(Bir Devrimci Dursun Karataş Kitabından Alıntıdır)
Türkiye Devrim Tarihine 38 Yıllık Yaşamıyla Damgasını Vuran Bir Önder: DURSUN KARATAŞ
Dursun Karataş, devrimci düşüncelerle 1970 öncesinde tanışır. 1970’te İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ni kazanır ve İstanbul’a gider. Mahirler’in radikal, ihtilalci bir biçimde sürdürdüğü savaştan etkilenen Karataş, üniversite döneminde THKP-C sempatizanı olur.
İlk gözaltısını 1974 yılında, T.C.’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesine karşı yapılan protesto kampanyasında, Elazığ’da, daha sonra Devrimci Sol Merkez Komitesi’nde yer alacak Niyazi Aydın’la birlikte duvarlara “Bağımsız Kıbrıs” sloganını yazdığı için yaşadı.
İstanbul öğrenci gençliğinin anti-emperyalist, anti-faşist temelde örgütlenmesinde önde gelen militanlardan birisi olan Dursun Karataş, İYÖKD’ün kurucularındandır. Yönetici özelliği ve militan yapısıyla hem güven duyulan, hem önerilerine, düşüncelerine kulak verilen bir isimdir artık. “Dayı” diye anılmaya başlanması da bu sürece denk gelir.
Gerek İYÖKD’de, gerekse de kaldığı Elazığ Yurdu’nda bir çok yeğeni vardır ve onlar doğal olarak Dayı demektedirler yoldaşımıza. Ama bu hitap giderek yaygınlaşır ve onun adının önüne geçer. Dayı kelimesi, artık onun nezdinde bir hısımlık değil, kelime anlamının ötesinde yoldaşlığı, ona duyulan saygıyı, güveni ifade eden bir sıfata dönüşecektir.
THKP-C’yi büyük bir içtenlikle sahiplenen Dev-Gençliler’in gelişen mücadelesi, yeni örgütlenmeleri gerektirmektedir. Dayı’nın önderliğinde şekillenen Kurtuluş Grubu, o gün bu ihtiyaca cevap vermeye yönelik atılan adımlardan biridir. Dev-Gençliler artık hayatın her alanında grevlerde, gecekondu direnişlerinde, memurların, yer yer köylülerin eylemlerinde aktif olarak yer alıyorlardı.
Bu dönemde faşistlerin katlettiği iki devrimcinin cenaze töreninde polisle yaşanan çatışma, Türkiye devrim tarihinde yaşanan ilk sokak çatışmasıydı aynı zamanda. Cenaze Dayı’nın Yaşamı törenini faşist polisle barikat savaşına dönüştüren, kitleyi doğru biçimde yönlendiren ise Dayı’ydı.
Mücadeleyi yükseltmek gerektiğinin bilincinde olan Dursun Karataş ve genç militan arkadaşları, sürecin dayattığı daha nitelikli örgütlenmelerin yaratılması ve THKP-C potansiyelinin toparlanması için 1977’de Devrimci Yol adını alan yeni bir yapılanmanın içinde yer aldılar. Devrimci Yol’un başını çekenlerin hizipçilikten ve tasfiyecilikten vazgeçmemeleri sonucunda ise Dayı, Devrimci Yol’un THKP-C’yi savunmadığını ve sağ bir çizgiyi benimsediğini ilan etti. Sonrasında THKP-C çizgisine sempati duyan geniş bir kitle ve militan kadroyla birlikte 1978 yılında Devrimci Yol’dan ayrılarak Devrimci Sol’u kurdu.
Devrimci Sol, tüm tecrübesizliğine, zaaf ve eksikliklerine, deşifrasyona rağmen yeni bir siyasi hareketin örgütsel mekanizmalarını, kurumlarını vakit geçirmeksizin yarattı ve sürece uygun devrimci politikayı hayata geçirdi. Kuruluşundan itibaren zor koşullar altında mücadelesini sürdüren Devrimci Sol, henüz çok genç bir hareket olmasına karşın 12 Eylül 1980 Amerikancı faşist cuntasına karşı mücadele kararı aldı. Bütün solun mülteciliği seçtiği dönemde, ülkede kalmayı ve Amerikancı cuntaya karşı mücadeleyi yükseltmeye çalıştı. Dursun Karataş, “Amerikancı Faşist Cunta 45 Milyon Halkı Teslim Alamaz” başlıklı bir bildiri kaleme alarak Devrimci Sol’un bütün gücüyle faşist cuntaya karşı savaşacağını ilan etti. Faşist cuntaya karşı savaş hazırlıklarının yoğun olarak sürdürüldüğü ilk günlerde Dursun Karataş tutsak düştü. Günlerce süren işkencelerden geçirildi. Bu işkenceler sonucu ayak tabanlarında ve vücudunun çeşitli yerlerinde açılan yaralar yıllarca kapanmadı. “Faşist Cuntaya Karşı Mücadele Kampanyası” sürecinde, sokağa çıkma yasaklarına rağmen sayısız kitlesel eylemlilikler gerçekleştirildi. Çok kısa sürede cuntanın tüm dikkatlerini üzerine çeken Devrimci Sol, önder ve ileri kadrolarının tutsak düşmesine rağmen savaşa devam ederken, hapishanelerde de direniş yaşanıyordu. Faşist cunta, siyasi tutsakları devrimci kişiliklerinden arındırma, hainleştirme politikası izliyordu… (sürecek)