Şu anda Türkiye hapishanelerinde, 2000’e yakın ciddi hastalıkları olan tutsak var. Bunların 600’ye yakını ise ağır hasta olarak tanımlanan hastalıklara sahip.
Bunların büyük bölümünün tedavileri hapishane koşullarında mümkün değil.
Ancak ağır hastalıkları bulunan bu tutuklu ve hükümlüler, kasıtlı bir biçimde tahliye edilmiyor ve hapishanelerde gün gün öldürülüyor.
Korona salgını, hapishanelerdeki hasta tutsakların durumlarını daha da riskli hale getirdi. Fakat hapishane yönetimleri bu riski önlemek, azaltmak bir yana, artıran uygulamalar yapıyorlar.
Kim Sorumlu ? Kim Yetkili ?
Hasta tutsaklarla ilgili Savcılık, Adli Tıp Kurumu (ATK) ve Hastahane’ler topu sürekli birbirlerine atıyorlar.
Tahliye etmiyorlar ve fakat katletmenin sorumluluğunu da üstlenmiyorlar.
2020 Rakamlarına göre, Türkiye’de halen 355 hapishane var ve bu hapishanelerde 282 bin 703 tutuklu ve hükümlü tutuluyor.
Hasta tutuklu ve hükümlüler, kanserden kalp rahatsızlıklarına, felçten görme, duyma sorunlarına kadar, bir çok hastalıkla boğuşuyorlar.
Bütün bu hastalıklarla başetmek, dışarıda bile ne kadar zor iken, hastahanelerde bunların tedavisi nerdeyse imkansızdır.
Ancak buna rağmen, adı geçen kurumlar, el birliğiyle tahliyelere engel olmaktadırlar.
TEDAVİ HAKKI ENGELLENEMEZ!
Türkiye’nin de imzasının olduğu sayısız uluslararası anlaşmada, hasta tutuklu ve hükümlülerin tedavilerinin yapılması güvence altına alınmıştır.
Ancak faşizm bu yasaları uygulamıyor yıllardır.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Avrupa Cezaevi Kuralları’nda deniliyor ki : « cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler, yasal statülerine bakılmaksızın, aynı kalite ve standartta, ülke genelinde mevcut, kapatılmamış olan kişilere sağlanan tıbbi bakıma eşit erişim hakkına sahiptir ».
Ayrıca Avrupa Cezaevi Kuralları’nda hasta tutukluların tedavisi konusunda şöyle deniliyor. “Cezaevindeki sağlık hizmetleri, genel toplumsal sağlık sistemiyle yakın ilişki içinde örgütlenmelidir ve uyum içinde olmalıdır. Tutuklu ve hükümlüler, yasal durumları nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulmaksızın ülkedeki sağlık hizmetlerinden yararlanma imkânına sahip olmalıdır.
Genel sağlık sisteminde mevcut olan gerekli tüm tıbbi, cerrahi ve psikiyatrik olanaklara ulaşma imkanı mahpuslara sağlanmalıdır. Her cezaevinde en az bir uzman doktorun bulunduğu bir revir bulunmalıdır. Tam gün çalışan bir doktorun bulunmadığı yerlerde, yarım zamanlı çalışan bir doktor mahpusları düzenli olarak ziyaret etmelidir. Özel tedaviye ihtiyacı olan hasta mahpuslar cezaevinde bu tedavinin gerçekleştirilemediği hallerde bu amaca özgülenmiş kurumlara ya da sivil hastanelere nakledilmelidir.”
Bunlar, halkların, tutuklu ve hükümlülerin yüzyıllar süren mücadeleleri sonucunda kazanılmış haklardır. Ancak emperyalistler de, faşist diktatörlükler de bu hakkı her fırsatta gasp ediyorlar.
TEDAVİ HAKKI, ULUSAL YASALARDA DA VAR!
Türkiye’nin yasalarında da, hastahane koşullarında tedavisi mümkün olmayan tutuklu ve hükümlülerin tahliyesi öngörülüyor.
Yasa bu. Fakat uygulama farklı.
Ceza İnfaz Kanunu’nun 16’ncı maddesinde şöyle deniliyor : “hükümlünün hastalığının hayatı için kesin tehlike teşkile ettiğine Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor gereği karar verilen” kişilerin infazları ertelenebilir.
İnfazın ertelenmesi için, başvurunun yapılması, hastahaneye sevk, Adli Tıp Kurumu’nun «hapishanede tedavi edilemez raporu » ve Adalet Bakanlığı’nın (savcılığın) onayı… gerekiyor.
Ülkemiz hapishanelerinde Adli Tıp Kurumu’nun «hapishanede kalamaz » veya «hapishanede tedavisi mümkün değildir» diye rapor verdiği onlarca tutuklu ve hükümlü, bu raporlara rağmen, tahliye edilmeyip hapishanelerde katledilmiştir.