OKUMA ODASI’NDA Haftanın Kitabı – Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi..

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi:
HALKIN YARATICILIĞININ KARŞISINDA HİÇBİR GÜÇ DURAMAZ!

Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi - Frantz Fanon - Kitap | Babil
  • Kitabın Adı: Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi
  • Yazarı: Frantz Fanon
  • Yayınevi: Pınar Yayınları
  • Baskı Yılı: 2009
  • Sayfa Sayısı: 156

  • Bu hafta size, bir halkın yaratıcılığının ve kahramanlıklarının destanını
    anlatan bir kitabı tanıtacağız.
    Cezayir Bağımsızlık Savaşı, yoksul, okuma yazma bilmeyen, dini değerlerin
    etkisi altındaki bir halkın, dünyanın emperyalistlerine karşı nasıl
    savaşabildiğinin, dev emperyalist orduları nasıl yenilgiye
    uğratabildiğinin destanıdır.
    Fanon’un yazdığı kitap, bu destanı anlatıyor.
    *
    Cezayir Bağımsızlık Savaşı, Ulusal Kurtuluş Cephesi FLN’nin 1 Kasım 1954’te
    gerçekleştirdiği ayaklanma ile başladı. 1962’de zaferle sonuçlandı.
    Silahlı mücadele veren FLN, halkın desteğini aldıkça, etkisini artırdı.
    Fransız emperyalistleri buna karşı, 500 bin kişilik donanımlı Fransız
    ordusunu Cezayir’e gönderdiler. Ama bu da halkın savaşını ve zaferini
    engelleyemedi.
    *
    Kitapda ulusal kurtuluş savaşının Cezayir halkını nasıl şekillendirdiğini ve
    özellikle kadınların savaşa katılması ile toplumdaki yerlerinin nasıl
    değiştiği görüyoruz.
    İnsanlar, günlük gelişmeler karşısına sıklıkla ve hemen umutsuzluğa
    kapılabiliyorlar. Onlara da bu kitabı okumalarını öneririz.
    Kitapta, insana zor gibi, imkansız gibi gelen birçok şeyin halkın
    yaratıcılığı, halkın savaşa katılması sayesinde nasıl çözüldüğünü görecek ve
    bir kez daha halkların gücüne, yaratıcılığına, bilgeliğine, kahramanlığına
    inanacaksınız.
    *
    Tek gerçek halkın savaşıdır.
    Sarayları, padişahları, kralları, hanları, faşist diktatörlükleri onlar
    yıktı.
    Umutsuzluktan, kısır döngüden tek kurtuluş var: Halka inanmak ve
    güvenmek.
    İşte Cezayir; müslüman bir toplum… Kadın evden çıkmamış, peçeden
    kurtulmamış.. AMA savaş halkın savaşı olunca, o kadınların nasıl evlerinen
    çıktığını, nasıl erkeklerle birlikte savaştığını, değer yargılarının nasıl
    değişebildiğini görüyoruz…
    Savaşın kendi savaşları olduğunu görmeleri en temel nokta:
    *
    DESTEKÇİ DEĞİL, SAVAŞIN BİR PARÇASI OLAN KADIN

