Bu yazı haftalık siyasi dergi Halk Okulu’nun 195. sayısından alınmıştır.
TİP PARTİ BİNALARINA LGBTİ+ BAYRAĞINI ASARAK GÖREVİNİ İLAN ETTİ:
BEYİNLERİ TESLİM ALMAK, DEVRİMLERİ UMUT OLMAKTAN ÇIKARMAK!
EMPERYALİZMİN İDEOLOJİSİNİN
PROPAGANDASINI YAPAN SOL TESLİM OLMAKLA KALMAMIŞ, NATO KARARLARININ ÜLKEMİZDEKİ UYGULAYICISI OLMUŞTUR!
BU ÇÜRÜMEYE BARİKAT OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ!
En büyük teslimiyet, ideolojik teslimiyettir. Bugün sol; bırakın sosyalist olmayı, demokrat bile olamıyor. Demokrat olmanın gereklerini yerine getirmek bir yana, emperyalizmin çizdiği sınırlarda solculuk oynayarak, sol değerleri yozlaştırıp tasfiye etmekten başka hiçbir şey yapmıyor.
Yazımızda da okuyacağınız gibi, ABD (Amerika Birleşik Devletleri) ve AB (Avrupa Birliği) emperyalizmi ne karar almış, ne dikte ettirmişse, sol da aynısını yapmıştır.
“Onur haftası” nedeniyle Türkiye
İşçi Partisi (TİP)’in parti binasına LGBTİ bayrağı asması, reformist, revizyonist ve oportünist solun nasıl NATO solcularına dönüştüklerinin kanıtıdır. TİP konusuna geçmeden evvel, emperyalizmin halklara saldırı kararlarına bakalım.
ABD Başkanı Joe Biden, başka ülkelerin iç işlerine LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel, İnterseks) üzerinden müdahale etmeyi içeren muhtırayı imzaladı.
2011’de Biden başkan yardımcısıyken hazırlanan direktiftin genişletildiği metinde şöyle yazıyordu:
“Kim olursa olsun veya kimi severse sevsin, her birey saygı ve onur çerçevesinde muamele görme ve korkmadan yaşama hakkına sahiptir.”
Biden bu muhtırayla, yurt dışındaki temsilci ve kurumlarına “Bulundukları ülkedeki lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel ve interseksüel hareketlerin desteklenmesi”; ayrıca Dışişleri Bakanlığı’na, diğer ülkelerdeki LGBTİ faaliyetlerinin yıllık raporlara yansıtılması direktifini verdi.
LGBTİ gibi çürümüş bir toplum modelini dayatan benzeri hareketlerin en çok destek gördüğü ülke konumunda olan ABD’nin Başkanı Joe Biden daha da ileri giderek, yetkili mercilerden “LGBTİ haklarını ihlal eden hükümetlere karşı ekonomik yaptırım veya vize kısıtlaması gibi tüm diplomatik araçları göz önünde bulundurmalarını” istedi.
Buna neden ihtiyaç duyuyor emperyalizm?
DEVRİM ve SOSYALİZM korkusu nedeniyle.
Bunu nasıl yapıyor?
- Devrime ve sosyalizme inançsızlaştırarak.
- Solu sol olmaktan, halkı halk olmaktan çıkararak.
- Tarih bilincini, sınıf bilincini, örgüt bilincini yok ederek.
- Devrimcileri tecrit edip yalnızlaştırarak, terörize edip imha ederek.
Bu yozlaştırmaya karşı gelenler için yaptırımlar öngörüyor ve “cezalandırılacaktır” diyordu. Tabi yaptırım ve cezalarla da yetinmiyor, esas olarak dünya halklarına saldırıların ana halkasını oluşturuyordu; “beyinlerin işgali” yani İDEOLOJİK TESLİMİYET!
İdeolojik olarak teslim aldığı bireylerin, devrimcilerin ve örgütlerin; düşünce sistematiğini çok daha kolay değiştirebileceğini, yozlaştırıp teslim alabileceğini biliyor. Bu yüzden adım adım ilerledi; önce halkların vatanlarını işgal etti, sonra beyinlerini işgal etti ve şimdi de bedenlerini işgal ediyor. Bedenleri, beyinleri ve ruhları paramparça ediyor.
Emeğine ve değerlerine yabancılaştırdığı bireyleri, şimdi de bedenlerine yabancılaştırıyor..
LGBTİ, TÜRKİYE’YE NASIL SOKULDU?
