Dev-Genç’in Yarım Asırlık Öyküsü
1. BÖLÜM…
Dev-Genç, bu toprakların en eski, en köklü, en güçlü gençlik örgütü.Bu gençlik örgütü, Türkiye’nin son 50 yıllık tarihinin her aşamasında var.Dev-Genç’in kuruluş tarihi, 10 Ekim 1969.51 yıldır mücadelesini, örgütlenmesini sürdüren bir örgütlülükten sözediyoruz.Yarım asırlık bir tarih… Yarım asırlık bir süreklilik… Hem de tüm baskılara rağmen…
Dev-Genç’in kuruluş yıldönümünde, Yürüyüş dergisinde yayınlanan bir yazı dizisine sitemizde yer vererek, Dev-Genç’in tarihini genç kuşaklara öğretmek, yaşlı kuşaklara hatırlatmak istedik. Bu yazı dizisi, Dev-Genç’in 40 yıllık mücadele tarihini içeriyor.
Dev-Genç, gençliğe, ülkemizin bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesine sayısız gelenekler, değerler kazandırdı. DEV-GENÇ’İN KAZANIMLARI, DOĞRU POLİTİKALARININ VE ANLAYIŞININ SONUCUDUR. Bu kazanımları hatırlatıyor yazı dizisi.
Bu yazı dizisinde, bu tarihin dönüm noktaları, bu dönüm noktalarındaki iz bırakan eylemler, bu tarihin yazıcıları olan Dev-Genç şehitleri anlatılıyor.
Dev-Genç ismi, Dev-Genç’in mücadele çizgisiyle yakından uzaktan ilgisi olmayanlar tarafından yıllarca istismar edildi ve hala da bu istismarcılığa, fırsatçılığa devam edenler var. Dev-Genç adı öylesine kullanılabilecek bir ad değildir. Bu isim, militanca bir mücadeleyle, o güne kadar solda eşi görülmemiş bir emek, fedakarlık, cüret ve coşkuyla, kanla, canla yaratılmıştır. 40 yıldır bu bedelleri ödemeyi göze alarak Dev-Genç geleneğini sürdürenlerin dışında, kimsenin bu ismi kullanmaya tarihsel, siyasal ve ahlaki olarak hakkı yoktur.
Dev-Genç’in tarihini anlatmak, ülkemizdeki anti-emperyalist mücadeleyi anlatmaktır. Dev-Genç’li olmak, en başta anti-emperyalist olmaktır. Dev-Gençli olmak, vatan sevgisine, halk sevgisine, feda ruhuna sahip olmaktır. Tarih bunlarla yazılmıştır.
***
1950’ler: Gençliğin Tarih Sahnesine Çıkışı
Ülkemizdeki gençlik mücadelesi, esas olarak 1950’li yıllarda başlar. Kuşkusuz o güne kadar da mücadele içinde yer alan öğrenci, işçi, köylü gençler vardır, fakat gençliğin kendi talepleriyle, kendi özgünlüğüyle örgütlü bir güç olarak tarih sahnesine çıkışı bu döneme denk düşer. Bu anlamda da denilebilir ki, ülkemizdeki gençlik mücadelesi, bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesinin gelişimine büyük ölçüde paralel bir gelişim seyri izlemiştir.
Gençlik ülkemizi yeni-sömürge bir ülke haline getiren Menderes hükümetine karşı anti-emperyalist temeldeki demokratik taleplerle siyasi arenaye çıkarak politik bir güç olarak varlığını duyurmaya başlamıştır.
Gençlik bu dönemde itibaren yükselen anti-emperyalist, anti-faşist mücadelede dinamik bir güç olarak yer almaya başlamıştır. 1950’li yıllarda Ankara, İstanbul ve İzmir’de Demokrat Parti’ye (DP) karşı örgütlenen kitlesel gösterilerin içinde en kitlesel ve aktif güçlerden biri gençliktir.
Kavgaya bir kez girildiğinde, artık bedeller ödemek de kaçınılmazdır; ilk şehit: Turan Emeksiz… 1960 yılında DP iktidarının halk ve gençlik üzerindeki baskılarının artmasıyla gençliğin de eylemleri artmaya başladı. 28 Şubat’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde DP’ye karşı düzenlenen gösteride Turan Emeksiz polisin açtığı kurşunla katledildi.
