SINIF SENDİKACILIĞININ GÖREVİ
SALT DURUM TESPİTİ YAPMAK DEĞİL;
KİTLE MUHALEFETİ YARATMAK,
KİTLE HAREKETİ ÖRGÜTLEMEKTİR

Bu yazı haftalık siyasi dergi Halk Okulu 192. sayısından alınmıştır.

DİSK İşçi Sınıfına İhanet Etmeyi Sürdürdüğü Sürece
Bu İhaneti İşçi Sınıfına ve Emekçi Halkımıza
Anlatmaya Devam Edeceğiz

BirGün gazetesinden Dilan Esen’in DİSK Genel Sekreteri ve Birleşik Metal-İş Genel Başkanı
Adnan Serdaroğlu ve TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk ile yaptığı röportaj gazetenin 1 Temmuz
2023 tarihli baskısında yayınlandı.
Röportajda, DİSK bir kere daha işçi sınıfına, sınıf sendikacılığına ve devrimci sendikacılığa yaptığı
ihaneti dile getirmiştir.
Röportajdan başlığa çekilen “AKP’den işçilere hiçbir fayda yok” sözü bile DİSK’in sendika olmanın
asgari görev ve sorumluluklarından ne denli uzaklaştığını ve faşizm gerçeğini yâdsıma çabası içinde
olduğunu göstermektedir.
AKP bugün faşizmin temsilcisidir. Bulgar devrimci Dimitrov faşizm için “Finans
kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının kanlı, açık terörcü diktatörlüğüdür” der.
Bu tanım ile AKP’den işçilere hiçbir fayda yok, tespitinin yapılması doğaldır. AKP karakterine uygun olarak işçi
düşmanlığı yapmakta, sermayenin çıkarları doğrultusunda grev yasaklama kararları almaktadır.

İşçilerin alacağı asgari ücreti belirlerken temel aldığı yoksulluk ya da açlık sınırı değil, patronların cebinden
en az masrafı çıkarmak ve onların kazanacağı kârı arttırmaktır.
AKP karakterine ve misyonuna uygun davranmaktadır. Burada hiçbir çelişki yoktur.
Esas çelişki adında devrimci sıfatı taşıyan, işçilerin örgütü olduğunu iddia eden DİSK’in takındığı tavırdadır.

Röportajda DİSK Genel Sekreteri ve Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu “İşçilerin lehine çıkan
hiçbir durum yok. Asgari ücretten sendika hakkına kadar onlarca başlık sayabiliriz. Ama buna bile
şükreden bir anlayış var. Toplu iş sözleşmelerinin iyi olmasını istiyor işçiler, iyi olmamasının AKP’den
kaynaklandığını da biliyor.
11 bin 400 liralık asgari ücreti ilk etapta çok iyiymiş gibi görüyor ama eriyeceğini de biliyor. Böyle kısır bir döngü içinde kafa karışıklığı yaşıyor. Kazandığı hiçbir şey yok işçilerin, hepsi borçlanmış durumda. Kaybetsek de yaşantımızı
sürdürüyoruz gibi bir şükürcülük anlayışı var” diyor.

Bu tespitle faşizmin politikaları karşısında işçi sınıfı suçlanıyor.
Peki, suç işçi sınıfının şükürcülüğünde mi, yoksa işçi sınıfına hak alma bilinci kazandırmayan, faşizmin açlık,
yoksulluk, emek sömürüsü politikaları karşısında onları yalnız bırakan kendi sendikal anlayışlarında mı?
Cevaplanması gereken esas soru budur.
Fakat DİSK bu soruya cevap vermez, biliyoruz.
Bu soruyu DİSK’in pratiği üzerinden biz cevaplayalım.


DİSK;

  • Devrimcileri sendikalardan tasfiye etmiştir.
  • Patron gibi davranıp bir işçiyi, Oya Baydak’ı işinden atmıştır. Direnişe başlayan Oya Baydak’a,
    saldırmış, devrimci işçilerin kanını, yine işçilerin kan can bedeli kurduğu, işçilerin kendi sendikalarının
    önüne akıtmıştır.
  • Türkan Albayrak, Cansel Malatyalı, Melike Şahin direnişlerini görmezden gelmiştir, işçileri burjuvazi
    karşısında yalnız bırakmıştır.
  • Turan Aktaş, üzerinde Genel-İş önlüğü ile gözaltına alındığında emniyete “üyemiz değildir”
    diyerek yazı gönderip faşizmin her türlü saldırısına açık hale getirmiştir.
    DİSK’in pratiği budur. Bu pratik üzerinden verilecek cevap kuşkusuz, “İşçiler 21 yıldır iktidarda olan AKP
    hükümeti sürecinde hiçbir haklarını kazanamadılar ve bu zamana kadar kazandıkları hakları bile kaybettiler”
    ise suç DİSK’tedir.

Adnan Serdaroğlu nezdinde DİSK yöneticileri işçi sınıfına karşı işledikleri bu suçun farkındadırlar. Bile
isteye bu suçu üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyerek işlemişlerdir. Sorumluluklarını yerine
getirmek bir sendika yöneticisinin faşist hükümetlere, düzen muhalefetine akıl vermesi değil işçilerin yaşadığı
sorunları işçi lehine çözmek, karşı karşıya kaldıkları sömürüye ve zulme karşı örgütlemektir.
DİSK ve yöneticileri bu sorumluluk duygusunu ve bilincini çoktan yitirmiştir.
Sınıf sendikası olmaktan çok uzakta olan DİSK’in kendisine çizdiği sınır faşizmin icazetiyle belirlenmiş bir
sınırdır. Bugün işçilerin, emekçi halkın AKP’ye oy vermesini “12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra
uygulanan politikaların etkisi” şeklinde tespit eden Adnan Serdaroğlu işçilere ve emekçi halka yönelik
saldırılara nasıl karşı koymaktadır?

Çünkü tespit etmek sorunu çözmek için atılan bir adım değilse gevezelikten başka bir şey değildir.
Alanlarda, meydanlarda yapılacak mitingler, iş yerlerinde örgütlenecek hak alma grevleri emekçilerin
üzerindeki “12 Eylül” politikaları diyerek tespit edilen bilinç bulanıklığını atacak, faşizme rağmen
örgütlenmelerine ve faşizme karşı mücadele etmelerine öncülük edecektir. Ama Adnan Serdaroğlu
ve DİSK’in diğer yöneticileri bedel gerektiren bu görevleri yerine getirmemektedir.

Yerine getirdikleri “görevler”, kendilerini “sorumlu hissettikleri” durumlar tamamen düzeniçileşmiş, sivil
toplumcu olmuştur. “Türkiye’de muhalefetin çekiciliği yok” diyerek esasen kendi gerçeklerini özetlemişlerdir;
düzeniçinde muhalefet yapmak…
Peki Adnan Serdaroğlu CHP’nin hangi çekiciliğine kapılmış ki Maltepe mitinginde boy gösterip, kendisine “Direnişimi neden destek vermiyorsunuz?” diye soran Turan Aktaş’ın sadece yüzüne bakmakla yetinmiş ve ardından çekip gitmiştir.
DİSK yöneticileri DİSK’in ismine ve tarihine her geçen gün biraz daha uzaklaşmakta ve sınıfa ihaneti
meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu anlayış ancak sınıfa ihanet edenlerin teşhiri ve direnişle tersine çevrilebilir.

Sosyal ağlarda paylaşın