Kitaptan bir alıntı aktaralım bu noktada:
“1955’e kadar kavgayı sadece erkekler yürütür. Bu kavganın
devrimci özelliği, mutlak bir gizliliğin icab etmesi, militanı, olup
bitenlerden, eşini tamamen habersiz bırakmaya zorlar.
Zamanla düşmanın kavga şekillerine uyum sağlamasıyla, yeni çözümler
gerektiren yeni zorluklar ortaya çıkar.
Cezayir devrimine kadınların faal elemanlar olarak dahil edilmesi kararı
ciddiye alındı. Bir anlamda, değişmesi gereken, kavga anlayışının
kendisiydi.
İşgalcinin şiddeti, zulmü, millî topraklara aşırı bağlılığı, idarecileri bazı
kavga usullerinin gözden uzak tutulamayacağına inandırdı. Giderek
topyekûn bir savaşın aciliyeti
kendini hissettirdi.
Fakat, kadınları kavga içine çekmek, yalnızca milletin tümünü seferber
etme arzusuna dayanmaz. Kadınların savaşa girişi ile devrimci savaş
tipine riayet, ahenkli bir şekilde
birleştirilmelidir.
Diğer bir ifadeyle, kadın, erkeklerin gösterdikleri bütün fedakârlıkları
yapmalıdır. Dolayısıyla, ondan, defalarca hapse giren tecrübeli bir
mücahit militana duyulan itimat beklenebilmeli, fevkalâde bir maneviyat
yüksekliği ve psikolojik kuvvet istenebilmelidir.
… Kadınlar bir yerleri yedekte doldurmak için değil, yeni görevlerin
üstesinden gelebilecek kabiliyette unsurlar olarak kabul
edilebilirlerdi ancak.
Kadınlar, önceleri, dağlarda çetelere sağlık hizmetleri götürürlerdi.
Fakat, onu zincirin temel bir halkası olarak görmek, devrimi, şu veya bu
bölümlerde onun yapacağı faaliyetlere bağımlı kılmak kararı, şüphesiz
tamamen devrimci bir tutumdu.” (Sayfa 54)
*
KISITLAMALAR SAVAŞ İÇİNDE AŞILIYOR
Yine kadınların Cezayir savaşındaki gelişimini anlatan bir alıntıyla devam
edelim:
“Cezayir kadınının “sokakta yalnız bir kadın” olmayı ve devrimci görevi
yerine getirmeyi aynı anda kendiliğinden öğrendiğini hep zihinlerimizde
tutmalıyız. … Hiçbir eğitimi, hiçbir bilgisi,
hiçbir geçmişi olmadan, çantasında üç el bombasıyla veya korsesine soktuğu
bir bölgenin faaliyet raporuyla sokağa çıkar.
Romanlarda defalarca okunan veya sinemalarda seyredilen rolleri
oynamak düşüncesi yoktur onda.
… Millî Kurtuluş Cephesi (FLN) hücrelerinin gün geçtikçe
çoğalması, malî, istihbarat, karşı istihbarat, siyasî formasyon,
faaliyet halindeki bir hücre için üç veya dört tane yedek hücrelerin
kurulması gibi yeni görevlerin ortaya çıkması, tamamen ferdî bu
misyonların yerine getirilmesi için sorumluları başka elemanlar
aramaya sevk etti. Sorumlular arasında cereyan eden son
tartışmalardan sonra ve bilhassa devrimin karşı karşıya kaldığı
günlük meselelerin aciliyeti önünde, kadını millî kavgaya somut
olarak dahil etme kararı alındı.
Bu kararın devrimci mahiyeti üzerinde bir kere daha ısrarla durulmalı.
Başlarda, evli kadınlarla temas kurulur.
Fakat, çok geçmeden bu sınırlama terk edilecektir.
Önce kocaları militan olan kadınlar seçilir. Ardından dullar veya boşanmış
kadınlar. Her halükârda genç kızlara görev verilmez. Evvelâ, yirmi veya

