Tarihin Işığında… SANDİNO; YANKİLERİ DİZE GETİREN ÖNDER (1)

Bir bağımsızlık savaşçısıdır o. ABD emperyalizmine karşı Latin Amerika’da bağımsızlık bayrağını ilk dalgalandıranlardandır. Augusto Nicolás Calderón Sandino Nikaragualı gerilla önderi. Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN) adını ondan almıştır.

Doğum: 18 Mayıs 1895,Nikaragua…

Ölüm: 21 Şubat 1934, Nikaragua…

Sandino 1926’da, Başkan Yardımcısı Juan Bautista Sacasa’nın Başkanlığa getirilmesi için silahlanarak adını duyurdu. ABD Deniz Piyadeleri’nin 1927’deki müdahalesi üzerine, yüzlerce yandaşıyla birlikteNikaragua’nın kuzeyindeki dağlara çekildi. ABD kuvvetlerine ve Nikaragua Ulusal Muhafızları’na karşı başarıyla direnerek halkın geniş desteğini kazandı. Eylemleriyle halkta ABD karşıtı duyguların gelişmesine katkıda bulundu.

Ocak 1933’te ABD kuvvetlerinin ülkeden ayrılması ve Sacasa’nın Başkan olmasından sonra ordusunu önemli ölçüde dağıtarak barış görüşmelerinebaşladı. Ama görüşmeler sürerken Ulusal Muhafızlar’ın komutanı Anastasio Somoza Garcia’nın adamları tarafından kaçırılarak öldürüldü.

Nikaragua’nın başkenti Managua’daki meydanda bir elinde kazma, bir elinde tüfek tutan meçhul asker anıtı vardır. Anıtın kaidesinde “Yalnız işçiler ve köylüler sonuna kadar gidebilir.” yazısı bulunur. Sözün sahibi Özgür İnsanların Generali, Nikaragua’nın Ulusal kahramanı Agusto Cesar Sandino’dur.

O 1926-1933 yılları arasında emperyalizme karşı gerilla savaşı vererek yankeelere diz çöktüren bir halk kahramanı, uzlaşmaz bir anti-emperyalisttir. Adı hep emperyalizme karşı savaşla birlikte anıldı. Haince katledilmesinden bugüne halkların gönlünde ve mücadelesinde yaşamaya devam etti.

Yoksuldu… Sandino 18 Mayıs 1895’te Masaya bölgesinde Nigu İnohome köyünde dünyaya geldi. Yaşama, Nikaragua halkının çoğunluğu gibi yoksulluk içinde başladı. Ailesi yoksuldu. Dev kahve ve muz plantasyonlarında köle gibi çalıştırılıyordu. Yoksulluk bu tıknaz, kavruk çocuğun yakasını hiç bırakmadı. Adaletsizliği daha çocukluğunda yaşadı. Annesi borçlarını ödeyemediği için tutuklanıp hapse konuldu. 11 yaşındaydı. Kendisini okula gönderecek babasının yanına sığınmak zorunda kaldı. Babası onu resmi evlat olarak kabul etmiyordu. O, buna rağmen yaşamı boyunca doğru bildiklerini yapmaktan geri durmadı. Daha büyük bir ailenin, Nikaragua halkının evladı olarak yaşadı.

Bir süre babasının işletmesinde çalıştı. 1920, Sandino için adeta bir dönüm noktası oldu. Nedeni öğrenilemeyen bir kavgaya karıştı. Kendisine sataşan adamı ağır yaralayınca kaçak duruma düştü. Artık ülkede kalamazdı. Ülke dışına çıktı. Önce Honduras’a, sonra da Guatemala’ya geçti. Maden işçiliği yaptı. Kosta Rica’dayken makinalar üzerine elde ettiği deneyimlerini bu ülkelerde kullandı. ABD tarım tekellerine ait büyük tarım çiftliklerinde çalıştı. Orta Amerika ülkelerine Muz Cumhuriyetleri denmesine yol açan muz tekeli United Fruit Company de, çalıştığı çiftliklerdendi. Burada bu tekelin gücünün ve politik etkisinin farkına vardı. Bu ülkelerden sonra Meksika’ya geçti. Burada ABD’nin petrol şirketinde çalıştı.