Gençlik, mücadelenin bedelsiz olamayacağını yaşayarak öğreniyordu. Turan Emeksiz’in katledilmesi İstanbul ve Ankara’da yapılan gösterilerle protesto edildi. İstanbul’daki gösterilerde Nedim Özpulat isimli bir öğrenci daha polis tarafından katledildi. Yüzlerce öğrenci gözaltına alındı, İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edildi. Gençlik DP’ye karşı mücadeleyi yükseltirken aynı zamanda siyasallaşıyordu. Bu dönemde gençlik hareketine yön veren çizgi ağırlıklı olarak Kemalizm’di.
Gençliğin Devrimcileşmesindeki İlk Adım: Fikir Kulüpleri…
Gençliğin devrimci doğrultuda gelişmesinin ilk adımları Fikir Kulüpleri’nin kurulmasıyla atıldı. İlk Fikir Kulübü 1956 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde kuruldu. O yıllarda gençlik hareketi henüz küçük-burjuva bir aydın hareketi niteliğini taşıyordu ve ağırlıklı olarak da Cumhuriyet Halk Partisi paralelinde hareket ediyordu.
27 Mayıs 1960 hareketinin sağladığı olduğu göreceli demokratik ortam içinde gençliğin de belli demokratik talepleri karşılanmıştı. Ancak gençlik kısa süre içinde sorunlarının kesin ve köklü çözümünün bu düzen içinde olamayacağını da gördü. Marksist-Leninist eserlerin Türkçe’ye çevrilmesi gençliğin bilinçlenmesinde önemli bir rol oynadı. İşçi sınıfının ideolojisini kavramaya başlayan gençlik, yavaş yavaş bağımsızlığa, halkın ve ülkenin kurtuluşuna ilişkin görüşleri sorgulamaya başladı.
1960’lı yıllar boyunca yaygınlaşacak olan Fikir Kulüpleri’nde, başlangıçta, CHP’nin sol kesimlerinin, YÖN hareketinin ve 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) etkileri görülüyordu. Ama bu etki, mücadelenin gelişmesine paralel olarak azalan ve sorgulanan bir etkiydi. Gençlik giderek politikleşiyor, sosyalizme sempatisi artıyordu.
Fikir Kulüpleri’ndeki tartışmalar, bu gelişmelere bağlı olarak, gençliğin akademik sorunlarının dışına çıkarak, Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısından, devrimin yolunun nasıl olacağına kadar uzanıyordu. Denilebilir ki, Türkiye halklarının kurtuluşunu sağlayacak olan devrimci stratejinin ilk ipuçları da bu tartışmalarda ortaya çıkmıştır. Fikir Kulüpleri zamanla gençliğin hem akademik, hem de anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesinin örgütlendiği merkezler haline dönüştü.
Gençliğin politikleşmesine paralel olarak halkın diğer kesimlerinin mücadelesiyle, gençlik mücadelesi arasında politik ve pratik bağlar kurulmaya başlandı. Bunun ilk örneklerinden biri 1965’de Zonguldak Kozlu Kömür Ocakları grevinde polisin 2 işçiyi katletmesi karşısında gençliğin yaptığı protesto yürüyüşü oldu. Öğrenci gençliğin halkın diğer kesimlerinin mücadelesini kendi mücadelesinden ayrı görmeme anlayışı daha sonraki yıllarda bir geleneğe dönüşecekti.
1965-1966 yılları sivil faşistlerin Fikir Kulübü üyesi gençlere, TİP’lilere yönelik saldırılarını artırmaya başladığı bir dönemdir. Aynı dönemde devletin baskıları da kendini hissettirmeye başlamıştı. Bu saldırı ve baskılar, gençliği merkezi bir ör gütlenmeye yöneletti. Bu ihtiyaç sonucunda 17 Aralık 1965’de Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) kuruldu. FKF, kısa süre içinde gençliğin örgütlü merkezi gücü haline geldi. Anti-faşist, anti-emperyalist mücadelede en ön saflarda yer aldı. Bu mücadele anlayışı FKF’yi bütün gençlik için bir çekim merkezi haline getirdi.