yirmi üç yaşında dahi olsa, bir genç kızın aile yuvasından ayrılıp tek başına
sokağa çıkması mümkün değildir. Fakat, kadınların annelik veya zevcelik
vazifeleri, tutuklanmaları ve öldürülmeleri halinde ortaya çıkacak
muhtemel neticeleri en aza indirme endişesi, siyasî sorumluları bir başka
merhaleye geçmeye, her türlü kısıtlamaları aşmaya, ayırım gözetmeden bütün
Cezayir
kadınlarının desteğini almaya götürdü.”
*
Cezayirli kadınların gerektiğinde nasıl çarşafı çıkarıp atabiliğini e
görüyoruz:
“Bu arada, mücahid militanın 200 m. gerisinden giderek bildiriler
taşıyan, irtibat ajanı olarak kullanılan kadın hâlâ çarşaflıdır; fakat belli
bir müddet sonra kavga Avrupa semtlerine doğru kayar. Kasbah’ın
koruyucu mantosu, yerli halkın çevresinde arap şehrinin ördüğü hemen
hemen organik emniyet perdesi çekilir ve Cezayir kadını işgalcinin
semtine savunmasız olarak girer.
Çok geçmeden şaşılacak derecede mütecaviz bir tavır kazanır. Zalime karşı
bir harekete geçildiğinde ve bu zulüm Cezayir’deki gibi sürekli ve
artan şiddetle uygulandığında, küçümsenmeyecek sayıda engellerin aşılması
gerekir.”
(Sayfa 56-57)
*
ÇARŞAFINI ÇIKARMIŞ CEZAYİR KADINI VE FRANSIZ ASKERLER…
“Tabanca, el bombası, yüzlerce sahte kimlik kartı veya bomba
taşıyan, çarşafını çıkarmış Cezayir kadını, batı denizinde bir balık
gibi gelişir. Fransız askerleri, devriyeler ona yolda gülümser,
güzelliği için laf atarlar. Fakat çantasında bir devriye müfrezesinin
dört veya beş elemanını yere seren otomatik tabancanın
bulunacağını hiç akıllarına getirmezler.” (Sayfa 63)

Çantasında veya elindeki küçük bir bavulda milyonlarca lira tutarındaki
devrimin parasıyla da dolaşır Cezayir kadını. Bu paralar,
hapishanelerdeki Cezayirliler’in ailelerine yardım etmek veya savaşan
grupların ilaç ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için harcanacaktır.

Oradan oraya dolaşan bu savaşçıların silahları hep yanlarındadır. Ya bir
otomatik tabanca, ya bir tabanca, ya el bombaları veyahut üçü birden
bulunur üzerlerinde. Esir düşmek mefhumunu tanıma(zlar).. İşte bu
safhadan sonra, artık Cezayir kadını Devrim’in bir öznesi olur. 1950’den
sonra gösterdiği faaliyetler gerçekten devasa boyutlara ulaşır
*
FEDAİLİK ÜZERİNE KISA BİR VURGU
Kitapta işgalcilerin “terörist” suçlaması, karalamaları üzerine de çeşitli
vurgular var. Bunlardan birini aktaralım.
“Edebiyatın meşhur ettiği dengesiz anarşistlerin aksine Cezayirli
fedai esrar içmez. Fedainin tehlikeyi bilmemezlikten gelmeye,
şuurunu karartmaya veya unutmaya ihtiyacı yoktur. “Terörist” bir
görevi üstlendiği an ruhuna ölümü nakşeder. Onun randevusu artık
ölümledir. Fedai ise, onun, devrimin hayatıyla, kendi öz hayatıyla
randevusu vardır. Fedai bir kurban değildir. Vatanın istiklâli için
hayatını kaybetmek ihtimali önünde gerilemez şüphesiz, fakat

hiçbir zaman ölümü seçmez.” (Sayfa 63)
*
İŞGALCİLERİN DEĞİŞMEYEN AMACI:
“Fransız sömürgeciliği 1954’ten bu yana bir tek şeyi arzuladı: halkın
iradesini kırmak, halkın mukavemetini yıkmak, halkın umutlarını
suya düşürmek. Beş seneden beri ne radikalciliğinden vazgeçti, ne
terörden, ne işkenceden…
Kadın erkek bütün herkesi allak bullak ederken bu insanların bir çatı
altında toplanmalarına sebep oldu.
Aynı Uranlığın kurbanı olan, aynı tek bir düşmanı tarif eden,
görünüşte dağınık olan halk, birliğini gerçekleştirir ve Cezayir
devriminin en sağlam kalesini teşkil eden manevî cemaati, ıstırabın
üzerine bina eder.”
*
Evet, savaşın bütününe kuşkusuz üzerinde önemle durulan bir çok yan var.
Fanon’un kitabında bunlardan burada aktarmamızın mümkün olmadığı bir çok
örneği göreceksiniz.
İyi okumalar.

Sosyal ağlarda paylaşın