Meksika’da bulunduğu süre onun gelişimi açısından etkili oldu. O günün sıcak devrimci atmosferi Sandino’yu etkisi altına almakta gecikmedi. Yeni fikirler edindi. Öğrendikleriyle sevdalı olduğu ülkesini düşündü. Orada yaşanılanları sorgulamaya başladı. Emperyalizmin halkların baş düşmanı olduğunu fark etti.

1912 Yankee İşgali…

ABD bu bölgeyi ulusal çıkarları açısından denetlenmesi zorunlu bir iç deniz olarak görüyordu. Ve Monre Doktrini’ne eklenen sonuç bölümündeki “hak” kullanılarak “iç güvenliğisağlamak” adına Nikaragua’yı 1912’de işgal etti. Benjamin Zeledon istilacılara karşı çıkarak savaştı. Çatışmada öldürüldü. Bu yurtsever tavır, 17 yaşındaki Sandino’yu etkiledi. Buna rağmen yankee işgali sürdü. Kukla yönetimlerin biri gidip diğeri geldi. ABD gemileri limanda bekliyor, memurları gümrüklerde vergileri topluyordu. Halkın çoğunluğunun toprağı yoktu.Büyük toprak sahiplerinin topraklarında adeta köle gibi çalıştırılıyorlardı. Muz yetiştiriliyor ama halk muz yiyemiyor, kahve üretiyor fakat kahve içemiyordu. Yoksulluk ve açlık halka vurulmuş pranga gibiydi. Yaşamak için bir köle gibi çalışmak zorundaydılar. Tüm bunların farkında olan Sandino, ülkesinden gelen bir haber üzerine sıla hasretine sonverdi.

Hasret Bitiyor…

“Yanardağlar ülkesi” olarak da anılan vatanın ona ihtiyacı vardı. İç savaş ve Sandino’nun farkı… İç savaş başlayınca 1 Temmuz 1926’da ülkesine döndü. ABD desteklimuhafazakar Adolfo Diaz’a karşı başkaldıran Moncada’nın safında savaşta yerini aldı. Sandino bu savaşta yenilgiler aldı, zaferler kazandı. Önderlik ve örgütleyiciliğiyle öne çıktı. Kısa zamanda 800 savaşçıyı örgütleyerek düşman karşısına çıkarmayı başardı. Çünkü o, bu savaşıgerçek anlamda vatan sevgisiyle yapıyor, ülkesinin bağımsız ve özgür olmasını istiyordu. Kukla iktidarının durumunu tehlikede gören ABD, Nikaragua’ya tekrar asker gönderdi. Sandino; ABD’nin çıkartma yaptığı limana başarılı bir baskın yaparak silah ve mühimmata el koydu.Bu baskından rahatsız olan liberallerin komutanı, Sandino’dan ele geçirdiği silah vemühimmatı iade etmesini istedi. Sandino bu talebi hiç tereddütsüz geri çevirdi. ABD bu defa farklı bir limana çıkartma yapmak durumunda kaldı. Sandino ise, ülkenin El Yucapuca bölgesinde savaşı daha iyi organize edeceği bir üs kurmakla meşguldü. Bu üsten zaferle sonuçlanan bir de saldırı gerçekleştirdi.

Sandino’nun bizlere öğrettiği; emperyalizm girdiği yerden asla kendiliğinden çıkmaz. Onları çıkarmanın yolu Sandino’nun yaptığı gibi savaşmaktır. Savaşmaktan kaçanlara karşı Sandino’nun tavrı öğreticidir. O emperyalizme asla uzlaşmamış, asıl düşmanın emperyalizm olduğunu görmüş ve bunun gereğini yerine getirmiştir. ABD güçlü diyerek onlarla işbirliği yapmayı onursuzluk olarak görmüş, kendisine bu onursuzluğu teklif edenlere karşı da net bir tavır takınmıştır.

