.

1989’da 6-13 Kasım arası “YÖK’ü protesto ve demokratik üniversite için mücadele haftası” ilan edildi. Dev-Genç bu süreçte özellikle akademik demokratik mücadeleyi geliştirmeye önem verdi. Okullarda ilk defa rehberlik masaları açılmaya başlandı.

8 Ekim 1989’da İstanbul Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda Dev-Genç’in 20. yıl dönümü büyük bir coşkuyla kutlandı. Dayı’nın “Bir Dev-Genç’imiz var!” başlıklı mesajı okunduğunda binlerce Dev-Genç’li coşkuyla, sloganlarıyla önderlerini selamlamlıyorlardı. Bu mesajın başlığı, bir tarihin, o tarihteki örgütlenmenin devrimci hareketle bütünleşmesinin özetiydi.. Böyle olduğu içindir ki zaten, o söz, işte bu yazı dizisinin başlığı oldu… 20. Yıl etkinlikleri bütün üniversitelerde şenliklerle, eylemlerle kutlandı. Ankara’da bu eylemleri örgütleyenlerin en başında Berdan KERİMGİLLER, Birtan ALTUNBAŞ geliyordu.

— devam edecek —

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.