1970’deki kopuş, sadece, teorik düzeyde bir stratejinin yerine başka bir stratejiyi koymaktan ibaret değildir.
Strateji bir sonuçtur. Strateji, kendine bağlı olarak hayatın her alanını yeniden şekillendirir. Bu nedenle de, yeni bir strateji, aynı zamanda yeni geleneklerin, yeni bir devrimcilik tarzının başlangıcıdır.
1970 ve sonrasında da böyle olmuştur.
“İLK”ler, “GELENEKLER”e Dönüşmüştür.
Bu kopuş, o güne kadar ki statükoları parçalayan, devrim gerçeğini hayatın içinde somutlayan, devrimciliğin iktidarı hedeflemek demek olduğunu gösteren köklü, niteliksel bir kopuştur. Çalışma tarzından, profesyonel devrimcilik tanımına, yayın politikasından birlik anlayışına kadar, her şey yeniden şekillenmiştir. Her alanda “ilk”ler yaratılmış, o “ilk”ler, devam eden süreçlerde geleneklere dönüşmüştür.
Bu yüzdendir ki, Türkiye solunun tarihi açısından 1970 öncesiyle, sonrası apayrı iki dönemdir. Devrim iddiası ve iktidar hedefi, Türkiye solunun geleneklerine, militan ve devrimci bir hayat vermiştir.
Kızıldere emperyalizmin ve oligarşinin bir katliamıdır. Fakat Kızıldere aynı zamanda büyük bir direniştir.
Kızıldere’den sonraya kalan; salt bir katliam değil, direniştir. Maltepe’de Cevahir’le, Arnavutköy’de Ulaş’la mayalanan gelenek, Kızıldere’de perçinlenmiş ve o günden sonra, elinde silah savaşan devrimcilerin kuşatma altındaki şaşmaz geleneği olmuştur.
Mahirler’in katledildiklerinde, çok genç yaşlarda oldukları doğrudur. Fakat, Kızıldere’yi gençlerin katledilmesine indirgemek, olayı politik içeriğinden soyutlamak, Kızıldere’de ortaya konulanları görmemek anlamına gelir. Kızıldere’nin politik anlamını yok saymak anlamına gelir.
Kızıldere’de yazılan manifestoyu görmezden gelmek anlamına gelir.
Emperyalizm ve oligarşinin katliamcılığının hedefinde Kızıldere’nin olmasının nedeni vadır. THKP-C önder ve kadrolarının hedef seçilmesinin nedeni, Kızıldere manifestosunu yaratan çizginin, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için, anti-emperyalist, anti-oligarşik devrim bayrağını, ulusal ve sosyal kurtuluş bayarğını dalgalandırmaya başlamasıdır.
Bu “yeni kurtuluş savaşı”, egemenleri korkutmaya yetmiştir.
TESLİM OLMAMA GELENEĞİ, SADECE BİR KARARLILIK DEĞİL, İDDİADIR
Kızıldere’de katliam tehdidiyle birlikte teslimiyet dayatması vardır. Kızıldere, kuşatma altındaki devrimcilerin, “teslim olun!” çağrılarına “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” cevabını verdikleri bir manifestodur.
Teslim olmak, düşüncelerini, ideallerini, bağımsızlık çizgisini terk etmektir. Teslim olmak, emperyalizmle, oligarşiyle, onların işgal ve sömürü üzerine kurdukları sistemleriyle uzlaşmaktır.
Teslim olun çağrılarına ellerini yukarıya kaldırarak cevap verenlerin artık öldürülmesi için bir neden de yoktur.
Bağımsızlığı, devrimi, sosyalizmi savunmanın gerektirdiği bedelleri ödemekten kaçınanlar, Kızıldere’nin “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” şiarını yok sayarlar. Kızıldere’de bir “intihar”, bir “düello” görürler.
“Gençtiler, yiğittiler, ama… diye başlayıp biten cümleler kurarlar.
Yok!
Onların yiğitliği, feodal bir yiğitlik değildir.
Salt bir cesaret meselesi hiç değildir.
Onlar, devrim iddiası ve sosyalizmi kurma hedefinde net ve kararlı oldukları için yiğittirler.
Emperyalizme ve oligarşiye karşı bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm, ancak, “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” denilerek savunulabilir. Türkiye’nin koşulları bugün de böyledir.