BUNDA REFORMİST VE OPORTÜNİST SOLUN ROLÜ NE?
Emperyalizmin değersizleştirme, yozlaştırma ve yabancılaştırma saldırısını nasıl yaptığını, eş cinsellerin “Onur Yürüyüşleri” örneği üzerinden somutlayalım.
Emperyalizmin halklara saldırıları;
Askeri
Ekonomik
Kültürel
İdeolojik
Siyasi.. her alanda sürüyor. Emperyalizmin üçüncü bunalım dönemini yaşadığımız bu çağda, yeni sömürgecilik ilişkileri içinde ideolojik ve kültürel saldırılar daha da ağırlık kazanmıştır.
Siyasi saldırılarının başında ise KAVRAMLAR gelmektedir. NEDEN?
Kavramlar, TARİHSEL VE SINIFSALDIR. Kavramlar bize yalnızca olay ve olguları tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda KAVRAMLAR ÇÖZÜMÜ DE BELİRLER.
İşte halkları kurtuluşa götürecek bu çözümleri gösteren kavramlarımıza saldırıyor emperyalizm. Kişiden kişiye, durumdan duruma değişmeyecek olan tarihsel ve sınıfsal kavramlarımıza saldırıyor, çarpıtıyor, içini boşaltıyor veya tamamen unutturuyor.
Sözlüklerde onur;
1)İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis.
2)Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar” diye tanımlanıyor.
Bu onur nasıl kazanılır?
Cüret ve akılla, tarih ve sınıf bilinciyle, halk ve vatan sevgisiyle, yoğun bir emek ve bedelle.
Halklar kime onurlu der?
Baskıya, zulme, haksızlığa boyun eğmeyen yiğit kişilere. Kendi bireysel çıkarlarını değil, tüm halkın yararını temel alanlara, insanın insan tarafından sömürülmemesi için savaşanlara, vatanının bağımsızlığı, halkının özgürlüğü için can bedeli direnenlere.
Bugün bu onur; burjuvaziyi tüm alt yapı ve üst yapı kurumlarıyla reddedip, yerine yeniyi, ileriyi yani özel mülkiyetin son bulacağı adil bir üretim ve paylaşım sistemi kurma hedefiyle savaşan devrimcilerindir.
Her türlü baskıya rağmen halk için üretmekte ısrar eden halkın örgütlü sanatçılarının, Grup Yorum’undur. Her koşulda örgütlülüğü ve kolektivizmi tercih eden, bilgi ve birikimini halk için fayda ve değer üretmek için kullanan mimarların, mühendislerin, öğretmenlerin, sağlıkçıların ve aydınlarındır. Burjuvazinin hukukunun adaletsizliğine karşı, halk için adaleti canını cübbe yaparak savunan Halkın Hukuk Bürosu’nundur.
Emperyalizm; tarihsel ve sınıfsal olarak bu kadar derin anlam ve değer taşıyan “ONUR” ve “ÖZGÜRLÜK” kavramlarını, 1970’li yıllardan beri eş cinsel sapkınlığı ifade etmek için kullanıyor. Yani kavramlarımızı da çalarak, yozlaştırmayı ve yabancılaştırmayı meşrulaştırmaya çalışıyor.
28 Haziran 1969’da ABD’de eş cinsellerin gittiği bir barda çıkan tartışma sonucunda polisler, eş cinseller tarafından rehin alınmıştır. Barda polisin saldırısı ve hakaretleri gerekçesiyle dört gün boyunca sokaklarda eylemler yapılmıştır.
Önce “Onur Haftası” sonra “Onur Ayı” olarak bilinen günler, o tarihe dayandırılmakta ve Türkiye’de de Haziran ayı sonundan başlayarak Temmuz ayında da bu “etkinlikler” sürdürülmektedir. Yani tarihsel bir anlam da atfedilerek, her türlü sapkınlık teorize edilmekte ve 1969’daki eylemler sanki ABD halklarının emperyalizme sınıfsal bir isyanı ya da ilerici bir öz taşıyormuş gibi anlatılmaktadır.
Hatta Avrupa solu içerisinde eş cinselliği meşru görmemek “gericilik, barbarlık, faşistlik” olarak adlandırılabilmektedir. Solculuğun bir gereği gibi hareket edilmekte
“Hitler eş cinselleri yaktı, eş cinselliğe karşı olanlar da onunla aynıdır” gibi kaba bir demagojiye ve faşizmin sınıfsal niteliğinden soyundurulmuş bir çarpıklığa sahiptir.