“Beni Ne Satın Alabilirler, Ne De Teslim”

Dertleri, sömürüden daha fazla pay almak olan liberaller, ABD’nin baskısına teslim oldu. ABD işbirlikçisi muhafazakarlarla masaya oturdular. 4 Mayıs 1927’de ABD’nin dayatmasıyla Tipltopo Anlaşması imzalandı. Devlet başkanlığı koltuğuna liberallerden birisigetirildi. İşbirlikçilik, liberaller eliyle sürdürülecekti. Sandino’nun da yanında savaştığı Moncada, silahlarını bırakarak savaş alanını terk etti. Sandino, Moncada’nın silah bırakmaması için çok uğraştı. Bu amaçla mektuplar kaleme aldı. Yapılan anlaşmanın ülke ve halk yararına olmadığını, yankelerin işgalinin devamettiğini söyledi. Fakat sonuç olumsuzdu. Bunun üzerine gösterdiği tepki hala hatırlardadır: “Hain Moncada, doğal olarak askerlik ve yurtseverlik görevlerinden kaçınıyor.(…) Çağdaşlarının ve tarihin huzurunda Moncada’yı mühimmatıyla birlikte düşman saflarına katılmış bir kaçakilan ediyorum. Bu, cezalandırılması gereken bağışlanmaz bir suçtur!”

ABD’nin baskısıyla yapılmış bu anlaşmaya bir tek Sandino karşı çıktı. Yankeler, ülkesindeki işgali sürdürdükçe onlara karşı savaşmaya devam edeceğini açıkça ilan etti. Yankeelere ve işbirlikçi hainlere savaşı sürdürdü.

Sandino’nun bizlere öğrettiği; hainler her zaman çıkacaktır. Emperyalizme ve onlarla işbirliği yapanlara karşıdır savaşımız.

Bu yanıyla Sandino’nun “beni ne satın alabilirler ne de teslim” sözü tüm dünya devrimcilerine öğretmeye devam ediyor. Dış düşman kadariç düşman da önemlidir. Savaşın birçok cephesi vardır. Emperyalizm satın aldığı işbirlikçiler aracığıyla devrimi boğmaya çalışır. Bu nedenle bunlar da sonuçta solcu diyerekişbirlikçilik meşrulaştırılamaz. Sandino’nun onları hain ilan etmesi ve tek başına kaldığında dahi savaşma azminin yitirmemesi bir yana savaşı örgütlemeye devam etmesinden öğrenmeye devam ediyoruz.

“Gelin morfinmanlar yurdu; bizi kendi topraklarımızda katletmeye gelin; sayınız ne olursa olsun sizleri ayaklarımın, yurtsever askerlerimin ayaklarının altında bekliyorum.” diyordu manifestosunda. Bu yanke emperyalizmine ve işbirlikçilerine açık bir savaş çağrısıydı. Bir meydan okuyuştu. Bunu ancak halk ve vatan sevgisiyle dolu gerçek yurtseverler yapabilirdi. Bu Özgür İnsanların Generali, kendisiyle aynı düşünceleri paylaşan birkaç yüzsavaşçıyla birlikte Honduras sınırındaki Segocues dağlarına çekildi. Düşmanla girdiği çatışmalarda ölümcül darbeler aldı, yenilgiler gördü. Fakat o yılmadı, savaşta ısrar etti. Bölgedeki maden işçileri ve köylülerle iyi ilişkiler geliştirmesini bildi. Onları örgütlemeyi başardı.

Halk, bu başındaki basit teksas şapkasıyla kendine benzeyen Sandino’yu sevip bağrınabastı. Sandino’nun görüp yaşadıkları ona “Yalnız işçiler ve köylüler mücadeleyi sonuna kadar sürdürecek ve zafer onların örgütlü gücünün eseri olacaktır.” gerçeğini gösterdi.

– devam edecek –

(Yukarıdaki anlatım, Boran Yayınevi tarafından yayınlanan “Halkların Tarihine Işık Tutanlar” kitabından alınmıştır.) 

Sosyal ağlarda paylaşın