Halen ülkemizde bağımsızlık bayrağı yükseklerde dalgalandırılabiliyorsa, halen devrim hedefi varsa, bunun nedeni, Mahirler’den günümüze yüzlerce devrimcinin de aynı bedeli ödemekte tereddütsüz oluşudur, yüzlerce devrimcinin kuşatmalarda “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyebilmesinde, ve bunu bir adım daha ileri götürüp, “asıl siz teslim olun” diyebilmesindendir.
Kızıldere, devrim hareketinin, hiçbir koşulda kırıntılarla yetinmeyeceğinin ilanıdır. Kızıldere, ekonomik demokratik mücadeleyi yadsıyan veya abartan sol ve sağ sapma anlayışlara o günden verilmiş cevaptır.
KIZILDERE, SOLUN BİRLİĞİNİN YIKILMAZ, YENİLMEZ GELENEĞİDİR
Son olarak, Kızıldere’nin perçinlediği, bir çağrıya dönüştürdüğü “birlikte savaş, birbiri uğruna ölümü göze alma” geleneği üzerinde duralım.
Kızıldere, halka, sol güçlere, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm yolunda birleşme çağrısıdır.
Kızıldere, bir avuç işbirlikçi egemen ve onların uşakları dışındaki tüm halkı birleştirme politikasını, ve solun birliğini hayata geçirmiş bir pratiktir.
Kızıldere’de Türkiye devrimi iddiasıyla özdeşleşen bir birlik vardır. Kızıldere, THKP-C ve THKO’nun önder kadro ve savaşçılarının birlikte direnişidir.
Kızıldere, bir hareketin önder kadro ve savaşçılarının, başka bir hareketten devrimcilerin asılmasını “Türkiye devriminin meselesi” olarak görüp, kendi canlarını ortaya koymalarıdır.
Bu tavır, birlik üzerine tüm lafazanlıkları yere gömer.
Kızıldere’de hayat bulan bu birlik anlayışının önemini, anlamını ve değerini görmek için, bugünün tablosuna bakmak yeter:
Burjuvazi sistematik olarak yaşadığı krizlere rağmen, iktidarını süreklileştirecek politikalar üretiyor. Sömürü yağmasından en büyük payı almak için kıyasıya çatışıyorlar fakat ortak çıkarları gereği, oligarşinin çeşitli kesimlerini birleştiriyorlar. TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı, TOBB’u, TİSK’i, ve bilcümle düzen partileri, sınıfsal çıkarları etrafında aralarındaki çelişkileri geri plana iterek, sistemi kurtarmak için birleşiyorlar.
Sol, ilerici, devrimci, demokrat, sosyalist, vatansever güçlerin çok büyük bölümü, böyle yapmıyor. Bir araya gelmiyor, gelemiyor. Birliktelik zeminlerini büyütmenin politikasını değil, birbirini etkisizleştirmenin politikasını üretiyor.
İktidara alternatif oluşturacak politikalar üretmek yerine, uzlaşmacılık, legalizm, reklamcılık, grupçuluk ve küçük hesaplar egemen olmuş durumda.
Yıllardır bir çok örnekte, birlik zeminleri gelişemeden dağılmaya mahkum edildi.
Sonrasında ise, solun önemli bir kesimin Avrupa Birliği emperyalizmine, bir diğer bölümünün de Amerikan emperyalizmine yedeklenmesiyle, emperyalizmin dümen suyunda politika yapmayı meşrulaştırmasıyla, birlik olmanın zeminleri büyük ölçüde ortadan kalktı.
Kızıldere şehitleri can bedeli bir yolda birleşerek bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için kavgada, devrimin kavgasında, devrimin prestijini savunmakta, tüm diğer kaygı ve hesapların ikincil olduğunu gösterdiler.
Ülkemizin devrimcileri,
Ülkemizin ilericileri, demokratları,
Ülkemizin vatanseverleri,
Ülkemizin her milliyetten ve inançtan halkları,
Kızıldere şehitlerini anarken, onların anısına layık olmanın en mümkün ve zorunlu yollarından birinin, bağımsızlık demokrasi ve sosyalizm için birleşmek olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.
Kızıldere halklara ve halk güçlerine birleşme çağrısıdır.
Kızıldere’yi anmak, Kızıldere’nin çağrısına cevap olmaktır.
“Kızıldere nedir?” sorusuna, bu bölümde verdiğimiz “gelenektir” cevabını, şu belirlemeyle tamamlayalım:
Gelenek, gelecektir.
Kızıldere, gelenek olduğu kadar, gelecektir.
- son –