Tarihi de çarpıtan bu anlayış, sanki krematoryumlarda (Hitler faşizminin insan yakmakta kullandığı fırınlar) yalnızca eş cinseller yakılmış, sanki faşizmin zulmü sosyalizmi, Almanya halklarını ve tüm dünya halklarını değil de eş cinselleri ve Yahudileri hedef almış gibi bir anlayışı savunmaktadır.
Maalesef ülkemiz solu da bundan derinden etkilenmiş, reformizm ve oportünizm eş cinselliği temel gündemi yapmıştır. Bunun en tipik örneği Güler Zere’ye Özgürlük kampanyası dahilinde Halk Cephesi’nin büyük emeğiyle sol içinde en geniş birliklerden biri olan “HASTA TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK PLATFORMU” sürecinde yaşanmıştır.
Oportünist sol, “LGBTİ bu platformun yürütmesinde olmalıdır” dayatmasına karşı çıkan Halk Cephesi ile ideolojik mücadele yürütmeye cüreti olmadığı için gizli gizli aleyhte propaganda yapmış, bin bir türlü yalan ve sahtekârlıkla kendi hasta tutsaklarını faşizmin hücrelerinde ölüme terk ederek, solun yüz akı olan bu tarihsel birliği parçalamıştır.
Türkiye’de “Onur Haftası” ilk kez 1993’te kutlanmak istendi. O zamanki adı “Özgür Cinsellik Haftası”ydı. Valilik İstanbul’daki bu etkinliğe izin vermedi, yurt dışından gelen heyet sınır dışı edildi.
1994’te “Onur Haftası” organize edildi.
İlk “Onur Yürüyüşü”nün yapıldığı 2003’te, yalnızca 40 kişi katıldı yürüyüşe.
Fakat 10 yıl sonra, 2013 yılındaki 11. Onur Yürüyüşü’nde bu sayı 100.000 kişiye ulaşmıştı.
Ne Değişti ki Ülkemizde,
On Yıl Sonra Yüz Bin Kişi,
Eş Cinseller için Yürüyüşe Katıldı?
Bu on yılda değişen neydi?
Öncelikle yürüyüşün, 2013 yılında halkımızın iktidarın zulmüne karşı Haziran Ayaklanması başlattığı süreçte gerçekleşmesi, katılımın artmasında önemli bir etken oldu. Eş cinsel olmayan pek çok kişi ve kurum, HDP ve CHP milletvekilleri, reformist ve oportünist sol, küçük burjuva aydın ve sanatçılar hem katılım çağrısı yayınladı hem de yürüyüşe katıldı.
Bir diğer neden; emperyalizmin yeni sömürgesi olan ülkemizde de, yukarıda özetlediğimiz saldırı politikalarının boyutlandırılmasıydı. “Yerli ve milli” demagojisi yapan, “ailenin kutsallığını, değerlere saygıyı” dilinden düşürmeyen AKP faşizmi; ABD ve Avrupa emperyalizminin çıkarları doğrultusunda yeni yasalar, sözleşmeler, politikalar yürürlüğe koydu.
Örneğin; 1993’te kurulan Lambdaistanbul adlı LGBTİ Derneği, AKP iktidarı döneminde (2006) yasallaştı.
Avrupa Konseyi tarafından desteklenen,
“Toplumsal cinsiyet” kavramının sıkça kullanıldığı ve “cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik, yaş, medeni hal… nedeniyle ayırımcılık yapılmaması” gibi ifadelerle eş cinselliği resmileştirmek ve normalleştirmek için hazırlanan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’ni imzalayan da AKP faşizmiydi (2011).
Haklar ve özgürlükler mücadelesi veren demokratik kurumları neredeyse her hafta basan, devrimcileri sahte delillerle tutuklayıp müebbet hapis cezaları veren; Halkın Hukuk Bürosu, İdil Kültür Merkezi, Halk Okulu dergisi, TAYAD ve Halkın Mühendis Mimarları, Halk Meclisleri’ne ait yerleri sürekli terörize eden, mühürleyen AKP faşizmi; eş cinsel derneklerin açılmasına onay vermeye devam etti. Yeter ki halk siyasi gerçekleri görmesin, bilinçlenmesin, örgütlenmesin, yozlaşsın, çürüsün ki; emperyalist efendiler memnun olsundu.
