Yüksel direnişinde yaptıkları basın açıklamasına polisin saldırması esnasında Danacı’nın kolunu kıran polise 1 yıl 8 ay hapis cezası verildi; ancak “sanığın bir daha suç işlemeyeceği kanaatine varan” mahkeme hükmün açıklanmasını geri bıraktı.
Basına yansıyan işkence, ülkemizde yaşanan işkencenin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. Buna rağmen her gün işkence haberine rastlamak mümkün. Hal böyleyken mahkemeye, sanığın bir daha suç işlemeyeceği kanaatine ne şekilde vardığını sormak gerekiyor. Bu sorunun cevabı ise, mahkemelerin işkenceyi aklama mercii gibi çalıştığı gerçeğindi.
Kameraların önünde, bilerek ve zevkle kol kıran işkenceci kameranın olmadığı yerde ne yapmaz. Yüksel direnişinin sesini kısamamanın hazımsızlığı ve yarattığı baskı ile ağzından salyalar akıtarak kol kıran polisin iyi hali olmaz. Olsa da işlediği suçu hafifletmez.
Sanık işkenceci polis kendini, “yasal sınırlar içinde kademeli olarak zor kullanarak gözaltına aldık” diye savunmuştu. Yani AKP’nin yasaları hakkını arayan emekçinin kolunu kırmayı serbest kılıyor. Yasalar izin vermese de mahkemeler işkenceyi aklıyor.
Zeynal Danacı mahkemedeki ifadesinde yaşadığı işkenceyi ve işkencecinin pervasızlığını şöyle anlattı:
“Olay günü tesadüfen Kızılay’da bulunuyordum, polisler bir şahsı etkisiz hale getirmişler, kelepçe takmışlar, şahsa tekme yumrukla darp ediyorlardı, ben de kendilerine müdahale ettim, yaptıklarının insani olmadığını söyledim, bunun üzerine sanık polis kolumu arkaya büktü, ben ‘kolumu kıracaksın’ dedim, ‘evet kıracağım biraz sonra göreceksin’ diye karşılık verdi, kolumu ters çevirdiğinden dolayı kolum kırılmıştı.