Mahir Çayan FKF’nin o yıllardaki rolünü şöyle anlatmaktadır:
“FKF’nin yönettiği demokratik öğrenci hareketleri toplumsal dinamitin fitilini ateşlemiştir. Toplumun çeşitli kesimlerinde varolan toplumsal patlamalar hızlanmış, topraksız köylünün toprak işgal hareketleri, işçi grev ve fabrika işgalleri yer yer filizlenmeye başlamıştır.” (Bütün Yazılar-Boran Yayınları say. 35)
FKF’yi Etkileyen Siyasi Hareketler…
FKF’nin Dev-Genç’e nasıl dönüştüğünü anlamak için, FKF içinde yer alan siyasi anlayışlara ve bu anlayışlara karşı yürütülen ideolojik mücadeleye bakmak gereklidir.
Gençlik mücadelesi Marksist-Leninistlerin önderliğinde devrimci bir rotaya oturmadan önce, ülkemizde o dönemki mücadele içinde yer alan çeşitli kesimlerin ideolojik ve politik etkisi altındaydı. Yukarıda da belirtildiği gibi, o yıllarda, TİP revizyonistleri, sosyalizmden etkilenmiş ama ufukları “sosyal adaletçilik”ten öteye geçmeyen küçük-burjuva milliyetçi YÖN’cüler, Kemalist küçük-burjuva aydınlar, cuntayı savunan MDD’ciler vardır. Gençlik de öncelikli olarak bu anlayışlardan etkileniyordu.
1965’den 1968’e, FKF’nin ikinci kongresine kadar FKF, TİP’in etkisi altındaydı. TİP’in oportünist yönetimi gençlik hareketini pasifist bir çizgide tutmaya çalışsa da bunda başarılı olamadı. Gençlik FKF yönetimini de aşarak anti-emperyalist, anti-faşist mücadelesini yükselti. Toprak işgalerinde, grevlerde yer alarak gençlik mücadelesini halkın mücadelesiyle birleştirdi.
TİP’e karşı mücadele, yalnız FKF içinde değil, ideolojik planda da sürüyordu. Bu dönemde, TİP içinde “emperyalizmi kovarak ulusal bağımsızlığın sağlanması ve prekapitalist unsurların tasfiyesiyle, demokratik devrimin tamamlanmasını öngören” Milli Demokratik Devrim (MDD) çizgisi ortaya çıktı ve MDD’cilik, TİP parlamenterizmi ve pasifizmine karşılık, daha militan ve devrimci bir yönelimin zemini oldu.
1968’deki ikinci Kongre’yle birlikte FKF yönetimine Milli Demokratik Devrimi (MDD) savunanlar geldi. TİP’in FKF içindeki etkinliği sona erdi. O yıllarda Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, FKF içinde TİP’e karşı muhalefet ediyorlardı.
Gençlik TİP oportünizmini şöyle eleştiriyordu: “TİP… temsili demokrasiciliğin parlamentosunu tek eylem alanı seçip, aman faşizm geliyor yaygaralarıyla Amerikan emperyalizmine karşı her türlü aktif mücadeleyi reddedip, oportünist bir siyaset izliyordu…” (1965-71 Türkiye’de Devrimci Mücadele ve Dev-Genç)
Gençlik, TİP’in reformist, pasifist anlayışını aşarak anti-emperyalist mücadeleyi yükseltti. 1968 yılı gençliğin militanlaşmaya başladığı bir yıl oldu.
Anti-Emperyalist Mücadele Geleneği Yaratılıyor: 6. Filoya Hayır!…
ODTÜ’de Kommer’in Arabası Yakıldı… 1968’in Temmuz’unda 6. Filo’nun İstanbul’a gelmesiyle birlikte Dolmabahçe’de Amerikan askerlerinin denize dökülmesi, anti-emperyalist mücadeleye damgasını vuran en önemli direnişlerden biri olarak tarihe geçti. Bu eylemler sırasında Vedat Demircioğlu ve Atalay Savaş katledildi. Anti-emperyalist mücadele daha geniş kesimlere yayılırken, ülke gündemini belirleyen bir niteliğe erişti. Gençlik anti-emperyalist mücadeleyi yükseltirken, TİP pasifizmi de bunu engellemekle meşguldü.
Amerikan Haber Merkezi’ne ve Amerikan bankalarına yönelik eylemler düzenlendi. 6. Filo İzmir’e gittiğinde orada da kitlesel olarak protesto edildi. Gençliğin anti-emperyalist mücadele geleneğinin hızla yeşerecek olan tohumları bu direnişlerle atılıyordu.
Gençliğin, işçi ve köylü eylemlerine desteği de artıyordu. Elmalı’da toprak işgali yapan köylüleri Derby Lastik fabrikası’nda, Kavel’deki işçi direnişlerini destekleyen eylemler örgütlendi.