EMPERYALİSTLERDEN EŞ CİNSEL DERNEKLERE 175 MİLYON TL
Bugün LGBTİ’nin Türkiye ayağını yöneten 17 dernek var. Bu derneklerin üye sayıları ise 12 ila 230 arasında değişiyor.
Halklarımız eş cinsellik, sapkınlık, haz dünyasından çıkamasın, düşünmeyi bile unutsun diye aktarılan paralar, emperyalizmin amacını gözler önüne seriyor. ABD ve AB emperyalizmi Türkiye’de halka eş cinselliği dayatan LGBTİ derneklerine milyon dolarlar aktarmaya devam ediyor.
2021’e kadar bu derneklere 24 milyon 433 bin dolar aktarılmış. Söz konusu “yardım”ın %31’i SADECE 144 ÜYESİ BULUNAN KAOS GL’ye ayrılmıştır. (KAOS GL, İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi’nin Gey ve Lezbiyen Hakları Komisyonu’nda çalışanlar tarafından 1994 yılında kurulmuştur.)
Sadece 144 üyesi bulunan Ankara merkezli Kaos GL Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’ne aktarılan fonun büyüklüğü, 7 milyon 896 bin doları buluyor.
Fonlanan bu derneklerin 6’sı İstanbul, 4’ü Ankara, 2’si İzmir, 2’si Mersin, 1’i Diyarbakır, 1’i Bursa ve 1’i de Antalya’da bulunuyor.
En fazla “yardım” ise ABD, AB Delegasyonu ve büyükelçiliklerinden geliyor.
Buralardan yapılan toplam yardımın 15 milyon 174 bin 652 dolar olduğu belirlendi. Yine İsveç’ten 6 milyon 111 bin 994 dolar, Belçika’dan 1 milyon 390 bin 814 dolar, Hollanda’dan 1 milyon 133 bin 223 dolar, Almanya’dan da 1 milyon 42 bin 748 dolar LGBTİ derneklerine aktarıldı.
17 derneğin, 2019 yılındaki gelirinin yaklaşık 23 milyon TL olduğu, bunun 20 milyon lirasını ise yurt dışından aldıkları yardımların oluşturduğu belirtiliyor. Öte yandan, tüzük amacında “LGBTİ destekleme” ifadesi geçenler arasında 2017-2020 yılları arasında düzenli gelire sahip olan ve emperyalistlerden düzenli olarak yardım alan dernekler arasında Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği ile Cinsel Şiddete Karşı Hukuki Yardım Derneği bulunuyor.
Türkiye’de LGBTİ’yi yayma çalışmaları ve yürüyüşler yapıp paneller düzenleyen dernekler, Boğaziçi Üniversitesi eylemleriyle daha görünür hale getirildi.
Kaos Gey ve Lezbiyen (KAOS GL) Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin hazırladığı, “Türkiye’deki LGBTİ+ Örgütleri için Fon Rehberi” açıklamasında kimlerden fon alındığı açıklandı. İlk fon aldıkları, reformist solun yere göğe sığdıramadığı Osman Kavala ve Açık Radyo’dur. Osman Kavala ise emperyalizmin ülkemizdeki ajanlarındandır.
Peki, Osman Kavala kim için çalışıyor? Anadolu Kültür A.Ş. ve Açık Radyo kime bağlı? Açık Toplum Vakfı’na.
Açık Toplum Vakfı: (Open Society Foundation)
1984 yılında Macaristan’da, Vakfı George Soros kurdu. 1991’de yani Sovyetler Birliği revizyonistler eliyle yıkılınca, eski SSCB ülkelerine büyük paralar aktardı. Sonraki süreçte de emperyalizmin kışkırtmaları sonucu yapılan eylemlere desteği nedeniyle “renkli devrimlerin finansörü” olarak bilinmektedir.
2002’de, Irak işgalinin başlamasından yaklaşık iki hafta önce, Sabancı Üniversitesi’ni ziyaret eden ve yaptığı söyleşide; “Türkiye, stratejik konumu nedeniyle, en iyi ihracat ürünü ordusudur” diyen Soros’un kurduğu Açık Toplum Vakfı’nın Türkiye temsilcileri Can Paker, İshak Alaton ve Osman Kavala. Kavala’nın tutuklanmasıyla birlikte dernek kapandı; fakat bu ilişkiler son bulmadı.
Sürecek…