Öykülerin türküsü, türkülerin öyküsü vardır diyerek başlamıştık bir süre önce ‘öykülerle türküler’’ adlı çalışmamıza. Şimdi bir kez daha yeni bir türkü ve onun öyküsü ile buluşturuyoruz okurlarımızı, takipçilerimizi..
Bizim için de özel bir yeri var artık bu türkünün. Bir direnişçi, yaşatmak için aslında ölüme yürüyen, tam sekiz aydır , neredeyse üç mevsimdir ölüm orucunda olan Gökhan Yıldırım’ın ; halkımızın deyimiyle ‘’mahallenin şahanı Gökhan’’ımızın en sevdiği türküdür bu.
Deniz Üstü Köpürür
Muğla’nın Ula köyü’nden bir türkü. Hikayesi şöyledir:
Çaydereli Osman, kuzeni Nasuh Çavuş’un gelin alması ile onunla birlikte Ula’ya gelir. Hep birlikte Marçal Dağlarını aşıp Ula’ya geldiklerinde, kız evinde eğlence sürmektedir.
Osman, kapının yanında dikilip oynayan kızlara göz gezdirir ve bakışları bir kıza takılır kalır.
Ne yaparsa yapsın gözlerini kızdan, Gülayşe’den ayıramaz; ama utanır, sıkılır gidip Gülayşe’nin yanına, açılamaz.
Gelin alayıyla beraber Çaydere’ye dönerken yanındaki arkadaşı Mehmet’e “içimde bulgur kaynıyor, kafamda kireç söndürülüyor” der, haklı olarak Mehmet’de “ne dersin sen ne anlatırsın?” der Osman’a, Osman sırrını veremez…
O günden sonra Osman, Ula düğünlerine çağrılmadan giden konuk haline gelir. Her düğün haberini aldığında atına atlayıp, soluğu Ula’da alır. Bu durum neticesi Osman’ı bilenler ‘kambersiz düğün olmaz’ yerine artık ’Osman’sız düğün olmaz’ demeye başlarlar.
Çoğu düğünde Gülayşe’yi ortalıkta göremez ama bir gördümü de içinin tüm “denizleri köpürür” Osman’ın. Yine böyle bir düğünde Gülayşe’ye “gel ayşe” diyecek cesareti toplayabilmek için çabalayıp durur. Ne yapmalı, nasıl yapmalı diye döner durur da gidemez bir türlü, konuşamaz bir türlü..
Tam o sırada biri koluna girer “gel be dost, derdin var herhal, gel meclisimize katıl” der.
Çaydereli Osman kendini deniz kenarında, Ula’lı gençlerin sofra kurdukları hasırın üstünde bulur. Herkes kendisine dostça bakmaktadır. Merhabalaştılktan sonra ona da bir kadeh sunarlar. Bir aşık, sazını ayarlarken “Osman kardaş, Ula düğünlerini kaçırmayışının nedeni ne ola ki?” diye sorar.
O güne dek bağlamayı eline bile almamış olan Çaydereli Osman birden irkilir. Osman onlara ne anlatsın ki. Bunca zaman ne anladılar ki. Osman kalbinden geçenleri bir tek sevdiği kıza söylemek ister. Bir kere söyleyebilecektir çünkü. Onca duygu yükünü yüreğinden dile dökebilmek öyle kolay mıdır ki?.. Osman alır sazını eline ve bir türlü anlatamadıklarını yine ancak ifade edebileceği kadar söylemeye başlar…
O gün çaldığı türküdür bu:
“deniz üstü köpürür ah yarim
gemilere binsem götürür ah yarim ah.
benim sana yandığım ah yarim
bir güzelden ötürü ah yarim ah.
diz üstüne diz koydum ah yarim
gül yastığa baş koydum ah yarim ah.
seni gelecek diye ah yarim
sol yanıma boş koydum ah yarim ah.”
Osman o dönem böyle söylemiştir hepimizin bildiği malum türkünün sözlerini. Lakin günümüzde farklı sanatçılardan da duyduğumuz versiyonunda sözler değiştirilmiştir.
Velhasıl-ı kelam Osman bir kıza gönlünü yakmış, yamamış, eklemiş, ulamış. Gülayşe’ si gülmüş denizler köpürmüş.. Gülayşe’si bir dudak bükmüş gemileri limandan alıp götürmüş. İçine de bir garip Osman’la Gülayşe’sini yolcu etmiş. Kapıları kapatıp, limanları yakıp, dalgaları kabartıp kaçıp gidenlerin türküsü olup çıkıvermiş Osman’ın Gülayşe’si…
“deniz üstü köpürü ah yarim rinna rinna nay
kayığa da binsem götürür ah yarim ah
benim de buraya geldiğim ah yarim rinnanay
rinna rinna nom
bir güzelden ötürü ah yarim ah
karıncanın katarı ah yarim rinna rinna nay
yüreğime değdi batarı ah yarim ah
benim de buraya geldiğim ah yarim rinnanay rinna rinna nom
bir güzelin hatırı ah yarim ah”