FKF’nin 3. Kurultayı 1969 Ocak ayında yapıldı. Kurultay’da FKF yönetimi için mücadelede, çekişme TİP ve MDD’ciler arasında geçti. Seçimleri MDD’ciler kazandı.
Mahir Çayan’ın önderliğindeki grup, FKF çerçevesinde gençlik hareketini devrimcileştirmeye çalışırken, adım adım anti-emperyalist, anti-faşist mücadelenin önderleri konumuna geliyorlardı. Gençlik devrimcileştikçe dinamizmi, militanlığı, cüreti çeyitli alanlarda kendini göstermeye başlamıştı.
“Vietnam kasabı” olarak bilinen CIA ajanı Robert Kommer’in Türkiye’ye Büyükelçi olarak atanması üzerine, daha havaalanından iner inmez protesto edilmeye başlandı. ODTÜ’yü ziyaret etme cüretini gösteren Kommer’in arabası devrimci öğrenciler tarafından yakıldı. Bu eylemin haklılığını ve meşruluğunu savunmak amacıyla ODTÜ’de büyük bir miting düzenlendi. Anti-emperyalist mücadeleye yeni bir direniş daha ekleyen FKF içindeki devrimci gençlik, bu eylemle reformist anlayışla arasındaki ayrımı daha da derinleştirdi. Reformistlerin etkinliğindeki öğrenci kitlesi de, devrimci gençlik önderliği altında toplanmaya başladı.
Kommer’in arabasının yakılması, Kanlı Pazar, tütün mitingi, Ankara, İzmir, Adana, Samsun, Trabzon, Malatya’da yapılan büyük anti-emperyalist mitingler, gençlik mücadelesinin daha da militanlaşmasını sağladı.
Bu eylemleme paralel olarak FKF içinde TİP’in etkisi tamamıyla ortadan kalkıyor ve mücadeleye ve örgütlenmeye devrimci bir anlayış hakim oluyordu.
DEV-GENÇ’in adıyla, sanıyla tarih sahnesine çıkışı…
Gençlik mücadelesinde militanlaşmayı, anti-emperyalist mücadelenin yükseltilmesini sağlayan FKF içinde, gençliğin Marksizm-Leninizme, sosyalizme yönelişi gün geçtikçe daha güçlü ve açık bir tercih haline geliyordu. Ve bu gelişim, başlangıçta nasıl ki TİP pasifizmini rahatsız etmişse, şimdi de MDD içindeki eski tüfekler rahatsızdı.
Gençliğin Marksist-Leninist gelişimini durdurmak istiyorlardı bu yüzden de. MDD’ci eski tüfekler, FKF’yi cuntacı anlayışlarla biraraya getirerek, gençliğin mücadelesini burjuvazinin kuyruğuna takarak, devrimci rotasından saptırmak istediler. Ama devrimci gençliğin buna bir cevabı vardı.
FKF’nin 10 Ekim 1969’da yapılan Olağanüstü Kurultay, FKF’de yer alan TİP revizyonistleri ve MDD’cilerle, devrimci gençliğin arasında ayrışmanın yaşandığı bir kurultay oldu. Bu kurultayda FKF’nin ismi Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ) olarak değiştirildi. Elbette değişen yalnızca isim değildi. Esas olarak FKF’ye egemen olan anlayış değişiyordu. Devrimci gençlik etkinliğini her kurultayda adım adım arttırıyordu. Devrimci gençlik 10 Ekim kurultayında tek başına yönetime gelemese de artık gençliğin mücadelesinde ve örgütlenmesinde belirleyici güç, devrimciler olacaktı.
Bu kurultayda küçük-burjuva devrimcileri ile proleter devrimciler arasında yaşanan ideolojik mücadele, Türkiye devrim mücadelesinde önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Devrimci gençliğin FKF yönetimine gelebilmesi, gençlik içinde kitle çalışması yapmasıyla ve bütün anti-emperyalist, anti-faşist eylemlerde, kitle gösterilerinde önderlik etmesiyle mümkün olabilmiştir. Bu mücadele gençliğin kendi doğal önderlerini yaratmıştır. Ve mücadele giderek bütün üniversiteleri etkisi altına almış, Dev-Genç gençliğin tek kitle örgütü haline gelmiştir.
— Devam edecek —